Hayatımın bir bölümü İstanbul-Yeşilköy’de geçti.

Semtte yaşamaya başladığım ilk günlerde öğrendiğim isimlerden biri Dr. Konstantin Kalangos olmuştu. İnsanlar ondan hem başarılı bir hekim, hem de adeta bir iyilik meleği olarak söz ediyorlardı.

Günün birinde soğuk algınlığı geçirince, evinin yanındaki muayenehanesine gittim. Aslında amacım sakinlerin gönüllerine taht kuran, ünü Yeşilköy dışına taşan bu  “efsaneyi” tanımaktı. Anlatıldığı gibi çok sıcak karşıladı. Titiz bir muayeneden sonra “İstirahat ederseniz kısa sürede geçer” deyip, ilaç dolabına yöneldi. Oradan tıbbi mümessillerin ücretsiz bıraktığı ilaçlardan birkaçını alıp bana vermek istediğini görünce, müdahalede bulunarak “Değerli hocam, lütfen bana reçete yazın. Siz onları gerçekten muhtaç durumda olan hastalarınıza verirsiniz. Ücretinizi ödeyeyim, kimseyi de bekletmeden izninizi alayım” dedim.

Gülerek şu cevabı verdi:

“Bugün benim ücretsiz hasta bakma günüm. Haftanın üç günü böyle yaparım. O nedenle bunları kabul etmek zorundasınız. Uğur Dündar olmanız, bir şey değiştirmez” deyince, mahcubiyetten sesimi çıkaramadım.

2004 yılında vefat eden Dr. Konstantin Kalangos’un adı, şimdi çok sevdiği Yeşilköy’ün bir sokağında yaşıyor...

★★★

Hepimizin hayatına Dr. Kalangos benzeri, insana insan olduğu için değer veren ve bunu davranışlarıyla başkalarına da öğreten iyilik simgesi bir hekim, mutlaka sihirli bir dokunuşta bulunmuştur.

★★★

Bu anıt isimlerden birini, değerli Profesör Murat Dilmener’i  koronavirüsten kaybettik. İzmir’in köklü ve saygın gazetelerinden Ege Telgraf’da yazan Ayşegül Çakmak, bakın onu nasıl anlatıyor:

“İstanbul’da sıradan bir gündü. Hasta, uzun bir koridoru yürüdükten sonra nihayet aradığı odanın önüne geldi.

Nefes almakta zorlanıyordu. Kapıyı çaldı, başını içeriye uzattı.

Sımsıcak bir ses ona ‘Gel bakalım’ diye seslendi.

İçeriye girdi. Parasız olduğunu, sosyal güvencesinin bulunmadığını söyledi.

O bunları hiç duymamış gibi yaptı. Belli ki hastayı utandırmak istemiyordu.

‘Şikayetin ne’ diye sordu.

Eliyle karnını bastıran orta yaşlı kadın, ‘Ağrıyor’ dedi.

‘Sedyeye uzan, seni güzelce bir muayene edelim!..’

O, görüntüleme tekniklerinin yeterli olmadığı yıllarda, adeta gözüyle teşhis koyan iç hastalıkları uzmanlarından biriydi. Teşhisteki başarısı efsane gibi, dilden dile anlatılıyordu.

Üzerinde ‘Numunedir, parayla satılmaz’ yazılı bir kaç kutu ilacı dolabından alıp, kadına uzattı. ‘Bunları kullan, 15 gün sonra tekrar gel’ diyerek uğurladı.

★★★

Eskiler “İyilik yapın, o yol alır” derler ya, tam da öyle oldu. Bu özelliğiyle kısa sürede yokluk içinde yaşayan hastaların umudu haline geldi. Artık kapısında kuyruk oluşuyordu. Yoksul hastalar kuyruğu...

★★★

Yıllar, yılları kovaladı.

2004’ün sıradan bir gününde yine kapısı çalındı.

Yumuşacık ses tonuyla ‘Gel’ dedi.

Bu kez durum farklıydı! Çünkü içeriye girenler takım elbiseli ve kravatlıydılar. Ellerinde siyah çantalar vardı.

“Müfettişiz” dediler. ‘Hakkınızda şikayet var. Maddi imkanı olmayanları muayene ederek devleti zarara uğratıyormuşsunuz!.. Savunmanızı almak için geldik!..’

★★★

Aklına hiç gelmeyen bu suçlama karşısında acı acı güldü. ‘Bu ülkede yoksulları parasız tedavi etmek ne zamandır suç oldu’ diye geçirdi içinden. Her zamanki nazik tavrını sürdürerek ‘Ne istiyorsanız sorabilirsiniz, hayatımda hesabını veremeyeceğim hiçbir şey yok’ diyebildi.

★★★

Büyük (!) soruşturma tamamlandı. ‘Devleti zarara uğratmak’ suçundan yargılandı. Yıllarca süren dava sonuçta düştü!..

★★★

O, yetiştirdiği tüm öğrencilerine hep aynı şeyi öğütledi:

“Kapınızı çalanı geri çevirmeyin... Derdini dinleyin, muayene edin, ilacını verin. Ve güler yüzle yolcu edin. Gülen yüzünüzü hastalarınızdan asla esirgemeyin...”

★★★

Geçenlerde koronavirüse yakalanıp hastaneye kaldırıldı. Öğrencileri çırpındılar, gece gündüz başından ayrılmadılar, ama ne yazık ki kurtaramadılar.

Yoksulların doktoru Prof. Dr. Murat Dilmener üç gün önce vefat etti.

★★★

Dr. Konstantin Kalangos ve Prof. Dr. Murat Dilmener gibi hayatlarını yoksulları yaşatmaya adayan anıt hekimlerin çoğalması dileğiyle...