“Enstitü öğrencisi iş yaşamı içinde iş aracılığıyla iş için eğitilir.” (İsmail Hakkı Tonguç)


Yarın öğretmenler günü; öğretmenler günü bana hep Köy Enstitüleri’ni anımsatır. Köylerin boşaldığı, köy okullarının kapandığı, eğitim sisteminin bozulduğu, laik eğitimin yok edildiği, öğretmene verilen değerin iyice azaldığı bu günlerde 80 yıl önceki Köy Enstitüleri deneyinden alınacak çok dersler var.

KÖY EĞİTMEN KURSLARI KÖY ÖĞRETMEN OKULLARI

1935’te İlköğretim Genel Müdürü İsmail Hakkı Tonguç’un hazırladığı rapora göre 1933-1934 eğitim öğretim döneminde köylerde, çoğu 1-3 sınıflı 4999 köy ilkokulunda 6786 öğretmen, 313 bin 169 öğrenci vardı.

Milli Eğitim Bakanı Saffet Arıkan, 1936’da TBMM’de yaptığı konuşmada tüm çabalara karşın ülke genelindeki 40 bin köyün 35 bininde hala okul ve öğretmen olmadığını söylemişti.

1936’da Saffet Arıkan’ın Milli Eğitim Bakanlığı, İsmail Hakkı Tonguç’un İlköğretim Genel Müdürlüğü sırasında, Atatürk’ün önerisiyle, askerliğini onbaşı ve çavuş olarak yapanlardan seçilen okur-yazar uyanık ve yetenekli gençlerin altı aylık bir kurstan geçirilip “eğitmen” olarak okulsuz köylere gönderilmesine karar verildi. Böylece Köy Eğitmen Kursları doğdu. 1937’de Eskişehir Çifteler Mahmudiye’de ilk Köy Eğitmen Kursu açıldı. Kursa, Ankara ve Tunceli’den seçilen adaylar alındı. Burada öğretmen adayları işe dayalı biçimde yetiştirildi. 1937’de bu kurstan mezun olan 84 stajyer öğretmen Ankara’nın 79 köyüne dağıldı.

1937’de 3238 sayılı “Köy Eğitmenleri Kanunu” çıkarıldı. Bu kanuna göre Eskişehir Çifteler, İzmir Kızılçullu ve Edirne Karaağaç’ta 3 eğitmen kursu açıldı. Ertesi yıl bunlara Kastamonu Gölköy, Adapazarı Arifiye ve Malatya Akpınar’da açılan üç yeni kurs daha eklendi. 1936-1946 arasında bu kurslarda 8000 eğitmen yetiştirildi.

1939’da 3704 sayılı yasayla 3 yıllık Köy Öğretmen Okullarının açılmasına karar verildi. 1939’da İzmir Kızılçullu, Eskişehir Çifteler ve Kastamonu Gölköy’deki üç eğitmen kursu, köy öğretmen okuluna dönüştürüldü. Başka köy öğretmen okulları da açıldı.

Fay Kirby’e göre “Köy Enstitüsü deneyi, eğitmen deneyinin en iyi ve kötü yanlarından alınan derslerden doğmuştu.

Hasan Ali Yücel, Hasanoğlan Yüksek Köy Enstitüsü öğrencileriyle birlikte...

KÖY ENSTİTÜLERİ


1940’a gelindiğinde okuma-yazma sorunu hala çözülmüş değildi. Milli Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel’in verdiği rakamlara göre okula gitmesi gereken 2 milyon çocuğun ancak 785 bini okula gidebiliyordu. Yücel, “köylünün yüzde yüzünü okutmak için emek sarf edileceğini” belirterek Köy Enstitüleri’nin buna hizmet edeceğini söyledi.

İsmet İnönü, 1940’ta II. Dünya Savaşı koşullarına rağmen bir ilköğretim seferberliği başlattı. Milli Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel ile İlköğretim Genel Müdürü İsmail Hakkı Tonguç’un çabalarıyla Köy Enstitüleri kuruldu. İsmail Hakkı Tonguç, 1933’de yayınladığı “İş ve Meslek Terbiyesi” adlı kitapta “Enstitü öğrencisi iş yaşamı içinde iş aracılığıyla iş için eğitilir” demişti. Köy Enstitüleri, işe dayalı ve üretim odaklı bir eğitim öğretim modeli olarak hayata geçirildi.

