Yıl 2003...

Erkan Mumcu, Kültür ve Turizm Bakanı, Prof. Mustafa İsen de müsteşarı...

★★★

Dolmabahçe Sarayı bodrumunda çürümeye terk edilmiş tarihin tanığı on binlerce objeyi kurtaracak çalışmayı başlattıktan sonra sıra, Ayasofya’daki unutulmuşlukları gün ışığına çıkarmaya gelmişti.

Çünkü bize ulaşan bilgilere göre; içinde çok sayıda tarihi eser bulunan 31 numaralı deponun kapısına vurulan kilit 50 yıldır hiç açılmamıştı!..

★★★

Müsteşar İsen hocamızın verdiği izni en iyi şekilde değerlendirerek hazırlıklarımızı yaptık. Sıra kameralar önünde kilidin sökülüp kapının açılmasına geldiğinde, hem ARENA ekibinde, hem de o günkü müze yönetiminde heyecan doruğa çıkmış, nefesler tutulmuştu.

★★★

Göreve yeni başlayan Müdür Seraceddin Şahin anahtarı çevirdi, bir daha, bir daha çevirdikten sonra ahşap kapı güçlükle ve gıcırtılarla açıldı.

Merakla kafamızı içeriye uzattığımızda, dayanılmaz bir küf kokusuyla karşılaştık. Örümcek ağlarından göz gözü görmüyordu. Duvardan duvara halatla bağlanmış gibi duran bilek kalınlığındaki örümcek ağlarını aralayıp, güçlükle birkaç adım atan yetkililer, bu manzara karşısında ne diyeceklerini şaşırmışlardı. Çünkü envantere kayıtlı tarihi papaz tahtları, boy boy ikonalar, ahşap sütünceler, Osmanlı dönemine ait aydınlatma kandilleri ve vaktiyle mihrabın iki yanına serilen yüzyılı aşkın geçmişe sahip eşsiz değerdeki halılar çürümüşlerdi. İhmal ve unutulmuşluk öylesine ileri ve yıkıcı boyutlara ulaşmıştı ki bir benzeri bulunmayan halılar, dokunduğumuzda elimizde kalıyordu.

Toz toprak içindeki ikonaların üzerindeki resimler silinmiş, papaz tahtları enkaz olmuştu...

★★★

Asıl şoke edici, korku filmlerini andıran görüntüler, yetkililerin kuzeydoğu rampasından galeriye doğru yürüdüklerinde, kazılmış iki mezarla karşılaştıklarında başlıyordu. Mezarlardan çıkarılan iskeletler ve kemikler rastgele ortalığa saçılmıştı.

Belli ki müzede define aranmıştı!..

★★★

Yetkililerin verdikleri bilgiye göre; mali polis operasyonunda kaçakçılardan ele geçirilip yediemin olarak Ayasofya Müze Müdürlüğü’ne teslim edilen çok değerli Süryanice el yazması 3 kitaptan birinin de çalındığı ortaya çıkmıştı. Kütüphanedeki el yazması kitapların göz göre göre nasıl çürütüldükleri ise raporda şu satırlarla anlatılıyordu:

‘‘Nem, toz ve kitap kurtlarının verdiği hasar sonucu el yazması eserlerin ciltlerinde parçalanma, sayfalarında ağır tahribat ve bazı kitaplarda birçok sayfanın nemlenme nedeniyle birbirinden ayrılamaz duruma geldiği ve yapışarak yırtıldığı görülmüştür...’’

★★★

Büyük ses getiren Arena programının yayınının ardından, dönemin Kültür ve Turizm Bakanı Erkan Mumcu şu acı tespitleri paylaşmıştı:

“Hangi müzemizin deposunu açarsanız açın, karşılaşacağınız manzara budur. Maalesef tarihi eserleri depolarda tutmak zorunda kaldıkça, manzara hiç değişmeyecektir!..”

Bakan Mumcu, getirecekleri yeni sistemle müze gelirlerinin, kültürel mirasın korunması için müzelerde bırakılacağını, o tarihe kadar bu kurumların, ziyaretçi gelirlerinden yüzde 10 bile pay alamadıklarını söylemişti!..

★★★

Sevgili okurlarım,

Çökme tehlikesi geçiren Dolmabahçe Sarayı ve bodrumundaki 10 bin obje, haberlerimiz sonrası restore edilerek kurtarıldı ve yeniden teşhir edilmeye başlandı.

Ayasofya’daki bu eserler de elden geçirildi.

Peki ya bizim göremediklerimiz?

Bakan Mumcu’nun dediği gibi, depolarda çürümeye devam edenler...

Yapılan tarihe ve kültürel mirasımıza ihanet değil mi?..