Sanki Çanakkale Savaşı olmamış, İstanbul işgal edilmemiş, Yunan orduları Anadolu’nun ortasına kadar gelmemiş de, Atatürk bir şekilde Osmanlı saltanatını devirerek kendi ilkelerini dayatmış gibi onu karalıyorlar. ..

Bu çok büyük bir haksızlık. Çünkü Büyük Önderimiz Atatürk, Çanakkale Savaşı’nda Osmanlı subayıydı. Ne zaman ki peş peşe gelen yenilgiler ve toprak kayıpları sonucunda Osmanlı’dan umut kesildi, o zaman son bir cüretle öne düşüp, silah arkadaşlarıyla birlikte bu vatanı kurtararak Cumhuriyet’i ilan etti.

Ve tarihe “Türk devrimleri” olarak kaydolan çağdaş sosyal düzenlemeleri hayata geçirdi.

★★★

Sevgili okurlarım,

Yazımızın buraya kadar olan bölümü, bilinen tarihi gerçeklerin aktarımından ibaret.

Bundan sonrası ise, Atatürk’e düşman bir çevrede yetişmiş olmasına karşın, Kur’an’ı okudukça Atatürk’ü anlayıp sevgi ve saygı duymaya başlayan başarılı Deniz Ressamı Mustafa Günen’e ait...

Ona göre; “Atatürk, Atatürkçülüğü de, Kemalizm’i de önceden planlayıp başlatmadı. Kaldı ki bugün adına Kemalizm denilen Cumhuriyetçilik, Milliyetçilik, Halkçılık, Devletçilik, Laiklik ve İnkılapçılık (Devrimcilik) gibi ilkeler, Atatürk’ün tarihte ilk kez bulup geliştirdiği maddeler de değil. Bunlar, insana ilişkin alanlardaki bilimsel sonuçlar... Atatürk’ten önce var olan, bugün de birçok ülkede devletlerin uyguladığı ilkeler... İnsan gelişiminin doğal sonucu oluşan, toplumsal yaşamın vazgeçilmezleri... Onun doğal dengeleri...

Bundan dolayı Atatürk ilkeleri bir parti tüzüğüne ya da bir ideolojik bakış açısına indirgenip sorgulanamaz, “Kemalist ilkeler” denilip geçilemez.

Hatta Atatürk’ün uyguladığı bu maddeleri,  doğa yasalarına benzetmek yanlış olmaz...”  

★★★

Mustafa Günen devam ediyor ve sözü Kur’an’a getiriyor.

“Atatürk’ün tek ve basit bir ilkesi vardı: Düşünceyi, inancı ve yaptığı her şeyi akıl ve bilime dayandırmak, eylemlerinde vicdanı devreye sokmak.

Dolayısıyla Atatürkçü olmak, Atatürk gibi davranmaktır.

Kaldı ki, akıl ve bilimle hareket etmek, aynı zamanda Kur’an’ın da birincil ilkesidir.

★★★

Atatürk’ün din konusunda yaptığı tüm düzenlemeler Kur’an’daki ilkelerle birebir örtüşür...

Örneğin ona karşı olan çevrelerin en çok eleştirdikleri harf inkılabını ele alalım.  Bilindiği gibi Kur’an, imandan önce “Oku” diye başlar. Yüzlerce ayette akıl işletmeyi, bilgiyi, bilimi emreder, şart koşar. Eğer Müslümanlar, Kur’an’ın bu dediklerini gerektiği gibi uygulasalardı, bugün bilim dili İngilizce değil, Arapça olurdu ve tüm dünya Arapça öğrenmeye çalışırdı. Böylece Atatürk de asla harf devrimi yapmazdı! Çünkü akıl bunu gerektirir. Kur’an’a göre bunlar, kainatın yaratıcısının düzenlediği yasaların sonuçlarıdır. YUNUS-100 ayetinde “Allah aklını işletmeyenlerin üzerine pislik yağdırır” derken Müslümanları, Kur’an’a inananları hariç tutmaz. İnananlar muaftır diyen bir ayet yoktur.

★★★

Maalesef çeşitli hatalardan dolayı İslam dünyası, Kur’an’daki bu gerçeği görememiştir (FURKAN-30) Bu yüzden sosyal yaşam ve inançla ilgili gelişimin önü tıkanmıştır. İşte, Kur’an’ı çok iyi bilen, doğru anlayan Atatürk, Allah’ın düzenlediği doğa yasalarının gereğini yapıp, dindeki bu tıkanıkların önünü açmıştır. Hepsi bu!

★★★

İşte bu gerçeklerden dolayı Atatürk’ün yaptıklarına evrimsel müdahaleler dedim. Sözlerimi “doğa yasalarıdır” dediğim Atatürk ilkeleri için sıklıkla yaptığım bir benzetmeyle bitireyim:

Kimse merak etmesin! Doğadaki tekâmül yani bilimsel adıyla evrim, engellenemez. Evrim bazen yavaşlar hatta uzun süre durur ve bekleyebilir. Ancak asla geriye gitmez!..”