Belediye gelirleri giderek azalıyor. Bu durum çalışmaları olumsuz yönde etkilediği gibi planlanan yatırımların yapılması da zorlaşıyor. Bir belediye başkanı, “Yine iyi günlerimiz. Böyle giderse yakın bir gelecekte önümüzü göremeyecek, bırakın yatırımı çalışanlarımızın maaşlarını ödemekte bile zorluk çekeceğiz” diyor. Genel bütçeden belediyelere yüzde 6 pay geliyor. Bütçe gelirleri bu süreçte azaldığı için toplanan gelirin yüzde 6’sı üzerinden belediyeye gönderilen pay da düşüyor.

Başkanlığını Ankara Yenimahalle Belediye Başkanı Fethi Yaşar’ın yaptığı İç Anadolu Belediyeler Birliği, olanakları ölçüsünde belediyelere yardım ediyor ama nereye kadar? Birliğin Genel Sekreteri Salim Çoruk, görevi gereği Avrupa ülkelerindeki belediye çalışmalarını inceledi. Çoruk, “Bu ülkelerde, belediye gelirleri bütçenin yüzde 20’sinden aşağı değil. Gelirleri alabildiğine az olmasına rağmen yine de belediye başkanlarımız mucize yaratıyor. Ancak bu böyle gitmez. Gelirleri azaldıkça küçük ve orta ölçekli belediyeler parasızlıktan kapılarına kilit vurmak zorunda kalacaklar. O yüzden Belediye Gelirleri Yasası mutlaka düzenlenmeli” uyarısında bulunuyor.

BİNGÖL’E GİDELİM

Bingöl Belediye Başkanı Erdal Arıkan, Gençlik ve Spor İl Müdürü iken gençliğe yönelik önemli çalışmalar yaptı. AKP’den belediye başkan adayı gösterildi ve seçimi kazandı. İlin önemli sorunu ve ihtiyacı olan konutların, TOKİ tarafından yapılması için gerekli çalışmaları yaptı. Yakında ihalesi de yapılacak. Altyapı çalışmaları, asfalt gibi kentin ihtiyaçlarına dönük çalışmalarda da başarılı olduğu belirtiliyor. Ama siyasetçi birçok yerde olduğu gibi başkanın yakasını bırakmıyor.

Belediye Başkanı, mühendislik kadrosuna sözleşmeli olarak 13 kişi aldı. Yakında bir de mimar alınacak. Belediyenin ihtiyacı varsa, kadrosu uygunsa tabii ki personel alacak. Tıpkı zabıta memuru aldıkları gibi. Onlar, Kamu Personeli Seçme Sınavı (KPSS) sonuçlarına göre yerleştiriliyor. Sınav sonuçlarına göre alım yapıldığında buna kimse itiraz etmez, “Hakkıyla işe alındı” denilir. Ama sadece AKP yönetim kadrolarında bulunanların yakınları, üstelik de sınavsız işe alınıyorsa bunu Bingöllü de kabul etmez.

KİM, KİMDİR BAKALIM

Partisi fark etmiyor, belediye başkanlarının özellikle personel alımı, ihaleler konusunda baskı altında olduğunu biliriz. Bingöl Belediye Başkanı’nın da bu baskılara dayanamadığı anlaşılıyor. Sözleşmeli olarak alınan personelin kimlerin yakınları olduğunu araştırdığımızda da anlıyoruz. Buyurun torpil listesini incelemeye:

- Yusuf Demir: İnşaat mühendisi. Bingöl Belediye Başkan Yardımcısı Yaşar Demir’in oğlu.

- Abdullah Budan: Jeoloji Mühendisi. AKP Belediye Meclis Üyesi Hüseyin Budan’ın kardeşi.

- Mustafa Güler: Jeoloji Mühendisi. Eski Milletvekili Mahfuz Güler’in yeğeni.

- Furkan Berdibek: Çevre Mühendisi. AKP Milletvekili Fevzi Berdibek’in yeğeni.

- Bora Tuğ: İnşaat Mühendisi. 2004-2009 Bingöl Belediye Başkanı Bedri Tuğ’un oğlu.

- Mahmut Bingöl: Çevre Mühendisi. AKP encümen adayı.

- Ali Artan: İnşaat Mühendisi. Bingöl Orman İl Müdürünün yeğeni.

- Levent Baluken: İnşaat Mühendisi. AKP İl Başkan Yardımcısı Diyap Bazencir’in yeğeni.

