Okurken hüzünlenip, gözlerinizi yaşartacağını bildiğim aşağıdaki satırlar, 1947 yılında, yani II. Dünya Savaşı sonrasının yokluk ve umutsuzluk dolu yıllarında yazılmış.

Ama bunları yazanların, okyanus sonsuzluğunda umutları ve dağlar gibi idealleri vardı...

★★★

“Türkiye’nin köylerini kalkındırmak için kurulmuş Çifteler Köy Enstitüsü’nün çatısı altında toplandık. İlk günden bu güne kadar kafa kafaya vererek, geri kalmış olan köylerimizi kalkındırmak için büyük ideallerle çalışmaktayız. Ve bundan sonra da kanımızın son damlasına kadar çalışmaya kararlıyız...”

★★★

Türk köyleri ve köylüsüne hayırlı birer evlat olabilmek için 1943 yılında bu enstitüye geldik...”

★★★

“Bize verilen işleri elbirliğiyle yaptık. Sonra ekipçilikle birçok eserler yarattık. Bu çatı altında birer köy kurtarıcısı olarak çalıştık...”

★★★

“Memleket ve millete hayırlı birer evlat olmanın, büyük davalarımızdan biri olan köy ve köylü kalkınmasının esaslarını öğrenmek için toplandığımız bu yola...”

★★★

“Memleket Davası’nı gerçekleştirmek için muhtelif il ve köylerden gelerek Eskişehir steplerini yeşillendirmek amacıyla bu büyük yuvada toplandık...”

★★★

“Memleketin büyük davalarından birinin halli için hayatını harcayacak olan ülkü yoldaşım...”

★★★

“Emellerimizi gerçekleştirmek için türlü zahmetlere katlandık ve böylece bozkırın kucağında baş başa vererek çalıştık...”

★★★

Çifteler Köy Enstitüsü mezunu Uşak-Banazlı değerli öğretmen (merhum) Ahmet Altındağ’ın, andacından aktardığım notları, yakın arkadaşları yazmışlar.

Sonra da birer aydınlanma ve kalkınma neferi olarak, bağrından kopup geldikleri Anadolu’ya dağılmışlar.

Her biri çorak toprakların, yoksul köylerin, bozkırların çoban ateşleri olmuşlar.

Öylesine başarı sağlamışlar ki, onların yaydığı ışıktan korkan yerli ve yabancı karanlık beyinler, mucizevi kalkınmayı durdurabilmek için çareyi, Köy Enstitüleri’nin kapılarına kilit vurmakta bulmuşlar!..

★★★

Sıra tarım politikalarının yetersizliği, ihmaller ve yüksek maliyetli girdiler nedeniyle küçük çiftçilerin topraklarını yok pahasına satarak terk ettikleri köylere kilit vurmaya gelmişti ki, Covid-19 salgını patlak verdi.

Ve bu süreç ülkeyi yönetenleri acı “tarım” gerçeğiyle yüzleştirdi.

Hepsinden önemlisi, yetiştirdikleri vatan sevdalılarıyla Türkiye’yi, dünyada kendi kendine yeten az sayıdaki ülkeden biri haline getiren bu eğitim ve aydınlanma yuvalarının kapatılmasıyla, vatana ne büyük zararlar verildiğini bir kez daha gözler önüne serdi.