Dr. Kamil Yazgıç, hayatının elli yılını gazeteciliğe veren babası Ahmet Mithat’a (1844-1912) gazetecilik hakkındaki görüşünü sorar. Şu yanıtı alır:

-“Gazetecilik her bakımdan tehlikeli ve her bakımdan zararlı bir meslektir. Bu meslekte muvaffakiyete kavuşabilmek için bol istidat/yetenek, bol para, bol kuvvet, bol cesaret, bol sabır ve çok bilgi sahibi olmak şarttır...”

Osmanlı basın tarihinin en uzun ömürlü ve etkili yayını Tercüman-ı Hakikat gazetesi sahibi Ahmet Mithat, “gazetecilikte belli başlı muvaffakiyet sırlarından birisi küçük büyük bilaistisna/ayrıksız hiçbir fırsatı kaçırmamak” olduğunu söyleyip başından geçen bir olayı anlatır oğluna:

-“Peşime bir hafiye/polis musallat etmişlerdi. Bu adamın vazifesi, gece gündüz benim peşimden koşmak, harekâtımı adım adım takip etmekti.(...) Bir gece kafamda bir ışık yandı ve kendi kendime, ‘Mithat’ dedim, ‘Sen çok budala bir adamsın. Bu adamın elinde bulunan imkânlardan istifade etmek, senin için kaçırılmayacak fırsattır. Çağırsan, konuşsan, anlaşsan ya?’ Bunları düşündüğüm sırada bir lokantada bulunuyordum. Hafiye de her zamanki gibi sokakta dolaşmaktaydı. Garsonu çağırarak onu gösterdim ve ‘Git” dedim, ‘şu zata söyle kendisiyle görüşmek istiyorum. Biraz sonu onu karşımda gördüm...”

Ve Ahmet Mithat, hafiyeye bir teklifte bulunur:

HAFİYEYE TEKLİF


-“Yemek ısmarlamak istedim; ‘Karnım tok’ dedi, ‘biraz evvel yedim.’ Onu bekletmeden söze başladım, ‘Kardeşim’ dedim; ‘sana beni takip etmek vazifesini verdikleri aşikâr. Benim buna bir diyeceğim yok. Devlet, benden haklı veya haksız yere şüphe edebilir. Sen amirlerinin emirlerini yerine getirmek mecburiyetindesin, bu da senin vazifendir. Sen, vazifene sadakatle devam et, benim peşimde dolaş, raporlarını yaz. Fakat benim senden, senin bu vazifenle hiç alakadar olmayan başka bir ricam var...”

Ahmet Mithat’ın hafiyeye teklifi şudur:

-“Sen vazifen icabı sabah akşam Zaptiye Nezareti/Polis Teşkilatı’na girip çıkıyorsun. Binaenaleyh şehirde neler olduğunu, herkesten evvel duyan insanlardan birisin. Orada işittiğin, sirkat/hırsızlık, cinayet, cerh/yaralama gibi vukuatı bana sıcağı sıcağına bildirmez misin? (...) Filhakika, adamcağız ertesi günden itibaren bana haber taşımaya başladı. Şehrin bütün zabıta havadisleri sıcağı sıcağına elime geliyor ve gazetemde çıkıyordu. (...)

Bundan anlaşılır ki gazetecilik mesleğinde insanı muvaffakiyete götüren en kıymetli sermayelerden birisi de bu göze görülmeyen fırsatlardır...”

Ahmet Mithat’ın sözlerini aktarmanın sebebi var kuşkusuz:

MUZIR ESER


Dr. Kamil Yazgıç’ın yazdığı “Babam Ahmet Mithat Efendi” kitabını okurken aklıma hapisteki gazeteci Müyesser Yıldız geldi.

Düşündüm: Müyesser Yıldız’ın “suçunu” Osmanlı’dan bugüne işlemeyen gazeteci var mı?

İddianameyi okudum, şaşırdım kaldım! Tüm meslektaşlarıma sesleniyorum: Asker, polis, savcı, hâkim vd. devlet görevlisi kimseyle konuşmayın! Keza, konuşmanızı yazıp yazmamanızın da önemi yokkonuşmak suç artık! Hakkınızda “Devletin gizli kalması gereken bilgilerini açıklamak” iddiasıyla dava açılabilir.

İddianamede, Müyesser Yıldız’ı telefonla arayan Başçavuş var. Müyesser’i tanıyan bilir, kibardır, kimseyi kırmak incitmek istemez.

Hele hele...

Başçavuş, 12 yıldır manik depresif bozuklu yaşayan biri ise...

Başçavuş, Kasımpaşa Askeri Hastanesi’nde yatarak psikiyatri tedavi görmüş biri ise...

Başçavuş, iki buçuk yıldır –ruh hali aşırı suçlara gidenlere verilen- Lithuril isimli ilacı kullanan biri ise...

Peki, Anlattıklarını Müyesser Yıldız haber yapmış mı? Hayır.

Müyesser’in haberleri açık kaynaklarda mevcut bilgiler. Zaten Odatv’de yazdıklarına da engelleme getirilmiş değil.

Peki, iddianamedeki gizli bilgiler neymiş; FETÖ duruşmalarında konuşulanlar!

Şaşırmayın öyle...

Dünden bugün hiç değişmiyor; gücü ele geçiren ya gazetecinin peşine hafiye takıyor ya da gazeteciyi zindana attırıyor!

Son örnek yazayım:

Ahmet Mithat, gazetesinde Namık Kemal’in “Vatan (Yahut) Silistre” eserini övdüğü için Rodos’a sürgüne gönderildi. Vatan aşkını anlatan eser saray tarafından muzır görülmüştü! Müyesser’in iddianamesi farklı mı sanıyorsunuz? Bu tuhaflıklar hiç mi bitmeyecek?

Ne yaparlarsa yapsınlar:

Namık Kemallerin, Ahmet Mithatların yolundan cesaretle yürüyen gazeteci Müyesser Yıldız, o zindan duvarlarını yıkıp  “Vatan Türkiye” demeyi sürdürecektir...