- Sevilay Arıkan: Çevre Mühendisi. Bingöl Belediye Başkanı Erdal Arıkan’ın yeğeni.

Ülkemizde genç işsizlerin sayısının hayli yüksek olduğu biliniyor. Belediye Başkanı Erdal Arıkan, “İlimiz küçük. İşe aldığımız aynı kişi AKP’linin de, CHP’linin de, HDP’linin de, MHP’linin de akrabası olabiliyor. Geçen hafta alımları yaptık. Ama hemen ardından söylentiler çıkmaya başladı. En doğru seçimi yaptığıma inanıyorum” diyor.

KURBAN’A SORDUM

Mustafa Kurban, ilindeki yolsuzluklarla mücadele ettiği için başına gelmedik kalmadı. O yolsuzluklardan biri de, “Milletin anasının” diye başlayan konudur. İş adamı, Bingöl tren yoluyla ilgili olarak o sözü söylemişti. Mustafa Kurban’a, belediyeye alınan torpillileri sorduğumda, doğru olduğunu belirtti ve şunları söyledi:

“Bingöl’de 5 yıl belediye başkan yardımcılığı, 17 yıl SHP-CHP il başkanlığı, iki yıl CHP Parti Meclisi Üyeliği yaptım. Bingöl belediyesine hiçbir yakınımı işe almadım. Belediye çalışanları ve Bingöl kamuoyu canlı şahidimizdir. Şimdi, belediyeye AKP’li yakını olmayanların işe girmesi mümkün değil.”

Peki, bu torpil listesinde yer alanları yazmayalım mı?

Diktirdiğin fidan, öğrenciye burs olsun


Osmaniye’nin Düziçi İlçe­si’ne bağlı Yarbaşı Beledi­yesi’nin öncülüğünde “10 zeytin fidanı, 1 öğrenci” sloganıyla başlayan ve zeytin gelirleriyle öğrencilere burs verilmesi projesi hayli ilgi gö­rüyor. Çevreye, doğaya, eği­time, istihdama katkısı olan bu projeye ben de 10 fidanla katıldım. Dikilecek her fidan için 50 lira yatırmanız gerekiyor. IBAN numarasını bir kez daha hatırlatıyorum: S.S Yarbaşı Beldesi Tarımsal Kalkınma Kooperatifi IBAN: TR72 0013 4000 0174 0131 7000 01.


Aziz Nesin’i polis ustalıkla kaçırdı...


2 Temmuz 1993’de akşam saatlerine doğru Sivas Madımak Oteli önündeki görüntüler televizyonlara yansımaya başlandığında, Türkiye nefesini tutmuştu. O günden sonra hiç ara vermeyen acı yaşanıyor.  Grubun hedefindeki isim Aziz Nesin’in, Sivas’tan polis tarafından kaçırılıp gece Ankara’ya getirildiğini öğrenmiştim. Polisevinin önündeki sıkı önlemler, Nesin’in o binada olduğunu ortaya koyuyordu. İçeriye girmem mümkün değildi. Giriş kapısının tam karşısında elimde fotoğraf makinesiyle bekliyordum. O anda kendisinden birkaç cümle alabilmek de önemliydi. Bir hareketlilik başladı. İçeriden Aziz Nesin çıkarılıyordu. “Aziz Bey, Aziz Bey” dediğimde polisler önümde perde olmuştu.

Ankara Emniyet Müdür Yardımcısı Ali Kalkan, Nesin’le aynı otomobile bindi. Onlar önden, biz arkadan gidiyorduk. Bir yerde önümüze barikat konulacağını da bekliyordum. Ayrancı civarında Nesin’in içinde bulunduğu otomobil ile arkasından gelen iki polis aracı dar bir sokağa girdi. Biraz ilerledi. Biz de arkasından. Sonra önümdeki sivil polis aracı yolun ortasında durdu. Arkamızda da bir araç vardı. Tam anlamıyla kısılmıştım. Ne ileri ne de geriye gidebiliyorduk. Nesin’i göz göre göre kaçırmış, o güne ilişkin açıklama almam mümkün olmamıştı. Kıymetli emniyet mensubu Ali Kalkan da kendisine verilen görevi yerine getirmişti.

