Türkiye, geçtiğimiz hafta bugün 6.9 şiddetindeki İzmir depremiyle sarsıldı. Depremde çoğu çocuk 114 insanımız can verirken, asıl eğitim sistemi enkaz altında kaldı. ‘MEB, depremden 2 ay önce ağır hasarlı 50 okulu kapatmıştı’ diye itiraz edecekseniz eğer eğitimin okul binalarından önce zihinlerde sağlam inşasına ihtiyaç olduğu gerçeği görülmelidir. “Elimden gelse, dünyadaki bütün okullara, ‘insanın insanı sömürmemesi’ adlı bir ders koyardım” diyen Köy Enstitülerinin Kurucusu İsmail Hakkı Tonguç, tam
bir asır sonra yine haklı çıkacaktı.

EĞİTİM ENKAZI

Cumhuriyetin, eğitim reformuyla temelini attığı bilime inanmış, vicdanlı, insaflı, akılcı, erdem ve ahlak sahibi nesiller yetiştirme idealinin eğitimdeki taşıyıcı kolonları, 18 yılda kesildi. Aklın yerini dini dogmalar aldı. İnsanın insanı para için sömürmesine, çocukluktan insan yetiştiren eğitim sistemi karşı çıkmadı. Sebep-sonuç ilişkisi bilimsel olarak tartışmasız deprem bile insaf, izan yoksulluğuyla erdem ve ahlak kavramlarıyla ilahi ceza olarak tanımlandı. Para, daha çok para için malzemeyle birlikte, insanların hayatını çalan müteahhitlerin eğitimsizliği sorgulanmadı.

ASKIDA ÖLÜM

Televizyonlar, son depremde de yine ekranlarını, depremden depreme hatırlanan bilim insanlarına açtı.17 Ağustos’ta ekranlara ilk çıktıklarında saçlarına ak düşmemiş bu insanlar, 20 yıldır her depremden sonra bıkmadan-usanmadan bilimsel gerçekleri anlatıyorlar. İzmir depremi sonrası da, yine aktif fay hatlarını, yuva sanılan mezar apartmanların ölümcül gerçeğini sıraladılar. Siyasetçilerin,‘Yapacağız, edeceğiz’ teminatıyla, toplum susunca bilim insanlarının çığlığı bir sonraki depreme kadar askıda kalacak.

PROFESÖR YETİŞMİYOR

Bilim insanları kim mi? 1940’larda doğan ve şimdilerde 70’li yaşlarını deviren, Amerika’dan İngiltere’ye Stanford’dan MIT’ye dünyanın en iyi üniversitelerinde okuyan Prof. Dr. Övgün Ahmet Ercan, Prof. Dr. Şener Üşümezsoy, Prof. Dr. Celal Şengör, Prof. Dr. Naci Görür gibi adları bu satırlara sığmayacak, bilim dünyasındaki uluslararası gururumuz.

Türkiye artık onların ölçeğinde bilim insanı bulmakta zorlanacak. Çünkü, 207 üniversitede 24 bin 640 profesör olsa da, 8 üniversitede eğitim verilen jeofizikte sadece 55 ve 20 üniversitede eğitim verilen jeolojide sadece 141 profesör kaldı. Deprem kuşağındaki Türkiye’de, 30 doçent ve 40 küsur doktora öğrencisiyle bilimsel devamlılık sürdürmeye çabalanıyor.

ÖKSÜZ ÇOCUKLAR

Oysa onlar, sıradan insanlar değiller. İzmir’de enkazdan 4 gün sonra sağ çıkan 4 yaşında öksüz kalan Ayda bebeği en iyi, 4 yaşında marangoz babasını kaybeden yetim çocuk Prof. Dr. Naci Görür anlar. Elazığ’da kerpiç bir evde doğan, yazları tren istasyonunda şeker satan o çocuk, İTÜ Maden Mühendisliği’ni kazandığında, yer altına inip altın bulması beklense de, jeoloji bölümünü seçerek toprağın ölümcül damarları fay hatlarını bulmayı seçti. Cumhuriyetin eğitimde fırsat eşitliğiyle, 48 yıl önce Londra Üniversitesi Kraliyet Maden Akademisi’nde de, MEB bursuyla okuyup, paraya, pula tamah etmeden, yurda dönüp, çocuklar yetim-öksüz kalmasın diye ömrünü bilime adadı.

İLAHİ İLAHİYATÇILAR

Bilim şimdi ne halde mi? jeofizik, jeoloji ve inşaat mühendisliğinde halen 170 bin öğrenci olsa da, bu yıl jeofizikte 111, jeolojide 166 ve inşaat mühendisliğinde 3 bin 290 kontenjan boş kaldı. Cumhurbaşkanlığı raporuna göre; mezun her 3 deprem mühendisinden 2’si asgari ücretle çalışıyor. Mühendislik fakültelerine liyakat dışı atamalar da cabası. İlahiyatçı, veteriner artık mühendis yetiştiriyor. İnanamadınız mı? Hakkari Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Dekanı İlahiyat Profesörü Ömer Pakiş, İlahiyatçı Profesör Yakup Çiçek, Veteriner Prof. Dr. Abdulalim Aydın...Ne diyelim? Bu dünyada sağlam bina yapılmasa da, mühendislik harikası atamalarla, birileri öbür dünyaya sağlam yatırım yapıyor.