Gelecek Partisi (GP) Genel Başkanı Prof. Dr. Ahmet Davutoğlu, daha önce AKP Genel Başkanlığı ve Başbakanlık görevinde bulundu. Ama, bugün AKP ilçe ve il örgütlerinde Davutoğlu’nun bırakın fotoğrafının bulunmasını, izleri bile yok edilmiştir. Oysa, Bülent Ecevit’in DSP Genel Başkanı olduğu dönemde bile CHP genel merkezinden, il binalarından fotoğrafı hiç indirilmemişti. Bunlar vefa örneğidir.

Ahmet Davutoğlu, Başbakanlık görevinden ayrılırken, tamamını önceden kayıtlara geçirdiği hediyeleri, devlete teslim etmek istedi. Müsteşar, 1936 yılında çıkarılan kanuna rağmen bunun uygulandığına ilişkin örnek olmadığını söyledi. Sonuçta, Davutoğlu, bütün hediyeleri ayrılarken devlete teslim etti. Akla hemen şu soru geldi: Önceki başbakanlara verilen hediyeler nerede? Onlar niçin teslim etmedi?

ECEVİT HİÇ ALMAMIŞ

Yaşar Yazıcıoğlu, devlette önemli görevlerde bulunmuştu. 1997-1999 yılları arasında da Başbakanlık Müsteşarlığı yaptı. O dönemde Başbakanlıkta kıymetli halıların, tabloların peşine düştü. Bazılarının hiç ortada olmadığını belirledi. Celal Bayar’ın kayıp masasını, Adnan Menderes’in kalemliğini bulup kayda geçirdi ve bunların fotoğraflarını çektirip kitap haline getirdi.

Başbakanlara verilen hediyeler nerede? Ahmet Davutoğlu hepsinin kaydını tutturup hazineye devretmiş ama Yaşar Yazıcıoğlu, önceki dönemlerde bu hediyelerin doğrudan Hazine’ye devredilmiş olabileceğini belirtti. Burada ilginç bir konuya daha değindi: “Bülent Ecevit, Başbakanlığı, Başbakan Yardımcılığı dönemlerinde hiç hediye kabul etmemiş.”

YOLDA KALINCA

Yazıcıoğlu, Mesut Yılmaz’ın da hediye kabul etmediğinin tanığı olduğunu söyledi ve Bülent Ecevit’le ilgili hiç unutmadığı, unutamayacağı anısını anlattı:

“Başbakanlıkta Mesut Yılmaz, Bülent Ecevit, Hüsamettin Özkan ve ben geç saate kadar çalıştık. Dışarı çıktığımızda yollar kar tutmuştu. Bülent Ecevit’in bindiği Renault marka otomobil Cinnah Caddesi’nde kardan çıkamamış. Korumalar bu durumu bildirdi ve bunun üzerine ben kendisine yardımcı olmak için gittim.

Ecevit’e, ‘Efendim siz, bu otomobille devam edin’ dedim. Ecevit, otomobilin yerli üretim olup olmadığını sordu. ‘Evet efendim bu da Renault marka’ karşılığını verdim. Ama, aracın kenarında küçük harflerle ‘Safran’ yazılıydı. Ecevit bunu görmedi ve yerli üretim diye yabancı ülkede üretilen araca bindi. Kendisini ancak o şekilde yoluna devam ettirebildik. O otomobili hep Ecevit’te kaldı.”

OHH NE RAHAT!

Lüksün, şatafatın, israfın yanında yerli otomobilin bugün lafı mı olur. Sahi, bu savurganlıklara sizin yüreğiniz yanmıyor mu?

Devlet malını kendi malıymış gibi özenle koruyan kamu görevlileri olduğu gibi “Araç devletten, benzin devletten” deyip alabildiğine abartılı bir biçimde kullananlar da var. Kamuda 125 bin makam aracı var. Önceleri araçların üzerinde “Resmi hizmete mahsustur” yazılıydı, resmi plaka vardı. Pazar yerlerinde, pikniklerde, araç tahsis edilen kişinin çocuklarının okula götürülüp getirilmesinde kullanıldığını gören gazeteciler hemen fotoğrafı çeker bunu haber olarak duyururdu. Şimdi, makam aracı olup olmadığını bile bilmiyoruz.

“ÇAKARLAR” ÇAKIYOR

Günümüzde hangisi özel araç, hangisi resmi araç bilen yok. Bakıyorsunuz araçlarda sivil plaka var. Ama nasıl oluyorsa bunlarda “Çakar” var. Hem öyle hızlı geliyor, öyle siren çalıyor ki öndeki araç sürücülerinin eli-ayağı dolaşıyor. İçişleri Bakanı, bir genelge yayımlayıp, hangi görevlerde olanların çakarlı araçlar kullanabileceğini belirlemişti. Peki buna uyuluyor mu? Bunların denetimi var mı? Olmayınca, vatandaşın devlete olan güveni de kayboluyor. Madem uygulamıyorsunuz o zaman bu genelgeleri hiç çıkarmayın daha iyi.

Giresun’da yaşanan selden sonra bir ilçe kaymakamının hemen görev yeri değiştirilmişti. Gelen kaymakamın ilk icraatı da makam aracını değiştirmek oldu. Peki o ilçede zarar gören halka verilen sözler yerine getirildi mi? Bir dinlesinler bakalım...

1 Köy, 4 Adam, 6,5 Darbe


Albay Mustafa Önsel, “Balyoz” kumpasından cezaevinde yattı. Kumpası kuran Silahlı kuvvetler içindeki FETÖ’cüleri isim isim deşifre etti. Önsel’in Kırmızıkedi yayınlarından çıkan altıncı kitabı “1 Köy, 4 Adam, 6,5 Darbe” adını taşıyor. Mustafa Önsel, dünü anlatıyor ve bize şunları söylüyor:

“Mesajı açısından en önem verdiğim kitabım. Bugünler dünlerin sonucudur. Dünü anlayamazsak bugünü kavrayamaz, geleceği kuramayız. Tarihten ders almayanlar onu yeniden yaşarlar. Kitabımda, köy enstitüsünün bulunduğu aynı köyde yetişen 4 kişinin sıra dışı yaşamları üzerinden Cumhuriyetin bizi bugünlere getiren önemli kırılma anlarını bir roman tadında anlatmaya çalıştım. ‘Ne yapmalıyız’ın cevabını da genel anlamda vermeye çalıştım.”