Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak, Millet İttifakı’nın hedefindeki bir isimdi. Devlet geleneğimizde olmayan bir biçimde Instagram&dan yayınladığı sözde dilekçeyle görevden ayrıldı. Tarım Bakanı Dr. Bekir Pakdemirli de uzun süredir CHP ve İYİ Parti sözcüleri tarafından eleştiriliyor. İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, partisinin son grup toplantısında “Tarım Bakanı da TikTok’ta istifa etsin” çağrısında bulundu.

Tarım ve Orman Bakanı Dr. Bekir Pakdemirli ile ilgili İYİ Parti’de bir süredir çalışma yapılıyor, sendikacı kökenli Konya Milletvekili Fahrettin Yokuş, bunları derliyor, çoğuna cevap verilmese de soru önergelerini TBMM Başkanlığı’na sunuyor.

ÖLDÜREN ALKOL

Daha önce Tütün ve Alkol Üst Kurulu vardı. Kaldırıldı, Tarım Bakanlığı bünyesinde Tütün ve Alkol Dairesi Başkanlığı kuruldu. Kaçak tütünle sigara üretiliyor, sahte alkol yüzünden de yakın dönemde 90 vatandaşımız hayatını kaybetti. İlginçtir, onca iddiaya karşın Tarım Bakanlığı’nın ilgili bölümü tarafından hiçbir açıklama yapılmıyor.

Elimdeki belgelere göre Daire Başkanı ve bazı görevliler hakkında soruşturma açılıyor, müfettiş bazılarını kusurlu buluyor ve Bakan’ın onayı ile dosya C. Savcılığı’na gönderiliyor. Kamu yönetiminde Teftiş Kurulu raporu işleme alındıktan sonra etik olan; soruşturmanın selameti, belgelerin karartılmaması için bu kişilerin açığa alınmasıdır. Ancak, sanki hiçbir şey olmamış gibi hepsi görevlerinin başında. Fahrettin Yokuş da soruyor: “Bu dairede soruşturma geçiren ve haklarında suç duyurusunda bulunanları kimler koruyor, bir gün bile orada tutulmaması gereken görevliler nasıl yerlerinde duruyor?”

BAKAN’A YENİ SORULAR

İYİ Parti Konya Milletvekili Fahrettin Yokuş, sendikacılığı da hakkını vererek yapmıştı. Şimdi, bazı konuları araştırırken önüne engeller çıkarılıyor. TBMM Başkanlığı’na sunduğu önergesinde, hemen birçok iddianın cevabını biliyor ama Tarım ve Orman Bakanı Pakdemirli’nin cevaplandırmasını istiyor. İşte o sorulardan bazıları:

1- 2018 yılında Yüksek Komiserler Kurulu (YKK) üyesi olan Ali Gün Benadam ile danışmanınız olan Rıfat Tan Benadam’ın akrabalık bağı var mıdır? Ali Gün Benadam’ın bakanlık içerisinde resmi bir statüsü var mıdır? Yok ise bakanlık ile olan ilişkisi nedir?

2- “Gıdanı Koru, Sofrana Sahip Çık” kampanyasına Bakanlık bütçesinden kaç TL harcandı? Bunun için hangi firma ile çalışıldı, ihale hangi usulle verildi?

3- Kamuoyunda geniş kitleleri hedefleyen proje, tanıtım gibi programlara bakana danışmanlık yapan “Selen Kocabaş koordinasyonunda etkinliğin sahibi ilgili birimle istişareli olarak yürütülmesi makam tarafından talimatlandırıldı” mesajınız ne anlama gelmektedir?  Bu kişinin bakanlığınızla, bakanlığın çalıştığı herhangi bir PR şirketi ile ilişkisi var mı?

4- Selen Kocabaş, genel müdürlerle mülakat yapmış mıdır? Yaptıysa hangi sıfat ile devlete yıllarını vermiş bürokratların yeterliliklerini sorgulayabiliyor?

TMO İHALESİ

5- Bakanlığınız Eğitim ve Yayın Dairesi Başkanlığı hangi gerekçe ile tanıtım medya işlerini satın alma yoluyla tedarik ediyor?

6- Proje kapsamında yetiştirilen hayvanlardan bakanlığınız döneminde toplam kaç adedi  ‘Brusella’dan dolayı kesime gönderildi, etleri ne şekilde değerlendirildi?

