Türkiye'de, nüfusun 12.9 milyonu yani yüzde 15.6’sını 14-24 yaş grubu gençler oluşturuyor. Bu gençlerin 3.5 milyonu çok iyi eğitim almak istiyor. Sistem, LGS ve YKS gibi merkezi sınavlarda olağanüstü başarı göstermelerini işaret ediyor. Sınavlarda, yüzde 5’lik dilim içine giremeyene nitelikli lise ve üniversitelerin kapısını ücretsiz açmıyor. İyi bir yaşam için sınavlar dışında umudu olmayan bu 3.5 milyon gencin, yüzde 90’ını ise yoksul ve ortanın altı gelirli ailelerin çocukları oluşturuyor.

PERDE ARALANSIN

Yılda bir kez yapılan sınavlar dışında sistem, yoksulun çocuğuna iyi bir eğitim vaad etmez iken, zenginin çocuğu bu sınavlarla hiç hırpalanmıyor. Elbette ki, ‘Yoksul sen özel okula gelme’ denilmiyor. Ancak, ücretleri yıllık 20 ile 160 bin TL arasındaki kolejler ve vakıf üniversiteleri dar gelirli ailelerin çocuklarına bu okulların kapısını kapatıyor. Kovid-19’lu çocuklar ölüm riski altında bu nedenle ambulanslarla o sınavlara gitmek zorunda kalıyor. Ambulanslar, eğitime erişimde eşitlik ile açıklanıp, alkışlanamaz. Okullara sınav için Kovid-19’lu öğrenci getiren her ambulans, sınav dışında öğrencilere seçenek sunamayan eğitim sisteminin içinde yattığı cenaze araçlarıdır!..

ESARET VE SEFALET

Oysa; “Eğitimdir ki; bir milleti ya hür, bağımsız, şanlı, yüksek bir topluluk halinde yaşatır ya da esaret ve sefalete terk eder” diyen Atatürk’ün, 1920’lerde temelini attığı ve eğitim teknologlarının bugün bile hâlâ anlamakta zorlandığı, çok güçlü bir eğitim sistemimiz vardı. Dünyada, 100’den fazla ülkede uygulanan bu sistem, bırakalım çocukların 39 derece ateşle ve ambulanslarla sınavlara taşınmasını, yetenekleri keşfetme özelliğiyle sınavlar yanına yaklaşamazdı. 1936’da Eskişehir’de filizlenip, 1940’ta kurulan Köy Enstitüleri, mucizenin adıydı.

HAZİNE DOLUYDU

Türkiye bu sistemle, tersine bir denklem kurdu. Kentten kırsala değil köyden kente hem eğitim hem de toplumsal kalkınma hamlesi yaptı. O yıllarda Avrupa, dünya savaşlarıyla yıkılmış, ekonomik olarak çökmüştü. Türk toplumu bir yandan zihnini aydınlatırken diğer yandan altın rezervleriyle hazinesini doldurmuş, çoğunluğu tarım ürünü olsa da Avrupa’ya ihracat yapıyordu. Şimdi, 18-24 yaş arası gençlerimizin yüzde 64’ünün, ‘İmkanım olsa giderim” dediği Avrupa, ekonomik darboğazdan alt yapısı iyi planlanmış, sık sık değişmeyen eğitim sistemiyle çıktı.

BİZE NE OLDU?

Yeni nesil tam adını bilmese de, Ali Adnan Ertekin Menderes bugün onları merkezi sistem sınava mahkum eden sürecin mimarlarındandır. Başbakanlık yaptığı 1950-1960’lı yıllarda Cumhuriyetin kurucu harcı olan eğitimde derin çatlaklar açıldı. ABD’li Kate Wofford, Watson Dickerman, John J.Rufi gibi yabancı eğitimciler davet edildi. Prof. Wofford, ülkede 4 ay kaldı. Tek kelime, Türkçe bilmiyordu. Şehirdeki öğretmen okulları ile Köy Enstitüleri'nin birleştirilmesini öneren raporunu hükümete sundu. Tarikatların, ‘komünistler, ahlaksızlar’ baskısıyla hedefe aldığı Köy Enstitüleri, bu raporla süreç normalleştirilerek, 1954’te kapatıldı.

HAYAT SINAVI

Bu kapatmayla, eğitim ve ekonomik kalkınma bağı Kovid-19’dan 66 yıl önce koparıldı. Hayati riski çok iyi bilinse de turizm, sıcaklık gibi gerekçelerle alternatif sunulmadığı için YKS iptal edilmedi. Haksızlıklığa karşı tepkisel tavırlarıyla bu süreçte 68 Kuşağı’na kardeş oldukları görülen 2000’ler sonrası doğan Z Kuşağı, 2.5 milyon genç yarın YKS’ye girecek. Teknolojiyi çok iyi kullanıp, tepkilerini gösterdiler. Anayasa Mahkemesi, YKS’yle ilgili tedbir talebini ve Danıştay Dava Daireleri Genel Kurulu da, sınavın ileri tarihe alınmasını reddetti. Z Kuşağı da 56 gündür yaşattığı sınav stresi nedeniyle hükümete, 2023’e sandık randevusu verdiğini ilan etti.