1940’ta çıkarılan 3803 sayılı “Köy Enstitüleri Kanunu” ve 1942’de çıkarılan 4242 sayılı “Köy Okulları ve Enstitüleri Teşkilat Kanunu”yla Köy Enstitülerinin yasal temeli atıldı.

İsmail Hakkı Tonguç, teşkilatlara gönderdiği genelgede şöyle diyordu: “Köylerin kültürel ve genel hayatlarında ileri bir seviye yaratabilmek yalnız klasik anlamdaki öğretmenle mümkün olmaz... Bunun için okul, üretici bir okul olmalı, yaşayabilmesi için gereken bütün araçları kendisi üretmelidir. Bu okullarda öğrenciye köy genel hayatının gelişmesine yarayacak birkaç meslek birden öğretilmelidir...”

3803 sayılı 24 maddelik “Köy Enstitüleri Kanunu”na göre Köy Enstitüleri’ne 5 yıllık köy ilkokullarını bitiren köy çocukları seçilerek alınacaktı. Enstitüye alınan köy çocukları burada 5 yıl öğrenim görecekti. (Md.3). Enstitü mezunu öğretmenler yöredeki okullara atanacaktı. Devlet köye gönderdiği öğretmene kendi ihtiyaçlarını karşılayacak ve tarım derslerine yetecek kadar toprak, tarım aletleri, tohumluk, çift hayvanı, fidan ve 60 TL sermaye verecekti. (Md. 11-12). Doğal afetlerde herhangi bir zarar durumunda bakanlık bu zararı karşılayacaktı. (Md. 13) Öğretmenler köylere 20 TL ücretle atanacaktı. (Md.7). Öğretmenler gittikleri köylerde eğitim öğretim yanında tarım, hayvancılık, bağ bahçe işlerinde de köylüye yardım etmekle yükümlüydü. (Md. 6). Öğretmenler gittikleri köylerde 20 yıl hizmet verecekti. (Md.5). Öğretmen atanacak köylere bu durum 3 yıl önceden bildirilecekti. Öğretmen işe başlamadan önce okul binası ile öğretmen evi bitirilmiş olacaktı. (Md. 16). Köylerde çalışan öğretmenlerle ailelerinin ve köy okullarındaki öğrencilerin sağlık işlerine bakmak için hekimler atanacak ve köy eğitmenleri, eşleri ve çocukları parasız tedavi edileceklerdi. (Md. 21).

1940-1954 arasında 21 Köy Enstitüsü kuruldu. 1942’de Hasanoğlan Yüksek Köy Enstitüsü açıldı. II. Dünya Savaşı koşullarında Köy Enstitüleri deneyi başarıyla gerçekleştirildi.

Köy Enstitüleri’nde 1950’ye kadar kız-erkek karma bir eğitim öğretim uygulandı. Enstitülerde öğrencilere işe dayalı, pratik ve çok nitelikli bir eğitim verildi. Müfredatın yarısı kültür, yarısı teknik tarım ve sanat derslerinden oluşuyordu. Kültür dersleri şunlardı: Türkçe, tarih, coğrafya, yurttaşlık bilgisi, matematik, fizik, kimya, tabiat, okul sağlık bilgisi, yabancı dil, el yazması, resim, beden eğitimi, ulusal oyunlar, müzik, askerlik, ev idaresi ve çocuk bakımı, öğretmenlik bilgisi, zirai işletmeler ekonomisi ve kooperatifçilik. Teknik tarım dersleri tarla/bahçe ziraatı, sanayi bitkileri, zootekni, kümes hayvancılığı, arıcılık, balıkçılık gibi bölümlere ayrılmıştı. Sanat dersleri ise erkekler için demircilik, yapıcılık, dülgerlik; kızlar için biçki dikiş, örgücülük, dokumacılık ve ziraat sanatlarından oluşuyordu. Tüm bu dersler kuramsal bilgi aktarımının yanında, aynı zamanda uygulamalıydı. Enstitülerde 3 ay ders, 9 ay sıkı bir iş eğitimi yapılıyordu.

1943 öğretim yılında Köy Enstitüleri’nde “sağlık kolları” adıyla yeni bir birim oluşturuldu. Sağlık kollarına, enstitülerin ilk 3 sınıfını bitirenlerden istekli olanlar alındı. Burada 2 yıllık bir öğretim sonrasında başarılı olanlara köy sağlık memuru diploması verildi.