7- Hayvanların kullandıkları kulak küpeleri hangi sebeple karaborsaya düştü?

8- Bakan Pakdemirli, “Hasat dönemi ithalat yapılmayacak” demesine rağmen Toprak Mahsulleri Ofisi (TMO) hasat döneminde 4. buğday ithalat ihalesini neden yaptı?

9- Buğday, arpa ve mısır ithalatında gümrük vergileri sıfırlandı. Bu karar bakanlığınız ve Türkiye için ne ifade ediyor?

10- Ecmel Ercan, Bakan Bekir Pakdemirli ile birlikte pek çok toplantılara katılıyor. Bu kişinin bakanlıkta bir görevi var mıdır?

GÜLÜMSEDİ

Olayın bir de diğer boyutu var. TBMM Plan Bütçe Komisyonu’nda Tarım ve Orman Bakanlığı bütçesi ele alındı. Bazı bakanlar, soruların bir kısmını yazılı olarak cevaplandıracağını söyler. Bakan Bekir Pakdemirli, başkandan izin aldı ve soruların tamamını sözlü olarak cevaplandıracağını söyledi.

Bütün sorulara da cevap verdi. Üzerinde en çok durulan konulardan birisi de niçin buğday ithal edildiğiydi. Bakan, 500 bin ton buğday fazlalığımız olmasına karşın, buğday ithal etme nedenini, “Dahilde işleme rejimi kapsamında bunun işlenip ihraç edilmesi” olarak açıkladı. Kuşkusuz, saman ithalatı da yılların gündem konusu olmaya devam etti.

Dün bakanlık yetkililerine sordum, Bakan’ın bütün sorulara cevap verdiğini, milletvekillerinin de bu cevaplar sonrası Bakan’a teşekkür ettiğini söylediler. Peki Bakan,  “TikTok’ta istifa etsin” önerisini nasıl karşıladı? Anlatılana göre Bakan sadece gülümsemiş.


Esarette 6 yıl



Mehmet Ziya Bey
(Yergök), Köprüköy ve Sarıkamış Meydan Muharebesi’ne 83. Alay Komutanı (9. Kolordu, 28. Tümen) olarak katılmış. Onun altı yıl süren esirlik serüveni (30 Ocak 1915-21 Ağustos 1920) işte burada başlamış. Öyle olaylar yazmış ki kendinizi bir an savaş meydanında, karlara bata-çıka görüyorsunuz, donuyorsunuz. Sonra esirlik hayatı, kaçma planları, kaçarken yakalanışınız gözlerinizde canlanıyor.

Öyle olaylar yaşanmış ki Sarıkamış’ta 90 bin askerimizin niçin şehit olduğunu da bizzat olayı yaşayan ve anılarını yazan komutandan öğreniyoruz. Komutan, döneme ilişkin ilginç değerlendirmeleri, askeri yönden yapılan hataları anlatırken, bir döneme yaşananlara da farklı bir boyut getiriyor. Prof. Dr. Bingür Sönmez’in önsözüyle Tarihçi Kitabevi tarafından yayımlanan anılardan bazı bölümler aktaralım ki o günlerde çekilenler biraz anlaşılsın.

ŞAKA SANIRSINIZ

-“Azizim, bundan sonra erzak ve cephane beklemeyeceksiniz. Düşmanı süngü hücumuyla tepeleyeceksiniz. Onun için cephaneye ihtiyacınız kalmayacaktır. Erzağınız da Tekâlif-i Harbiye usulüyle mülkümüzden, köylümüzden, düşman arazisinde düşman ambarlarından ve düşman köylerinden sağlanacaktır. Yakında gideceğiniz istikamet bildirilecektir.

-Şaka etme, hiç cephanesiz harp edilir mi? Süngünün de sırası vardır. Sırası gelince elbette ki süngü hücumu da yapılır.

-Şaka etmek için bir sebep yok. Başkomutanlığın emri böyledir ne yapalım. Ağır ve yapılmayacak teklifle dahi karşılaşsak yapmaya çalışacağız. Gideceğiniz istikametten yük ve binek hayvanları bile zor geçer. Her taraf karla kaplı. Araba kolları, sahra topları Oltu üzerinden sevk edilecektir. Sözün kısası kendiniz, kendi başınızın çaresine bakacaksınız.