“İSTİHBARAT UYARMIŞ”

Saadet Partisi (SP) Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu, o dönem Sivas Belediye Başkanı idi. Bir sohbetimizde 33 aydının dumandan ölümlerini ve kendisine dönük eleştirileri hatırlattım. Anlatmaya başladı:

“Sivas olayları başladığında birdenbire yabancı gazeteciler, televizyon kanalları dünyanın dört bir yanından Sivas’a gelmişti. 1993 karışık bir yıldı. Cumhurbaşkanı Turgut Özal vefat etmiş, Jandarma Genel Komutanı Eşref Bitlis’in uçağı düşmüş, gazeteci-yazar Uğur Mumcu bombalı bir suikast sonucu hayatını kaybetmişti. Sivas olayları da yine aynı yıl meydana geldi. Bir yerlerde ‘Türkiye biraz karışık bir ortama sürüklensin’ diye düğmeye basıldı ve Sivas hadiseleri de bu kapsamda meydana geldi.

O zaman böyle düşünmemiştim. Emniyet istihbarat şube müdürü daha sonra bana, ‘Sivas’ta böyle bir olay çıkacağına ilişkin istihbari bir bilgi almamıştık. İki hafta önce Divriği ve Hafik ilçelerinde meydana gelen olaylar nedeniyle Çevik Kuvvet polisinin üçte ikisi bu ilçelere gönderildi. Sivas’ta hadise olursa müdahale edecek gücümüz kalmadığını vali ve emniyet müdürüne söylememe rağmen bir şey olmayacağını söylediler’ dedi.

DAVUL ÇALDILAR YALANI

O gün Sivas’ta askerin yemin töreni vardı. Törene katıldım, yemeği vali ve diğer yetkililerle birlikte orada yedik. Emniyet müdürü, bir grup gencin Atatürk Kültür Merkezi önünde toplandığını bildirdi. Gidip konuştum ve kalabalık dağıldı. Fakat yeterli kuvvet olmadığı için otelin önünde toplanılmasına mani olamadılar. Emniyet müdürü ile vali beyin arasında Aziz Nesin’in nerede olduğu konusunda anlaşmazlık çıktı. Sonuçta hadiseler adım adım adım büyüdü. Yani böyle birden bire bir patlama meydana gelmedi. Cuma namazının arkasından ‘Cami taşlanmış. Caminin önünde cuma namazında davul çalınmış’ diye gençler tepki göstermiş. Sonra onlar da dağıldı. Cuma akşama doğru tabii kalabalık arttı.

SORU İŞARETLERİ ÇOK

Daha önce Sivas’ta hiç görmediğimiz Aczmendiler, olaydan iki gün önce Sivas’a gelmişti. Yani niye geldiler? Bu benim aklımda her zaman bir soru işareti olarak kaldı. Polis gücünün zayıflatılması ayrı bir soru işareti olarak kaldı. Pir Sultan Abdal şenlikleri 28- 29 yıldır Banaz Köyü’nde bir gün yapılırken vali bey ve Kültür Bakanlığı onu tuttu şehre aldı, kutlamasını haftaya yaydı. Bu da ayrı bir husus. Yani bu karar niye alındı? Yapılamaz mı, yapılabilir ama yani hiçbir yerde böyle bir şey yapılmazken aniden yapılması. Bunlar, hadise olsun diye yapılan işler değil ama bir hadise patlak verince tahrik şeyi doğdu.

Arkasından da benim fotoğrafım diye Milliyet gazetesinde, Madımak yangını sırasında flu olan ve bana benzediği belirtilen fotoğraf basıldı. Tepki, temelde Aziz Nesin’e karşıydı. Birisi perdeleri yaktı. İçeride olanlar dumandan boğuldu. O zaman hakkımda yanlış bir izlenim doğdu. Şimdi de Sivas olaylarını tabii başkaları gündeme getiriyor. Onlar da bana ‘Senin için eskiden böyle deniyordu, şimdi bunları nasıl unuttun?’ diyorlar. Ya ne yapayım. Birisi ‘böyle bir yanlış kanaate gelmişiz, düzeltiyoruz’ diyorsa ‘yok düzeltmeyin mi?’ diyeyim.”

Aziz Nesin’i o gece polis Ankara’ya getirdi ve polisevinde misafir etti. Nesin’le kapıdan çıkarken karşılaştım ve soru yöneltirken, polis otomobile bindirdi. Peşlerinden gidiyorduk. Dar sokağa girildi, arkadaki polis aracı durunca Nesin’i de kaybettik.

Kritik olaylar hep cuma günü yaşanıyor. Çorum olayları da cuma günü çıkarılmıştı. O gün de Çorum’da, yaşanan olayların tanığıydım.