Türkiye’den Avrupa’ya kaçak geçişle yıllardır mücadele edilirken, ülkemizden ayrılmak isteyenlere her türlü kolaylığı sağlar hale geldik. Toprağımızın ötesine yani ara bölgeye geçen yabancılar, Yunanlar tarafından alınmadığı gibi silahlı saldırıya da uğruyor. Kara Sınırlarının Korunması ve Güvenliği Hakkındaki Kanun, Yunan askeri tarafından Türk tarafına ateş edilerek ihlal ediliyor. Açıkça suç işleniyor ve biz de buna seyirci kalıyoruz.

Yunanistan’a girmek isteyenlerin önemli bir bölümü, sanıldığı gibi Suriyeli de değil. 100 kişiden ancak 20’sinin Suriyeli, diğerlerinin ise Afganistan, Pakistan, İran ve diğer ülke vatandaşı olduğu anlaşılıyor. İçişleri Bakanlığı’nın “Şu kadar kişi Yunanistan’a geçti” açıklamalarına biraz tereddütlü yaklaşılıyor. 31 sınır karakolu ve askeri birlikten, hava araçlarından elde edilen bilgiler ve bölgede konuştuklarımız sayıların gerçekçi olduğunu, bunun bölgedeki hareketlilikten de belli olduğunu söylüyor.

SIĞINMACI TAKTİĞİ

Türkiye, sığınmacıları zorla göndermiyor. Ancak gitmelerini de teşvik ediyor. Açıkçası kaçak geçişlerine de göz yumuluyor. İzledikleri taktiği anlatayım:

Edirne merkezden Enez İlçesi’ne kadar Meriç Nehri, Yunanistan’la aramızda 200 kilometrelik sınırı oluşturuyor. Meriç’te karşı tarafa yürüyerek de geçilecek yerler var. Bazı yerlerde ise botlarla geçiş yapılıyor. İçişleri Bakanlığı’nın kayıtlarına göre şu ana kadar 136 bin kişi Yunanistan topraklarına ayak bastı.

O KAPI KAPALI

Çocuklu aileler ise daha çok Edirne-Pazarkule Sınır Kapısı’ndan geçmek istedi. Evet, Türkiye sınırı sığınmacılara açık ama Yunanistan kapısı kapalı. Ara bölgede yaklaşık 5 bin civarında sığınmacı bekliyor. Meriç Nehri’nden geçenlerin ise toplu olarak bulundukları yerler yok. Sığınmacılara gıda yardımı AFAD üzerinden yapılıyor.

Sığınmacıların sınır kapılarına toplu hücumu Yunan askeri ve Avrupa Birliği’nin sınır korumasıyla ilgili özel güvenlik şirketi elemanları tarafından püskürtülüyor. Çok sert davranıyorlar. 1978’de üretilen gaz bombaları, plastik ve gerçek mermiler kullanılıyor. Şu ana kadar 3 kişi öldürüldü, 100’ün üzerinde sığınmacı ise yaralandı.

Belki bu da bir geçiş taktiği: 5 bini aşkın kişi Pazarkule’de ara bölgede beklerken, Yunan askeri ve özel güvenlik birimleri bunlarla uğraşırken, diğerleri Meriç üzerinden geçiş yapıyor.

DÖNENLER VAR

Yunanistan’da yakalanıp Türkiye’ye gönderilenler olduğu gibi Türkiye ile Pazarkule arasındaki bölgede küçük çocuklarıyla birlikte bekleyen ancak gidebilme umudunu yitirenler de var. Bunların bir kısmı Türkiye’ye giriş yapıyor ve İstanbul’a dönüyor.

Türkiye, sığınmacı politikasında yıllar sonra köklü bir değişiklik yaptı. Açık kapı politikasının nasıl sonuç vereceğini de bekleyip göreceğiz.

Barış ve Hülya’nın suçu


Suriye’de, Irak’ta olduğu gibi Libya’da da şehit verdik. Devletin politikasını beğenen de beğenmeyen de “Şehit bizim şehidimiz” diyor ve onlara son görevini yerine getiriyor. Ancak, görülüyor ki şehitler konusunda da bir ayrım var.

Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) elemanları da kendilerine verilen görev gereği Libya’da, Suriye’de, Kuzey Irak’ta, diğer ülkelerde bulunabilir, şehit de edilebilir. Şehit olduktan sonra o hepimizin şehididir. Nasıl bu ülkenin kahraman askerleri, terörle mücadelede şehit düşen komutanları, polisleri on binlerce kişi tarafından uğurlanıyorsa, aynı şekilde MİT’in kahramanları da uğurlanabilmeli.

Odatv Sorumlu Haber Müdürü Barış Terkoğlu ile haberi yazan meslektaşımız Hülya Kılınç’ın tutuklanma nedeni, şehit MİT mensubunun adının yazılmasıdır.

O KANUN DEĞİŞMELİ

1980 öncesinde bir gazetenin, MİT mensuplarını isim ve fotoğraflarıyla hedef göstermesi nedeniyle, MİT mensubu gibi Emniyet’in terör ve istihbarat birimlerinde görev yapanların isimlerinin yazılması suç oluşturuyor. Görevde bulunan MİT mensubunu, emniyet mensuplarını terör örgütlerine hedef gösterenlerle ilgili yasal işlemi yapınız ama bir şehidimizle ilgili “Adını niçin yazdınız?” denilip gazetecilerin tutuklanması, gazeteciliğin de bittiğini gösterir.

MİT Kanunu’nun ilgili maddesinin “Duruma göre” kullanılması doğru değil. Barış Terkoğlu ve Hülya Kılınç, haberle hangi MİT mensubunu hedef göstermiş, görevdeyken kimi ifşa etmiş ona bakalım.

Açıkçası, ülkemizde gazetecilik gerçekten zorlaşıyor. “Gazeteciler yazamıyor” anlayışı artık yerleşmeye başladığı için fısıltı gazetesinin tirajı, sosyal medyanın kirliliği artıyor. Barış Terkoğlu ve Hülya Kılınç’ın bir an önce salıverilmelerini dilerim. Yasanın ilgili maddesinin de düzeltilmesine ve güncellenmesine de ihtiyaç olduğu son olayla da ortaya çıktı. Şehitlerimize rahmet diliyoruz.