Gazete haberlerinden “Yolu kardan ilk kapanan ve 8 ay sonra en geç açılan yer” olarak bildiğimiz Bahçesaray’a ilk kez 70’li yıllarda, TRT’de çalışırken gitmiştim.

★★★

3 bin rakımlı tepelerden döne döne inilen, uçurumlarla dolu yoldaki bir düzlükte durduk. Çünkü aşağılarda, yolun bittiği yerde, bir benzerine rastlamadığımız güzelliklerle dolu, daracık bir vadi uzanıyordu. Rengarenk çiçeklerin gelinlik kızlar gibi süslediği vadideki minicik bahçeler, Bahçesaray’a ulaştığımızı müjdeliyordu. Hiç unutmuyorum, yerleşim merkezine 2 kilometre kadar uzaklıkta, sonradan adının Müküs Çayı olduğunu öğreneceğimiz bir su, dağları yararak çıkıyor, arada bir kesildikten sonra tekrar güm diye bir patlamayla dev delikten fışkırıyor, kasabanın içinden hızla akıp aşağılara, Dicle Nehri ile buluşmaya koşuyordu.

★★★

Bahçesaray o yıllarda köy irisi bir kasabaydı. Muhtarı da son derece konuksever ve müthiş esprili kişiliğe sahip Naci Orhan adlı yurttaşımızdı.

Kamerayı kurduk ve muhtarla röportajımıza başladık:

-Naci Bey, yolunuz 7-8 ay kar nedeniyle kapalı kalıyormuş. Bu süre içinde ne yiyor, nasıl besleniyorsunuz?

“Yolda gelirken gördüğünüz bahçelerimizde sebze ve meyvelerimizi yetiştirip kuruturuz. Kışın onları tüketiriz...”

-Sağlık ocağınızın bulunduğunu ama doktorların çetin doğa koşulları nedeniyle buraya gelmek istemediklerini duyduk, doğru mu?

“Doğrudur. Bakın size bir olay anlatayım: Henüz 10 yaşındaki bir çocuğumuz ceviz kütüklerinin taşındığı üstü açık bir arabaya binmiş. Araba yolda yuvarlanınca, çocuğun karnına bir metal parçası saplanmış ve yırtmış. Bütün bağırsakları dışarı çıkmış. Hemşire elini sürmeye korktu. Mevsim kış, kar kıyamet, yol kapalı. Çocuk ölüyor. Ben sağlık ocağına gelen ama doktor bulunmadığı için hiç açılmamış bir sandıktaki alet edevatı çıkardım. Kaynatarak dezenfekte ettim ve bağırsakları içine yerleştirdikten sonra karnını diktim. Hastayı bandajladık, sarıp sarmaladık ve kızağa koyarak kar, tipi altında 100 kilometre öteye Van’daki hastaneye yetiştirdik. Bu çocuk şimdi kocaman adam oldu. Maşallah sağlıklı biçimde yaşıyor. Milli Eğitim’de şef olarak çalışıyor!..”

-Peki yolların kardan kapalı olduğu dönemde diğer hastalarınızı nasıl tedavi ediyorsunuz?

Edemiyoruz! Biri hastalandığında başında toplanıyoruz, bir bakıyoruz ölüyor! Hangi hastalıktan ölüyor, nasıl bir derdi var bilemiyoruz! Hasta da bilmiyor, yakını da bilmiyor! Ama biraz yaşam umudu gördüğümüzde ‘ambulans’ adını verdiğimiz kızağımıza koyuyor ve karlı dağları aşarak, hastaneye yetiştirmeye çalışıyoruz. Çoğu yolda ölüyor. Dayananlar da hastaneye vardıklarında zaten hastalığı yenmiş oluyorlar!..” (O yıllarda helikopter ambulanslar ve kar motorları yoktu. Askeri helikopterler de kötü hava koşullarında uçuş yapamıyorlardı-UD)

★★★

Bu röportaj tek kanaldan siyah beyaz yayın yapan TRT televizyonunda ekrana gelince Türkiye, Bahçesaray gerçeğiyle yüzleşti.

