Bazı kitap isimleri çok çarpıcıdır.

Örneğin, Hannah Arendt’ın 1963’te yayınlanan kitabının ismi, “Kötülüğün Sıradanlığı.”

Örneğin, Nurdan Gürbilek’in 2015’te yayınlanan kitabının ismi, “Sessizin Payı.”

1960’lar başı... Nazi Almanyası’nda milyonlarca Yahudi’nin toplama kamplarına, ölüme gönderilmesinden sorumlu Karl Adolf Eichmann’ın Kudüs’teki duruşmalarında (İsrail basının gösterdiğinin tersine) sadist-psikopat bir canavardan ziyade, normal, hatta korkutucu derecede normal bir insan olduğuna dikkat çeken Arendt, kötülüğün nasıl sıradanlaştığını yazdı kitabında...

Binlerce Yahudi’yi gözünü kırpmadan ölüme yollayan Eichmann, ne bir davaya inandığı için partiye katılmış, ne de Hitler’in “Kavgam” kitabını okumuştu. Parti programını, Nazi öğretilerini bile bilmiyordu. İşsiz olduğu için orduya katılmıştı ve tek isteği yükselmekti. Bu hedefle üstlerinin talimatlarını görev duygusuyla harfiyen uygulayarak sürekli terfi alan bir askerdi o...

Arendt kitabında; her türlü gücün dayattığı eylemlere eleştirel bakmamanın sonucu olarak sıradan insanların ne çok kötülükler yapabileceğini vurguladı...

Arendt kitabında; gerçekleştirilen eylemin korkunçluğu ile bu fiili gerçekleştiren kişinin sıradanlığı arasındaki çelişkiyi vurguladı...

Peki,

Hitler’e Fethullah Gülen dersek.

FETÖ’nün Eichmannları kim?

Yook, sadece hapiste olan veya kaçak Eichmannlar yok!

FETÖ kötülüğünün başka ortakları vardı; bir esnaf, bir akademisyen, bir politikacı ya da bir köşe yazarı gibi..

Asıl yüzleşmemiz gereken konu bu...

KÖŞE YAZARLARI


Bu bölümde sözü Nurdan Gürbilek’in “Sessizin Payı” kitabına bırakayım:

- “Kenan Evren ve Tahsin Şahinkaya cunta döneminde işlenen insanlık suçlarından sorumlu tutuldukları için değil, rejime karşı suç işledikleri, darbe yaptıkları için yargılandılar. Mahkûm da oldular: ‘Devlet kuvvetleri aleyhine’ suç işledikleri için müebbet hapis cezasına çarptırıldılar; askeri rütbeleri söküldü. Ama cuntanın o dönemde kimler tarafından nasıl desteklendiğini bugün kimse hatırlamak istemiyor.

- “Sermaye sahiplerinin, kanaat önderlerinin, üniversite yöneticilerinin, köşe yazarlarının ‘hızır gibi yetişen cuntaya’ nasıl selam durduklarını, 12 Eylül’ü toplumun çatışmalı taraflarını uzlaştıran ‘barış harekâtı’ olarak nasıl sevinçle karşıladıklarını hatırlamak istemiyor...

- “Bu centilmen komutanları nasıl tebrik ettiklerini, arka arkaya gerçekleştirilen infazlara nasıl alkış tuttuklarını hatırlamak istemiyor...

- “İş bitti, rüzgâr döndü, şimdi mahkûm edilebilir Kenan Evren. Mahkûm edelim; ama otuz beş yıl önce gerçekleştirilen o işin, yerine getirilen tarihsel işlevin, o sırada alkışlanan ‘paha biçilmez hizmetin’ ne olduğunu da unutmayalım:

- “Türkiye’de kapitalizmin ekonomik-siyasi tıkanmışlığı olağan yöntemlerle giderilemediği için gerçekleşti 12 Eylül. Toplumsal muhalefet başka türlü bastırılamadığı, işçi sendikaları başka türlü etkisizleştirilemediği, Türkiye tarihinde görülmedik şekilde kitleselleşen sol muhalefet başka türlü susturulamadığı, her türlü yasal ya da yasa dışı muhalefetten arındırılmış bir toplumsal sahnede ‘ekonomik istikrar’ başka türlü sağlanamadığı için yapıldı.

- “O yıllarda köşe yazarları darbenin Türkiye ekonomisi için önemli fırsat olduğunu açık açık yazdılar...”

Ya FETÖ?

HATIRLANMAK İSTENMİYOR


FETÖ’yü toplumun çatışmalı taraflarını uzlaştıran bir “barış hizmeti” olarak gösterenler kimlerdi?

FETÖ’ye destek veren “sermaye sahipleri, kanaat önderleri, üniversite yöneticileri, köşe yazarları” kimlerdi?

FETÖ’nün kumpas infazlarını alkışlayanlar kimlerdi?

Kimdi bu “terfi almak” için sıradan kötülüğe göz yumanlar? Çoğu Fethullah Gülen’in kitabını okumadı, cemaat öğretisiyle ilgilenmedi, FETÖ müridi olmadı. Ve fakat hepsi: FETÖ karşıtlarını değersizleştiren, bin bir kumpasla “ölüm zindanlarına” gönderilmelerine yardımcı olan birer “Eichmann” oldu...

Bugün kimse bunu hatırlamak istemiyor.

Suçlu sadece Hitler mi?

Suçlu sadece Fethullah Gülen mi?

Suçlu sadece Naziler mi?

Suçlu sadece FETÖ mü?

Ya, paraya- güce-şöhrete sahip olmak için kötülüğe ortak olanlar?

Bunları “düşünce suçlusu” olarak mı değerlendireceğiz?

Yoksa “düşünce yetisinden yoksun” olarak mı? Ya da ihtirasa kurban kurnazlar mı?

Sonuçta...

Çoğu zaman iş dolaşıp “insanın hamuruna/karakterine” geliyor.

Bu sebeple, 12 Eylül veya FETÖ her daim destek buluyor.

Asıl mesele kötülüğün sıradanlığıyla yüzleşmek, buna karşı mücadele etmek; ve insanı kazanmak.

İki yıl hapiste kalmış biri olarak şiddete karışmamış tutukluların bir gün bile zindanda kalmasını istemem. Ama Ali Babacan gibi politikacıların, “düşünce suçlusu” diye kimilerini yüceltme tavrını da alkışlamam...