Cumhurbaşkanlığı Askeri Başdanışmanı Adnan Tanrıverdi, geçen yıl yapılan İslam Birliği toplantısında,  “Mehdi gelecek; ortamı buna göre hazırlamalıyız” sözleriyle gündem olmuştu. Tanrıverdi görevinden ayrıldı. N.B., “vatana ihanet ettiği gerekçesiyle” Tanrıverdi hakkında Cumhuriyet Savcılığı’na suç duyurusunda bulunmak istedi. Ancak, şikayet için gittiği savcının kendisine hakaret ettiğini öne sürdü ve hakkında, Hakimler ve Savcılar Kurulu’na (HSK) şikayette bulundu. Bununla yetinmeyip, sosyal medyada savcının tutumunu eleştirdi.

Vatandaşın şikayet dilekçesinde, Adnan Tanrıverdi’nin yaptığı konuşmadan bir bölümdü. Ses ve görüntü kaydı, gazete ve haber sitelerinde yayımlanan haberler de bulunuyordu. Dilekçede toplantının hangi otelde yapıldığı da belirtilmişti. Eğer işlem yapılacaksa, gerisi savcının, emniyetin işiydi. N.B., yaşadıklarını sosyal medyada paylaşmakla kalmadı, HSK’ya sunduğu dilekçede olayı şöyle aktardı:

‘GÜVEN SIFIRLANIYOR!’

“Savcının tutumu üzerine ben de, ‘Kusura bakmayın ama böyle savcılık olmaz. Siz tarafsız değil militan düzeyinde tarafsınız. Böyle mi yargılama yapıyorsunuz? İşte sizin gibi taraflı davranan yargı mensupları yüzünden vatandaşın yargıya güveni adeta sıfırlanmış durumda, Çok yazık’ dedim.

Savcı, kendisinin Cumhuriyetten yana taraf olduğunu belirtti. Ben de ‘Savcı bey, size ihbar ettiğim konu, tarafı olduğunuzu söylediğiniz Cumhuriyeti yıkmaya yönelik örgütsel faaliyettir. Madem Cumhuriyetten yana, Cumhuriyetten tarafsınız, o zaman lütfen görevinizi yapın ve önünüze koyduğum ihbar dilekçesinin işlemini yapın’ dedim. Savcı da, ‘Cumhuriyeti yıkmaya çalışanları 15 Temmuz’da gördük’ karşılığını verdi.

“NE VARMIŞ ZİHNİYETİMDE”

Benim cevabım ise şöyle oldu: ‘Bakın Savcı bey, 15 Temmuz’da Cumhuriyeti yıkmaya çalışanlar ile aynı zihniyetteler. Lütfen gereğini yapın. Zaten bu dosyaya siz değil, ilgili ve yetkili savcımız bakacak. Siz sadece kayıt işlemi yapacaksınız ama siz işlem yapmak yerine bana yalancı muamelesi yaptığınız gibi, yargısız infaz yaparak birçok değerli basın kurum ve kuruluşuna ağır hakaret ediyorsunuz. Yazık size. Lütfen işleminizi yapın.’

Bunun üzerine savcı, ‘Sen nerede çalışıyorsun, Ne iş yapıyorsun?’ dedi. ... Büyükşehir Belediye personeli olduğumu söyleyince savcı, ‘Hımm, şimdi anlaşıldı’ deyince, ben ‘Nedir anlaşılan savcı bey?’ dedim. Savcı, ‘Zihniyetiniz’ karşılığını verdi. Bunun üzerine ben de, ‘Ne varmış zihniyetimde?’ dedim.”

Konuşmanın sonraki bölümü daha da fena. Vatandaş, haberin yayımlandığı televizyon, gazete ve site isimlerini belirtince, savcı “Hepsi aynı b.k” diyor. Açıkçası, bunlar bir Cumhuriyet savcısına yakışmıyor. Vatandaşın Cumhuriyet savcısına karşı bazı sözleri de tabii ki kabul edilmez. Sonunda olanlar oluyor zaten.

KARAR: BERAATINA

Aradan bir hafta geçti. N.B.’nin sosyal medyadaki eleştirisi gerekçe gösterildi ve hakkında, “Gizli bilgileri hukuksuz elde etmek, soruşturmanın gizliliğini ihlal, kamu görevlisine görevinden ötürü hakaret” suçlamasıyla iddianame düzenlendi. “Gizli bilgi” televizyonlarda yayımlanan haberdi. “Soruşturmanın gizliliğini ihlal” ise N.B.’nin HSK’ya yazdığı dilekçeyi sosyal medyada paylaşmasıydı. Tabii ki savcının görev yerini yazması da suç unsuru olarak değerlendirildi. İddianame hazırlandı. Asliye Ceza Mahkemesi 24 Eylül 2020’de şu kararı verdi:

“Açık yargılamaya devam olundu. Sanık N.B.’nin geldiği görüldü. Sanık, “Şikayet dilekçesi yayınlamak, soruşturmanın gizliliğini ihlal etmez, beraatıma karar verilsin” dedi. Savcı, “Bir önceki celse sunmuş olduğumuz mütalaa yönünde karar verilmesi talep olunur” dedi. Sanık N.B.’ye, mütalaaya karşı diyecekleri soruldu. “Beraatımı isterim” dedi.

SUÇ DEĞİL

Yargılamanın bitirileceği ihtarla sanıktan son sözü soruldu: ‘Beraatımı isterim’ dedi. Dosya incelendi. Araştırılacak başka bir husus kalmadığından duruşmanın bittiği bildirildi. Gereği düşünüldü: “Her ne kadar sanık hakkında ‘kamu görevlisine karşı hakaret’, ‘kişisel verileri hukuka aykırı ele geçirmek’ ve ‘soruşturmanın gizliliğini ihlal etmek’ suçlarını işlediği iddiasıyla TCK’nin 125/2, 125/3-a, 285/5 ve 136/1 uyarınca ayrı ayrı cezalandırılması istemiyle kamu davası açılmış ise de; sanığa atılı eylemler kanunda suç olarak tanımlanmamış olduğundan dolayı beraatına, mahkememizce yapılan yargılama giderlerinin Kamu üzerine bırakılmasına karar verilmiştir.”

İsim, şehir belirtmedim. Amacım, orada görev yapan isimleri yıpratmak da değil. Ama vatandaşın şikayet ederken zaman zaman nelerle karşılaştığının bilinmesini istedim. İddianameyi hazırlayan Cumhuriyet savcısının da bir dönem AKP ilçe teşkilatında yönetici olduğunu öğrendim. “Yargıya güven azalıyor” deniliyor. Bunlar yaşanıyorsa azalmaz mı?