Plan ve projeleri yarışmalarla belirlenen enstitüsü binaları enstitü öğrencileri, enstitü öğretmenleri tarafından inşa edilirdi.

Tanıkların anlatımıyla enstitüler


Köy Enstitüleri’ne adım atan öğretmen adaylarının hayatı hemen değişmeye başlardı. Çifteler Köy Enstitüsü’nden Tahsin Yücel o ilk adımı, “Enstitüye vardığımız gün bizi kaydettikten sonra yeni giysiler verildi” diye anlatıyor. Isparta Gönen’den Şaban Oymak da şöyle diyor: “İlk kez kendime ait bir yatağım oldu, elbiselerimiz oldu, sıcak ilgi gördük.”

Köy Enstitüleri düşünmenin, sorgulamanın, tartışmanın öğretildiği demokratik okullardı. İvriz Köy Enstitüsü öğrencisi Mahmut Makal’ı dinleyelim: “Hafta sonları toplantılar olurdu. Yarı eğlenceli, yarı düşünceli... Müdürü eleştirebilirsin, öğretmenleri eleştirebilirsin, onlar seni eleştirebilir. Önemli olan okulun ve memleketin sorunlarıydı... Öğretmen öğrencinin kılına dokunamaz. Demokratik bir eğitim var. Öğrenci başkanları var, başkan yardımcılığı var. Sanat, kültür başkanlığı var. Ben kültür ve sanat başkanlığı yaptım, öğrenci başkanlığı yaptım. Kültür başkanlığı yaparken gazeteleri ve dergileri inceliyorsun, dünyada ve Türkiye’de olan bir haftalık olayları inceliyorsun, özetliyorsun ve arkadaşlarını bilgilendiriyorsun. Öğrenci başkanıyken adeta okulu yönettim. Okulun müdür, müdür yardımcısı, öğretmeni bana tabi, öyle bir hava vardı; bana danışıyorlar, benden istiyorlardı.”

Hasanoğlan Yüksek Köy Enstitüsü’nde enstitü öğrencileri tarafından inşa edilen anfitiyatro. Planı mimar Mualla Eyüboğlu çizmişti.


Köy Enstitüleri’nde kültür sanata büyük önem verilirdi. Düziçi Köy Enstitüsü’nden Mahmut Saral, enstitülerde özellikle müzik derslerinin çok önemli olduğunu anlatıyor: “Enstitülerimizde müzik çok önem verilen, çok etkinlik gösterilen alandı. Halk türkülerimiz ilk kez Köy Enstitüleri’nde ders konusu olarak öğretiliyordu. Müzik öğretmenlerimiz çok sesli müzik koroları oluştururdu. Enstitümüzde yaygın olarak kullanılan saz mandolindi. Müzik dersliğinde bir piyano vardı. Keman, saz, cümbüş, akordeon... gibi müzik aletleri bulunurdu.

Hasanoğlan Yüksek Köy Enstitüsü’nden Pakize Türkoğlu ise enstitülerde tiyatroya çok önem verildiğini anlatıyor: “Bizim eğitim gördüğümüz Hasanoğlan’da büyük bir açık hava tiyatromuz vardı. Hem de öğrenci emeğiyle yapılmıştı. Ülkede Cumhuriyet döneminde yapılmış ilk açık hava tiyatrosuydu. Köy Enstitüleri’nin hepsinde iyi bir tiyatro çabası vardı. Oyun yazanlar olurdu. Ayrıca kitaplıklarda özellikle de klasikler arasında birçok oyun metinleri vardı. Onlar bizim elimizin altında, okuduğumuz kitaplar arasındaydı.

Enstitülerde kitap çok önemliydi. Her enstitünün kütüphanesi vardı. Kızılçullu’dan İlyas Kalay’a kulak verelim: “Enstitünün kitaplığında yeterli miktarda yerli eserin yanında yabancı klasikler de vardı. Enstitünün kitaplığından sağlanan kitaplar her gün düzenli okunuyordu. Okuma saatinde herkes dilediği kitabı okuyabilirdi. Enstitülerde bir öğrencinin yılda en az 24 kitap okuması istenirdi.”

