Her şeyin başının sağlık olduğu klişesini, somut olarak tüm dünya deneyimliyor.

Korku filmi gibi...

İnsanın fiziksel olarak “üretim ve tüketim” zincirinde olmadığı; yaratıcı kapasitesinin sanal olarak birbirine aktığı bir evren kuruluyor adeta...

Ekonomistler, stratejistler; ellerindeki verileri, yaşam zincirinin sürdürülebilirliği parametresini merkeze alarak değerlendiriyorlar...

★★★

Küresel sorun olmaya devam eden koronavirüs (COVID-19) bizim de “milli sağlık” gündemimize yerleşti...

Sağlık Bakanı Fahrettin Koca, önceki gece, kör karanlıkta, sabahı beklemeden Avrupa’dan dönen 70 yaşında bir erkeğin test sonuçlarının “pozitif” çıktığını açıkladı.

Bir anda koronavirüs önlemlerinin yeterliliği, hastanelerin performansı konuları konuşulmaya başlandı.

2019 Aralık ayından bu yana koronavirüsten Çin’den sonra en fazla can kaybının yaşandığı İtalya’ya uzak olmadığımız hepimizin malumu...

★★★

Dün Türkiye’de tek bir koronavirüs vakasına rastlanmış olsa da; bütün gün hangi evde kapı baca açılmıyor, hangi dükkan kapalı millet hafiye kesildi...

Dükkanları son 5-6 gündür kapalı olan bir ailenin sağlık raporları elden ele dolaşıyordu.

Zatürre teşhisi konmuş, ateşli bir hasta... Yetişkin çocukları ve eşi hastanede tedavi görüyor.

Çalışanları evlerinde karantina altındaymış...

Ama o Avrupa’ya gitmemiş!

Ortada bir yığın iddia ve söylenti dolaşıyor.

Tüm kurum ve kuruluşlardan şeffaflık bekliyoruz...

Bazen bir olayın gerçekleşme ihtimali, gerçeğinden daha korkutucu olabiliyor...

★★★

Koronavirüs salgınından çıkaracağımız çok ders var.

En başta şeffaflık ve ortak akıla ihtiyacımız olduğu kesin...

Özellikle turistlerin yoğun olduğu yerlerde toplu alanlarda, koruyucu önlemlere daha fazla yoğunlaşmak gerekiyor.

Meslek kuruluşlarından üyelerine uyarılar gidiyor; bu önemli...

Yayılma hızının yüksekliği, ölümcül etkilerinden çok daha tehlikeli bulunan bu virüsle mücadele siyasal irade ve toplumsal farkındalık gerektiriyor.

★★★

Biyolojik laboratuvar kapasitemiz nedir?

Geçen yılın başında Rus haber ajansı Sputnik’te  Rusya Güvenlik Konseyi Başkanı Nikolay Patruşev’in bir açıklaması yer aldı.

ABD’nin; Ukrayna ve Gürcistan dahil dünya genelinde 200’den fazla askeri biyolojik laboratuvar oluşturduğunu söylüyordu.

Biyolojik labrotuvarlar yalnızca Sars, Mers, corona gibi evrimleşen virüsleri takip etmekle kalmıyor; savunma amaçlı genetik kodlama da yapabiliyor.

★★★

Türkiye’de  biyolojik güvenlik standardı gelişmiş laboratuvar var mı?

En gelişmişi olmasa da; bazı hastanelerde, halk sağlığı merkezlerinde biyoloji labratuvarları bulunuyor.

Hastalar doğru yere müracat ediyor ve tahlil imkanı elde edebiliyorlar mı; içinden geçtiğimiz süreçte en çok karşımıza çıkan sorular bunlar...

★★★

Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ), mikroorganizmaları en düşükten en yükseğe 1’den 4’e kadar risk gruplarında inceliyor:

Bu kriterlerlere göre biyogüvenlik laboratuvarları (BGL) standartları belirliyor.

Türkiye’de BGL-4 olarak tanımlanan yüksek standartta bir laboratuvarımız yok.

Pencereleri açılmayan ayrı bir bina, izole ortam, özel çalışma koşulları uzay üssü gibi bir yerden sözediliyor...

★★★

Dünyada da maksimum tecrit sağlayan BGL-4 standartında laboratuvar sayısı 42’yi geçmiyor. O da ABD, Almanya, Avustralya, Rusya, Fransa, İngiltere, Japonya gibi dünyanın en zengin ülkelerinde bulunuyormuş.

İslam ülkelerinin hiçbirinde yokmuş.

Türkiye’de ulusal BGL-4 labratuvarı kurulması için Sağlık Bakanlığı bir girişim başlatmıştı...

600 milyon dolarlık yatırım öngörülüyordu. Virüslerin mutasyonu ve erken teşhisine olanak sağlayacak tıbbi yatırımlar için finansman bulmak zor olmasa gerek.

Yeter ki model bulunsun...