Ali Fethi Okyar (1880-1943)...

Askerdi. İttihatçıydı. Milletvekiliydi. Büyükelçiydi.

Mondros Mütarekesi sonrasında kısa dönem Dahiliye Nazırı oldu. Hürriyetperver Avam Fırkası’nı kurdu, başkanlığını yaptı.

Mustafa Kemal ile “Minber” gazetesini çıkardı.

Ve Mart 1919’da işgalci İngilizler tarafından Malta’ya sürüldü...

John M. Keynes (1883-1946)...

İngiliz iktisatçı. K. Marks ve A. Smith’ten sonra dünyada en çok bilinen ekonomist. İkisinin de yolundan yürümedi; iktisat biliminde “orta yol” buldu. Ekonomide ne zaman durgunluk yaşansa akla “kapitalizmin tamircisi” Keynes gelir...

Ali Fethi Bey, Malta’daki hapislik günlerinde, Keynes’in 1915’te yazdığı “The Economics of War in Germany” adlı kitabını çevirdi. Milli Mücadele’ye katılmak için geldiği Ankara’da kitap, “Versay Sulhu’nun Netâyic-i İktisadiyesi” adı altında yayınlandı.

Mustafa Kemal ve çevresi her yeni bilgiye ihtiyaç duydu; ne bulsa çeviriyor-çevirtiyor, okuyorlardı...

Ya sonra ki dönem?

Keynes’in 1936’da yazdığı, dünyada en bilinen kitabı “The General Theory of Employment, Interest and Money” Türkçe’ye 30 yıl sonra 1969’da çevrildi: “Genel Teori: İstihdamFaiz ve Paranın Genel Teorisi”...

Keza:

Modern iktisadın temelini atan A. Smith’in 1776’da yazdığı “The Wealth of Nations” (Milletlerin Zenginliği) eseri dilimize 170 yıl sonra 1946’da tercüme edildi!

Şunu anlatmak istiyorum:

İLK KİTAP 1885’TE


Düşünce hayatımıza ekonomi kuramları/teorileri ne zaman girdi?

Osmanlı münevveri, Batı iktisadi düşüncesiyle Tanzimat ile tanıştı. Ekonomi “bilim dalı” olarak ilk kez Mektebi Mülkiye’de okutuldu. Öğrencilere, Batı liberalizmi aşılandı:

-Osmanlı ekonomisinin durağan yapısı ancak liberal politikalarla giderilebilir.

-Korumacı “himaye usulü” anlayışı gelişmenin önünde engeldir.

-Serbest dış ticaret için gümrük vergi oranları sıfırlanmalı; Batı ile gümrük birliği anlaşması yapılmalıdır.

Bu liberal anlayışın sahibi Mülkiye’de öğretmen Sakızlı Ohannes Paşa’nın 1885’te yazdığı “Mebâdi-i ilm-i Servet-i Milel” (Milletlerin Zenginleşmesi Bilimin Kaynakları) eseri ilk iktisat kitabımız sayılabilir...

Aynı liberal görüşteki Portakal Mikael Paşa da Mülkiye öğrencilerini serbest ticaretin erdemlerine inandırdı... (Bunun siyasete yansıması kuşkusuz oldu; örneğin 1913’te mecliste sanayiyi teşvik yasası, “korumacılık bu” diye liberallerin sert engeliyle karşılaştı.)

Cumhuriyet döneminde iktisat fakültesi kurulana kadar Osmanlı’da iktisat literatürü on kitabı geçmedi. .

Atatürk bile Charles Gide, Charles Rist gibi -tarih, antropoloji gibi diğer alanlara nazaran- az sayıda iktisatçının kitabını okudu.

İleri yıllarda “Marksist alan” görüldüğü için iktisat temelli düşünce Türk siyasal hayatında pek yer bulamadı! Oysa Atatürk’ün, Mahmut Esat Bozkurt ile Marksizm üzerine konuşmalar yaptığını biliyoruz...

YALANINA İNANIYOR


İktisadi düşünce 1950’lerden sonra Türk politika sahasında derinlikten yoksun oldu. Günübirlik faydacı-demagojik- popülist söylemler aşılamadı.

Bugün... Büyük bir ekonomik krizle karşı karşıyayız. “Kolaycılığı” yöntem olarak benimsemiş, düşünmeyi-araştırmayı-liyakati önemsememiş AKP iktidarının sorunla yüzleşememesinin sebebi iktisat bilimine uzak olması değil mi?

Habertürk’te DEVA lideri Ali Babacan’ı dinlerken işte bunları geçirdim aklımdan. Dedi ki Babacan:

-“Salgınla birlikte sorunlar arttı. Son derece yanlış bir yönetim söz konusu. Problemi inkâr var. Türkiye’deki ekonomik sorunu inkâr ediyorlar. ‘Ekonomi tepe noktada’ diye açıklama yapılıyor.”

Asıl tehlike şu; iktidar söylediği yalana inanıyor!

AKP böyle, ya Babacan?

Babacan bizlere liberalizmin “acı reçete haplarını” mı yutturacak? Özal’dan Derviş’e miras “kemer sıkma” dayatması mı yaşatacak?

Başka yol yok mu? Mustafa Kemal’in Harbiye’de iktisat öğretmenliğini yapan ve kurtuluş için “azade-i ticaret” (serbest ticaret) değil “usul-i himaye” (korumacılık) öneren Musa

Akyiğitzade’yi bugün niçin çok az kişi bilir?

Halbuki ekonomi anlayışı bugün artık liberal Batı merkezlerinden Doğu’ya yöneldi. Herkes korumacı-toplumcu Çin mucizesinden dersler çıkarıyor. Bizde ise Çin iktisadı üzerine yazan tek Türk araştırmacı var! Kısırlık sürüyor...

Ve, -anti emperyalist, tam bağımsızlıkçı Atatürk dönemi hariç- yaklaşık 200 yıldır liberalizme koşulsuz bağlılık bizleri hep aynı noktaya getiriyor: Ekonomik kriz!

Hiç ders çıkarmıyoruz; vasata mahkûm ediyoruz ülkeyi.

Kuyunun dibinden “ufka” bakınca ne görülebilir ki; kuyunun genişliği kadar “gökyüzü!”

Kuyudan çıkmak lazım; ve bunun  için öncelikle -Atatürk gibi- gerçekçi olmak, sorunlarla yüzleşmek şart...