Enstitülerin kapatılması


1946 seçimlerinde Demokrat Parti’nin 61 milletvekiliyle meclise girmesiyle Köy Enstitüleri’ne yönelik eleştiriler arttı. Eleştiriler sonucunda önce Köy Enstitüleri’nin kurucuları Hasan Ali Yücel ve İsmail Hakkı Tonguç görevden alındı. Yeni Milli Eğitim Bakanı Reşat Şemsettin Sirer’in ilk icraatı enstitülerde karma eğitme son vermek oldu. 1947’de Köy Enstitüleri’nin kalbi durumundaki Hasanoğlan Yüksek Köy Enstitüsü kapatıldı. Aynı yıl enstitü programları değiştirildi. Teknik dersler azaltıldı. Enstitü mezunu öğretmen ve sağlık memurlarına verilen geçim toprakları ellerinden alındı. 1946’dan itibaren kan kaybeden enstitüler, 27 Ocak 1954’te 6234 sayılı yasayla -geleneksel İlk Öğretmen Okulları ile birleştirilerek- kapatıldı.

Enstitü mezunlarından Pakize Türkoğlu’na göre “Köy Enstitüleri’nin kapanmasına neden olanlar, çoğu TBMM’deki toprak ağaları, aşiret reisleri ve onları destekleyen tutucu eğitimcilerdi. Çıkarlarının bozulacağından kaygı duyuyorlardı.” Türkoğlu haklıydı; köylünün aydınlanması bazı kesimleri çok rahatsız etmişti.

1940-1954 arasında Köy Enstitüleri’nde 17 bin 364 öğretmen, 8675 eğitmen ve 1599 sağlık memuru yetişti. Böylece Türkiye, 1950’lerde 25 bini aşkın, iyi yetişmiş “öğretmen, eğitmen ordusuna” sahip oldu. Türkiye’nin çağdaşlaşmasında bu Köy Enstitülü kuşağın etkisi büyüktür.

Kısa süren Köy Enstitüleri deneyi, Türkiye tarihinin tabandan, köyden başlatılmış en özgün aydınlanma projesidir. Köy Enstitüleri’yle sadece köy okullarına klasik öğretmen yetiştirilmemiş, işe dayalı eğitim-öğretim mantığıyla halkın doğrudan hayatını kolaylaştıracak, halkı her bakımdan bilgilendirip, bilinçlendirip çağdaşlaştıracak bir aydınlanma seferberliği başlatılmıştır.

Öğretmenler günü arifesinde Başöğretmen Atatürk’ü, Köy Enstitüleri’nin kurucuları İsmet İnönü’yü, İsmail Hakkı Tonguç’u, Hasan Ali Yücel’i ve Köy Enstitülü öğretmenleri saygıyla, minnetle anıyorum.

KAYNAKÇA:


1- Engin Tonguç, Bir Eğitim Devrimcisi İsmail Hakkı Tonguç, Yaşamı, Öğretisi, Eylemi, 6. bs., İzmir, 2015.

2- Fay Kirby, Türkiye’de Köy Enstitüleri, Çev. Niyazi Berkes, 4. bs, İstanbul, 2012.

3- Hasan Ali Yücel, Milli Eğitimle İlgili Söylev ve Demeçler, Ankara, 1983.

4- Howard E Wilson, İlhan Başgöz, Türkiye Cumhuriyeti’nde Milli Eğitim ve Atatürk, Ankara, 1968.

5- İlyas Kalay, Köy Enstitüleri Tarihinden Yapraklar, İzmir, 2017.

6- Köy Enstitüleri Öğretim Programı, Ankara, 1943.

7- Mahmut Saral, Köy Enstitüleri, İstanbul, 2013.

8- Mustafa Gazalcı, Köy Enstitüleri Sistemi, Mezunları Üzerine Bir Araştırma, Ankara, 2015.

9- Niyazi Altunya, Köy Enstitüsü Sistemine Toplu Bir Bakış, İstanbul, 2009.

10-. Pakize Türkoğlu, Kısa Süren Hasat, Köy Enstitüsünde Öğrenci Olmak, İstanbul, 2012.

11- Pakize Türkoğlu, Tonguç ve Enstitüleri, 5. bs, İstanbul, 2013

12- Sina Akşin, Kısa Türkiye Tarihi,  İstanbul, 2007.

13- Şerafettin Turan, Türk Devrim Tarihi, 4. Kitap, Birinci Kısım, Ankara, 1999.