18 Mart 1994, Antakya...

Tarihin akışını değiştiren Çanakkale Deniz Zaferi’nin yıldönümü tüm yurtta coşkulu törenlerle kutlanırken, Ekinci Mahallesi, Ceylan Sokak’ta da bayram sevinci yaşanıyordu.

Çünkü o gün, saat tam 12.00’de, Korkmaz ailesinin dördüncü çocuğu olan Ali İsmail Korkmaz, dünyaya merhaba demişti.

Öylesine kolay bir doğum olmuştu ki, annesi Emel Hanım acılar içinde kıvranmamış, bir kerecik bile “Ah, vah” dememişti. Onun ilk çığlıklarını duyar duymaz pencereye koşan ablası Melike, okuldan gelen büyük kardeşleri Aylin ve Gürkan’a “Müjde, müjde Ali İsmail kardeşimiz dünyaya geldi” diye bağırarak, bu güzel haberi komşulara duyurmuştu.

Hepsi için söylenir ama Ali İsmail gerçekten çok güzel bir bebekti.

Ağlamaz, nazlanmaz, huysuzluk yapmaz, kendisine azıcık gülümseyenlere, katılırcasına kahkahalar atarak cevap verirdi.

★★★

Babası Şahap Bey, oğlunun doğumunda bulunamamıştı. Çünkü evini geçindirebilmek için Suudi Arabistan’ın boğucu sıcağında çalışıyor, inşaatlarda kalıp ustalığı yapıyordu.

★★★

Ali İsmail büyüdü, yaşam sevinciyle dopdolu bir öğrenci oldu.

Derslerinde çok başarılıydı.

Devam ettiği okullarda hep takdir, teşekkür ve onur belgesi alırdı.

Onur belgelerine sadece okul içi başarısı nedeniyle değil, huzur evlerinde kalan yaşlıları yalnız bırakmadığı, engellilerin yaşamlarını kolaylaştırmak amacıyla düzenlenen kampanyalara katıldığı, sosyal yardım projeleriyle kimsesizlere sahip çıktığı için de layık görülürdü.

Çevresinde sevilen, sözü dinlenilen, kişiliğine güvenilen bir arkadaştı.

Ali İsmail gerçek bir hayvanseverdi. Hani “Karıncayı bile incitmekten çekinir” derler ya, kalbi tüm canlılara karşı işte böylesine sevgi dolu bir gençti.

Örneğin bir gün annesi evde temizlik yaparken sinekleri öldürünce kızmış, “Bırak anne, onlar da canlı, onların da yaşam hakları var” diye çıkışmıştı!

★★★

Büyük Fenerbahçeliydi.

Sadece taraftar değil,

Fenerbahçe sevdalısıydı.

Odasının her yanını Fenerbahçe renkleriyle donatmıştı.

Yatak örtüsü, havluları, spor ayakkabısı, şapkası, neredeyse tüm eşyaları, Fenerbahçe renklerini ve armasını taşıyordu.

Takımı yenildiğinde arkadaşları dalga geçmesin diye servise binmez, erkenden yola çıkıp, okuluna yürüyerek giderdi.

Çünkü o Ali İsmail Korkmaz’dı, ona göre Fenerbahçe asla yıkılmazdı!..

★★★

Her genç gibi Ali İsmail’in de hayalleri, idealleri vardı.

Anadolu Üniversitesi’nin İngilizce Öğretmenliği bölümünde okuyordu ama onun gönlünde yatan mütercim tercüman olmaktı.

Dünyayı dolaşmak, farklı kültürleri tanımak ve böylece nasıl bir dünyada yaşadığımız konusunda kendi sentezini yapmak istiyordu.

★★★

Ama olmadı.

Zalimler, bu kısacık fakat harikulade filmin son karesini acımasızca dondurdular.

Göğüslerinde kalp yerine taş barındıranlar, sineğe bile kıyamayan, yüreği sevgi dolu bu gence adeta sinek avlarcasına sopalarla vurarak, tekmeler atarak kıydılar.

Kendisini tanıyanların “O barış, dostluk ve sevgi simgesiydi” dedikleri Ali İsmail’imizi, henüz 19’undayken aramızdan aldılar.

★★★

Türkiye’nin tüm renkleri “Gezi” de buluştular.

Örneğin; kırmızılı kadınlar, siyahlı erkekler, duran adamlar, vals yapan kızlar, gitar çalan, şarkı söyleyen gençler, ezan okuyan antikapitalist Müslümanlar, anneler, babalar, teyzeler, dedeler, orantısız şiddete orantısız mizahla cevap verenler, kaynaşıp tek vücut, tek renk, tek ses oldular.

Ötekileştirmeye, kutuplaştırmaya, zulme dönüşen baskıya karşı çıkıp, Anayasa güvencesi altındaki demokratik protesto haklarını kullandılar.

★★★

Ali İsmail Korkmaz, ne yazık ki hayallerinin hiçbirini gerçekleştiremeden bu dünyaya veda etti.

Ama o kısacık, erdemli yaşamına sığdırdığı iyilikler, adı “Gezi” olan hayatımızın en güzel filminin ölümsüz kahramanları arasında yer almasına yetti!..

Öyle ki, dün karşılaştığım bir arkadaşımın cep telefonunda zil sesi yerine, Fenerbahçelilerin onun anısına besteledikleri marş çalıyordu!.

“Daha 19 yaşında

Düşlerinde özgür dünya Öptüğü çubuklu forma Yaşayacak anısında

Ali İsmail Korkmaz

Fenerbahçe yıkılmaz...”