1990’lar...

Erhan Göksel, İBB Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın siyasi strateji danışmanıydı. Erdoğan’ın çevresinden çok az kişinin katıldığı toplantılarda Erhan Göksel, VERSO adlı kamuoyu araştırma şirketinin hazırladığı raporları anlatıyordu...

Erhan Göksel, 1982 yılı Hacettepe Tıp Fakültesi mezunuydu. Mesleğini kısa süre yürüttü. Uzmanlık alanını değiştirdi; ekonomi ve psikoloji konusuna yoğunlaştı, mastır yaptı. Ankara’da VERSO Yayıncılığı kurdu; -hemen hepsi kütüphanemde bulunan- nitelikli kitaplar çıkardı.

Sanırım 1990’lar başında tanıştık. Her yere girip çıkan Erhan Göksel çok iyi bir haber kaynağım ve arkadaşım oldu. O dönem Aydınlık’ta çalışıyordum...

Yıl, 1994.

İsmail Hakkı Karadayı Genelkurmay Başkanı oldu.

Erhan Göksel, Genelkurmay çevrelerine yakındı. Orgeneral Karadayı hakkında bilgiler verdi. Anlattıklarını yazıp Aydınlık’ın merkezi İstanbul’a faksladım. Dergi haberi, “Özal’ın ordudaki halefi Karadayı” başlığıyla kapak yaptı...

Ayrıntılarını hatırlamıyorum, aklım oyun oynamıyorsa haber şuydu:

Erhan Göksel’e göre, Karadayı “Amerikan/NATO yanlısı komutan” idi.

-En yüksek derece üstün hizmet ve başarı gösterenlere verilen ABD askeri ödülü, “Legion of Merit Nişanı” almıştı.

Güney Kore, Pakistan, Ürdün, Fransa gibi ülkelerden-kurumlardan madalyalar verilmişti:

-Lions kulüplerini kurucusu adına verilen “Uluslararası Melvin Jones Dostluk Ödülü”...

Rotary kulüpleri kurucusu adına verilen “Uluslararası Paul Harris Madalyası”...

Erhan Göksel’e göre, Karadayı ABD merkezli “Yeşil Kuşak Projesi” ve itibariyle “Türk-İslam Sentezi” savunucusu idi.

Bu haber üzerinden yıllar geçti...

12 EYLÜL- 28 ŞUBAT


Aydınlık ile yollarımız ayrıldı...

Hiçbir zaman bu siyasal hareket içinde yer almadım; o dönem farklı görüşten çoğu insan gibi gazeteci olarak oradaydım...

Sanki Orgeneral Karadayı haberini ben manşet yapmışım gibi Aydınlık bu haber yüzünden hakkımda ağır ithamlarda bulunan yayınlar yaptı...

Dönem, 28 Şubat’tı...

Genelkurmay Başkanı Karadayı 28 Şubat’ın mimarlarından biriydi...

Aydınlık’a göre, Orgeneral Karadayı, Türk Silahlı Kuvvetleri’ni 12 Eylül darbesi sürecinden çıkartan ve asli görevi olan vatan savunması çizgisine oturtan komutanların başında geliyordu.

Oysa. Ülkeyi 12 Eylül’den “çıkaranlar” bu kez ülkeyi 28 Şubat sürecine sokuyordu...

Bakış açımı oluşturan dinamik daima ekonomi olgusu oldu. 28 Şubat “kültür dayatması” idi. Siyasetin ana eksenini kültür tartışmalarının belirlemesine hep soğuk baktım. Meseleyi salt başörtüsüne veya okul öğrenimine indirgemek yanlış politik tercihlerdi.

Milli ekonomiyi benimseyen, ulusal bağımsızlığı savunan Erbakan çizgisine bu derece “düşman” tavrın kuşkusuz başka sebebi vardı.

Dönem 1990’lar idi.

-Sovyetler Birliği dağılıyordu...

-Soğuk Savaş bitiyordu...

-“İmparator ABD” yeni dünya düzeni inşa ediyordu...

Millilik/ulusalcılık lanetli faşist kavramlardı. “Özgürlük”, “liberalizm”, “küreselcilik” dillerden düşmüyordu...

Ve Türkiye, ABD’nin dayattığı yeni dünya düzenine uyumlu ülke olmalıydı!

MESELEM POLEMİK DEĞİL


28 Şubat, -tıpkı 12 Eylül gibi- “Gardırop Atatürkçüsü” idi. Toplumun birliğini darmadağın eden kültürel dayatmalar getirilip siyasetin merkezine koydu.

Erbakan iktidarını yıkmanın “silahı” 28 Şubat oldu. İyi de Erbakan ne yapmıştı ki:

-ABD’ye gezilere götürülse de...

-ABD temsilcileriyle Türkiye’de gizli toplantılar yapsa da... (CIA Başkanı John Deutch ile bile görüştürüldü!)

-WikiLeaks belgelerinde Amerikalı diplomatlar Erbakan için “Kürt sorununu çözecek lider” diye bahsetse de...

Erbakan iktidara gelince, neoliberalizme boyun eğmedi; emperyalist dayatmaların hiçbirini yapmadı. Aksine.  İlk yurt gezisini İran’a yaptı; 23 milyar dolarlık doğalgaz anlaşmasına imza koydu. (ABD ambargosu altında ağır zorluklar yaşayan komşumuza yönelik “Türkiye İran Olmayacak” sloganı o dönem sık sık neden attırıldı?)

Küresel sömürüye karşı Müslüman ülkeleriyle oluşturulan “D-8” zirveleri, Kaddafi ilişkileri vs. ABD’nin tepkisini çekti.

Uzatmayayım... Erbakan iktidarına karşı çıkanların başında kim vardı; CIA piyonu FETÖ! Rastlantı mı? Tabii ki değil...

Bakınız: Bu yazıdan amacım Aydınlık ile “Ben haklıyım-sen haksızsın” polemiği yapmak, eski defterleri açmak değil...

Meselem; bugünün dünya görüşü oluştururken, dünün doğru tahlil edilmesine yardımcı olmaktır. Yoksa, yanlış bakış açısı hatalı politikalara, algılara, yargılara yol açmaya devam eder. 15 Temmuz darbesini bu sebeple öngöremedi Aydınlık...

Erhan Göksel haklıydı!