Koronavirüs salgınında 7 fabrikası da açık olan Unilever Türkiye, “yeni normal” hayata temkinli yaklaşıyor. AVM’lerin açıldığı, kısıtların gevşetildiği şu günlerde Unilever Türkiye’nin çalışanlarının 3 bini işyerlerinde, 2 bini evlerde, 110’u karantinada...

Unilever Türkiye, Orta Asya ve İran Yönetim Kurulu Başkanı Mustafa Seçkin, “Yeniden ofise dönmek konusunda öncü olmayacağız. Her şey için çok erken” diyor.

★★★

Geri dönülen ofislerin eskiden olduğu gibi cıvıl cıvıl olmayacağını ekleyen Seçkin, turizm sektöründe açıklanan “kriterleri” aratmayan düzenlemeleri sıralıyor: “Masalar arasına 2 metre mesafe konacak, kapılar- armatürler otomatik olacak, camlar açılır olacak, sigara içme bölümü olursa, sosyal mesafe korunacak.”

Ofisi açmanın da maliyeti yükseliyor. Bu durumda Covid-19 küçük işletmeleri de eliyor demektir.

★★★

Markalarının güç kazanması ile pandemilerin kader ortaklığına vurgu yapan Seçkin; sağlık, hijyen ve gıda sektörlerinin vazgeçilmez olduğunun bir kez daha ispatlandığını söylüyor.

Merkezi İngiltere’de bulunan ve kökleri palm yağı ile beslenen Unilever’in öyküsü, William – James Lever kardeşlerin 1886 yılında İngiliz kasabası Bolton’a kurdukları sabun fabrikasına uzanıyor. Lever kardeşler, izolasyon ve hijyenin kitabını yazmış! Avrupa’yı kırıp geçiren salgın hastalıklara karşı izolasyon sağlamak ve toplumda hijyen kurallarını yerleştirmek amacıyla, çalışanları için 19.yy başında Port Sunlight kasabasını kuruyor.

★★★

1930 yılında Lever Brothers ve Hollanda margarin firması Unie ortaklığında kurulan Unilever, yıllık cirosu 52 milyar Euro’ya ulaşan çok uluslu bir şirket... Büyük şirketlerin ülkesinin, büyük hezimetlerini yaşıyoruz.

Covid-19; 15 Mayıs 2020 itibariyle, Birleşik Krallık’ta 34 bin, Hollanda’da 5 bin 643 can aldı. Yüzyıllardır pandemiyle mücadele yöntemleri geliştiren İngiliz ve Hollanda endüstrilerinin, “politik tercihlere” esir düşmeleri fazlaca ironik: Belki de tipik!

★★★

Unilever Türkiye’nin son üç ayda; otel ve restoran ürünleri satışları 4’te 1’e indi, çamaşır suyu satışları ise 4’e katlandı. Sektörel farklılıklar istihdamda da yaşanacak… Akıllarında bile yokken kolonya ürettiler. Çalışanlarını talebi artan birimlere kaydırdılar, devlet desteği kullanmadılar. 4 aşamalı mücadele planının ilk evresinde; rafların dolu olmaması pahasına Sağlık Bakanlığı’na 10 TIR yardım malzemesi göndererek “en fazla bağış yapan şirket” unvanı aldılar.

YOKSULLARA “BEKLE” DİYEMEYİZ...

Salgın; küresel ölçekte ağırlaşan sosyal eşitsizlik, çevresel bozulma ve iklim istikrarsızlığı gibi kesişen birçok krizin çözümü için fırsat olabilir mi?

Seçkin, “Geride çamur kalacak, bunun içindeki gübreyi çıkardığımızda fırsatı yakalamış olacağız” yanıtını veriyor.

Görmek istediğimiz dünyayı inşa etme şansımız olduğunu düşünüyor: İklim eylemini askıya alamayız. Yoksullara beklemelerini söyleyemeyiz.

Eski normale dönmemek gerek!” diyen Seçkin adeta “Covid-19 manifestosunu” ilan ediyor:

- Şirketler, hükümetler, sivil toplum örgütleri, akademisyenler bir araya gelmeli.

- Kamuoyu şirketlerden yeni dünyanın inşasında sorumluluk almasını bekliyor.

- İnsanlara ve gezegene yararlı olmak için kararlı ve kesin adımlar atmaya hazır olmalıyız.

Hükümetler hazır değilse -Aşı girişimlerinde korumacı olduklarını gördük- ne olacak?