FELAKETİN BAŞLANGICI

-Fırka yürüyüşü çok üzüntü vericiydi. Asker tek kolda, bir metreden fazla karlar içinde düşe kalka ilerliyordu. Hava eksi 15-20 derece, askerin sırt çantalarının ağırlığı 30-35 kg.dı. Ağır yükün altında zahmet çeken askerler ter içinde kalıyorlar, dinlenmek için yol kenarlarına oturuyorlardı.

-Asıl felaket bu zaman başlıyordu. Aklı başından gitmiş, canından bezmiş, bitkin bu insanlar, tüfekleri bacaklarının arasında yere çömeliyor, öylece donup kalıyor, mübalağa olmasın ama bu görüntüleriyle korkuluk taşlarını andırıyorlardı. Yol boyunca bu şekilde donmuş yüzlerce ere rastladık. İçten yaralanarak dolaşırken birkaç kara kalpli askere rastladım. Bunlar ölmeyeceklermiş gibi, sinsi sinsi şehitlerin üstlerini, ceplerini karıştırıyor ne bulurlarsa aşırıyorlardı. Bunların felaket bekleyen canavarlardan farkı yoktu.”

SİBİRYA ESİR KAMPINDA

Ziya Bey de Ruslar tarafından esir alındı ve haftalar süren tren yolculuğu başladı. Sibirya’da bulunan kampa götürülüyorlardı. Daha Kars istasyonunda trene binip Tiflis’e hareket edecekleri zaman kafasından yaralı, çamaşırları kir içerisinde, bitlerle boğuşmakta idi. Sibirya’ya varıp temizlendikten sonra Alman, Avusturya ve Macar esirleriyle birlikte önce Krasnoyarsk, bir süre sonra da Semipalatinsk esir kamplarına konuldular. Kamplardaki marketler, iş ocakları, hamam ve berber salonları zengin Avusturyalı esirler tarafından işletiliyordu. Eğer Müslüman Tatarlar sahip çıkıp yardım etmeselerdi bizim esirler yokluklar içinde kıvranacaklardı. Onlar sayesinde biraz rahat edip yabancı dil öğrenmeye, giderek kısa yoldan esaretten kurtulmaya çalıştılar.

EKSİ 60 DERECE

Sibirya’da en sıcak ay hazirandır. Gün dönümünden sonra havalar yavaş yavaş soğumaya başlıyor. Yağmur bu dönemde seyrek yağıyor. Ağustos ayı, bizim eylül ayı gibi olur. Ağaçların yaprakları yavaş yavaş sararır. Ekim ayında kızarmaya ve yavaş yavaş dökülmeye başlar. Kasım ayı ortalarına doğru hükümet resmen sobalara odun vermeye başlar.

Kasım ayının sonlarında etlik sığırlar kesilir ve depolanır. Çünkü artık hava ısınmaz, etler donar, buz kesilir. Ertesi yıl yeni et çıkıncaya kadar bu etler satılır. Günün değişik saatlerinde bir saat kadar eksi 60 derecede seyrederse de ondan sonra eksi 30, hatta eksi 20’ye kadar çıkar.

HEPSİ YAŞANMIŞ

“Soğuk mevsimde dışa gelen duvarların iç yüzleri kırağı tutar. Arkadaşlarımızdan Erzincanlı Gani dış duvar önünde yattığı için şiddetli romatizmaya yakalandı. Benimle Bülbül Ahmet Paşa’nın oğlu Şevket Bey de dış duvara bitişik olarak yatıyorduk. Soğuğu zamanından önce hissederek karyolaların iki tarafına 30’ar santimden geniş tahta koyarak bunların arasında yattık ve romatizmaya tutulmadık.”

Romatizma ne ki... Müthiş bir yaşam mücadelesi, kamptan kaçışları, yakalanışları, cezaevinde bitle mücadeleleri inanılır gibi değil. Ama hepsi yaşanmış, hepsi gerçek. Nefes nefese okuyorsunuz, kendinizi bazen Allahuekber Dağları’nda, bazen Sibirya esir kamplarında, bazen kaçak yollarla gidişlerde buluyorsunuz. Prof. Dr. Bingür Sönmez, Mehmet Ziya’nın anılarını kitaplaştırmakla tarihimize de olayı yaşayanların ağzından ışık tutmuş oldu.

Sağ olsun, var olsun.