★★★

Hırsızlık olayları yaşanmadığından dükkanların kapandıktan sonra kilitlenmediği, çaresizlik ve unutulmuşluk içindeki konuksever insanlar diyarı Bahçesaray’ı çok sevdim. Hatta bir ara kardan yolun kapalı olduğu 8 ay boyunca Bahçesaray’da yaşayıp bir belgesel yapmayı bile düşündüm. Ancak haftalık programlarım nedeniyle TRT yönetiminden gereken onayı alamadım.

Ama kardan 1 hafta boyunca mahsur kaldığımız bir yolculuk sırasında, çetin doğa koşullarının yaşattığı sıkıntılarla ilgili küçük bir belgesel yapma imkanını buldum.

★★★

ANAP’lı yıllarda Bahçesaray’ın idari yapısı değişti ve ilçe oldu.

Naci Orhan, belediye başkanı seçildi. Ancak belediyesinde araç gereç yoktu. Zar zor temin edilen iki yükleyici, bir taşıyıcı, iki de kazıcıyı da sel felaketinde Müküs Çayı alıp götürmüştü. Öyle ki enkazları dahi bulunmamıştı! Çünkü kazıcılar iki kazma, yükleyiciler iki kürek, taşıyıcı da el arabasından ibaretti!..

Bunu üzerine dönemin Şişli Belediye Başkanı, değerli sanatçımız Fatma Girik ile Bahçesaray Belediye Başkanı Naci Orhan’ı stüdyoda buluşturdum. Fatma Girik anlatılanları yaşlı gözlerle dinledi ve acil yardım sözü verdi. Nitekim canlı yayının ardından belediyesinin envanterindeki bazı ekipmanları felaketzede ilçeye gönderdi.

★★★

70’li yıllardan başlayarak ekranlarda sürekli olarak anlattığım Bahçesaray’ın çaresizliği, Türkiye siyasetinin gördüğü en değerli ve dürüst isimlerden biri olan merhum Adnan Kahveci’yi de çok etkilemişti. O da ilçenin dünya ile bağlantısını sağlayan iletişim (telefon) ve internet altyapısının oluşumunda büyük gayretler sergiledi. Ayrıca belediyeyi araç gereç yönünden takviye ettirmekle yetinmedi, 1986 yazında kendisinin kullandığı özel aracıyla Bahçesaray’a kadar gitti.

★★★

AKP döneminde Naci Orhan, bu partiye geçerek belediye başkanlığına devam etti. Toplam 6 dönem seçildikten sonra siyaseti bıraktı. Kızı Gülşen Orhan ise AKP’den iki dönem Van milletvekilliği yaptı. Halen Cumhurbaşkanlığı Başdanışmanlığı görevini sürdürüyor.

★★★

Bahçesaray’a ilk gidişimin üzerinden uzun yıllar, neredeyse yarım asır gibi bir zaman geçti.

Ama sık sık çığdan ölümlerin yaşandığı, dozer ve greyder sürücülerinin yolu açarken yuvarlanıp şehit oldukları Bahçesaray- Van yolunun 8 ay boyunca kar nedeniyle kapalı kalma gerçeği değişmedi.

Haklarını teslim edelim; Gerek Naci Orhan gerekse kızının büyük gayretleri ile son dönemde Van-Bahçesaray yolu elden geçirildi ve çığ felaketinin yaşandığı 33’üncü kilometreye çok yakın bir geçide Türkiye’nin ilk prefabrik çığ tüneli inşa edildi. Ancak gerek kısalığı, gerekse 9 kilometre uzunluğundaki çığ tünelleriyle Bahçesaray-Gevaş arasını 29 kilometreye indirerek yolcuları çığ riskinden kurtaracak yolun yapımına bir türlü başlanamadı.

Oysa Gülşen Orhan, 2018’de medyaya yaptığı açıklamayla projenin Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından imzalandığı ve en kısa sürede hayata geçirileceği müjdesini vermişti.

★★★

Eğer bu yol yapılabilmiş, çığ tünelleri inşa edilebilmiş olsaydı, bugün 41 canımızın ardından ağlamayacaktık.

Yaşanılan felaketin ve acı kayıpların asıl nedeni budur!..

Bahçesaray’ın makus (kötü) talihi yarım asır boyunca değiştirilememiştir!..