Mimar, Kentbilimci Emeritus Prof. Dr. Ahmet Vefik Alp’den aldığım e-mektupta, Cumhuriyet’in ilk mimarlık diploması alan 2 kadınından biri Leman Cevat Tomsu’nun adı geçiyor.

Tomsu, Güzel Sanatlar Akademisi Mimarlık Bölümü’nden Münevver Belen Gözeler ile birlikte 1934’te mezun olmuştu.

Alp mektubuna şöyle başlıyor:

Anıtkabir mimarı Ord. Prof. M. Emin Onat’ın kurduğu İTÜ Mimarlık Kürsüsü’nde asistandım. Kürsü Başkanı Prof. Tomsu, doktora için ABD’ye gönderilmemi sağladı (1977). MB döviz rezervleri dip yapmış, yurtdışı durdurulmuştu. Kendimi Rice University’de buldum. Devletim yetişmem için yüzbinlerce dolar harcadı.”

★★★

Tomsu’nun büyük dedesi Mehmet Ali Bey’in 1881 yılında Osmanlı idaresinden aldığı Kayseri Belediye Başkanlığı görevi 10 yıl sürmüştü.

Leman Hanım, Soyadı Kanunu çıktığında, babası Cevat Bey’in izni ile aile soyadı Şatır yerine; Kayseri Melikgazi ilçesine bağlı “Tavlusun köy meydanının” adı Tomsu’yu alıyor.

Henüz 21 yaşındaki genç kadının memleket sevgisi; taştan topraktan, ete kemiğe bürünüyor.

★★★

Tomsu’nun Emin Onat ile mimari tasarımını yaptıkları Kepirtepe Köy Enstitüsü ve Uludağ Kirazlıyayla Sanatoryumu binası (BTSO restorasyona başladı) çürümeye terkedildi.

Kayseri Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Veli Altınkaya, şöyle yazmış: “Kayseri Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatrosu olarak hizmet veren binanın uygun bir yerine ‘Bu binanın müellif mimarı Prof. Dr. Leman Cevat Tomsu Kimdir´  diye bir levha assaydık.

Tomsu hakkında yazılan “Türk Mimarlığında Bir Öncü 1913-1988” kitabını okumanızı öneririm...

★★★

1994-2009 arasında yapılan yerel seçimlerde MHP İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan Adayı A.Vefik Alp, “Bu proje yapılırsa Marmara Denizi, Avrupa’nın lağımı olacak” sözleriyle, “Kanal İstanbul” projesini “yapay felaket” olarak nitelemişti.

Covid-19 tedirginliğini artırmış: “Dünyanın sonunu ölçeği kaçmış şehirler, insan yoğunlaşmaları getirecek. Özellikle İstanbul acımasızca hormonlandı, virütik salgınlara kucak açtı.

Alp, “Hey İstanbul’dakiler, artık bir dağılın; yaylanın lütfen!” diyerek noktayı koyuyor.

Cumhuriyetin ilk yıllarındaki toplumsal dinamiklere dönelim; lütfen!

Zülfikarlar ne diyor?


Bünyesinde Türkiye Petrolleri, Akdeniz Faktoring, Zülfikarlar Kimyevi Maddeler’i bulunduran Zülfikarlar Holding ile İskender Zülfikari Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı İsfendiyar Zülfikari; 10 Mayıs tarihli “COVID-19 Destek TIR’ından 200 milyon dolarlık hesap çıktı” ve 12 Mayıs tarihli “Zülfikari’nin Erzak TIR’ı reklam oldu!” başlıklı yazılarıma ilişkin cevap hakkını kullandı:

“Ülkemizin ve dünyanın ağır bir sınavdan geçmekte olduğu şu günlerde Zülfikarlar Holding mübarek ramazan ayında ihtiyaç sahiplerini yalnız bırakmadı.

Gıda kolileri “Biz Bize Yeteriz Türkiyem” kampanyası kapsamında İçişleri Bakanlığı koordinasyonunda ihtiyaç sahibi olan 15 bin aileye ulaştırıldı.

Tamamen milli irade ve dayanışma hislerinin birleştiriciliğiyle yapılmış bu yardımın gerçek dışı iddialarla itibarsızlaştırılmaya çalışılmasını esefle kınamaktayız. Yardımların tek amacı, ramazan ruhuna yakışır şekilde devletimizin başlattığı kampanyaya katkı sağlamak, milletimize destek olmaktır.

İddia edilenin aksine, Zülfikarlar Kimyevi’ye ait kimyevi maddelerden gümrükte bir ihbar nedeniyle numune alındığı ve hakkındaki kaçakçılık iddiası gerçek değildir.

Nitekim, Zülfikarlar Kimyevi hakkında bu kapsamda hali hazırda bir inceleme olmadığı gibi, gümrükte örnek alınması zaten rutin bir işlem olup, sonuçları da temiz çıkmıştır.

Şirketlerimizin; Akfel, Mehmet Fatih Baltacı ve de  FETÖ ile hiçbir ilgi ve bağı yoktur. Akdeniz Faktoring, mevzuata uygun faaliyette bulunan bir şirkettir.

Yıl içinde birçok faktoring işlemi yapıyor. Dolayısıyla müvekkilin her bir cirantayı, çek ilgilisinin ortaklık yapısını, bağlantılarını bilebilmesi mümkün olmadığı gibi, aksi düşünce de zaten hayatın olağan akışına aykırıdır.

Şirketlerimiz öz kaynaklarıyla, Türkiye’nin öncü şirketlerinden olup tüm yatırımlarını da Türkiye’de yapmaktadır. Bu sebeple yurt dışına para aktarıldığı, grubumuzun mercek altında olduğu iddiası tamamen gerçek dışıdır. Bu hususta BDDK’nın göreve çağırılması da ayrıca iftira niteliğindedir.

Özenle seçilmiş kurgularla kamuoyu nezdinde kafa karışıklığı yaratacak şekilde birçok farklı iddia ve ithamın ortaya atılması, maalesef bilinçli bir karalama kampanyasının yürütüldüğünü ortaya koymuştur.

Nitekim Zülfikari ailesi ile ilgili ortaya atılan yakışıksız iddialar da bunun açık bir göstergesidir. İsfendiyar Zülfikari ablasına vasi tayin ettirmedi. Kaldı ki “annesinin sesi kesildi” ifadesinin takdirini de kamuoyuna bırakıyoruz.”