“Deniz bir filozofa benzer.

İlişkilerinde rakamlar, formüller, kesin hesaplar, denklemler ve vazgeçilmez ilkeler vardır.

Hoşgörüsü suyun kaldırma gücü kadardır.

Denizin ‘keşke’si , ‘belki’si , ‘bakalım’ı, ‘inşallah’ı, ‘ama’sı yoktur.

Köpüklerden beyaz sakallı, lacivert cübbeli filozof, gözüktüğünün tam tersine katıdır. Sert ve ilkeli.

İnsanoğlu ona asla şekil veremez.

Bu yüzden o filozofun yetiştirdiği çocukları denizciler tıpa tıp ona benzer.

Denizciler; mert olur.

Korkusuz, yiğit, yardımsever, yürekli, düzgün, dürüst insanlardır denizciler.” diyen Bekir Coşkun’u bir denizci olarak, maviliklerin sonsuzluğuna uğurlamak düşerdi bizlere...

★★★

Deniz tutkunu Bekir Coşkun’un bir yazısından alıntıladığı satırlarla duygularını dile getirmeye başlayan emekli Deniz Kurmay Albay N. İsmet Hergünşen devam ediyor:

“Deniz... Uçsuz bucaksız, gözün görebildiği, hayalin erişebildiğince uzanan, bakınca sonsuzluğa gidiyormuş gibi gelen sular...

Sınırsız sevdaları anlatmak için, aşığın aşkını benzettiği deniz...

Yarin güzel gözlerine benzetilen deniz...

Özgürlüğü, dalgalarıyla isyanı, başkaldırıyı, balığıyla, yosunuyla yaşamı, yakamozlu, mehtaplı geceleriyle aşkı, romantizmi anlatan, şiirlere şarkılara ilham olmuş deniz...

Onu sevmemek, onda huzur bulmamak, ona tutkun olmamak ne mümkün?

Yorucu bir günün ardından eve dönüşte şehir hatları vapuruna binip, bir de dışarıda oturacak bir yer bulduysak, değme denizin keyfine...

★★★

Gözlerimiz çocukluğumuzda ‘Bu baloncukları denizde kim yapıyor acaba’ diye merak ettiğimiz bembeyaz köpüklere takılınca dalar gideriz başka dünyalara...

Bazen de elimizdeki simidi paylaştığımız martıların kanatlarında uçarız uzak diyarlara...

Denizin ve mehtabın o büyüleyici güzelliğiyle aşkını daha da kolay dillendirebilmiştir sevdiğine...

Deniz bir kez girdi mi hayatınıza bir daha kolay kolay çıkmaz, ondan vazgeçilemez, uzak durulamaz...

Mavisiyle, kokusuyla, tuzuyla işler içinize, ruhumuza...

Deniz siz, siz deniz olursunuz. Hayatınız,  ruhunuz olur artık deniz...

★★★

Bir bakarsınız beğendiğiniz resimler, oturduğunuz yerler, satın aldığınız eşyalar, giysileriniz, hepsi deniz olmuş...

Duvar saatiniz dümen, kol düğmeleriniz çıpa, evinizdeki tüm tablolar Ayvazovski, en çok sevdiğiniz renk mavi...

Ruhunuz deniz olmuş yani...

★★★

Deniz zor; denize tutkun olmak, hele de denizci olmak daha da zor...

Her zaman sakin güneşle pırıl pırıl parlayan uyuyan sular değil, bazen sizi ve teknenizi içine çekiverecekmişcesine üzerinize doğru kabararak gelen o kocaman azgın dalgalar...

Ama bu öyle bir sevda öyle bir tutku ki; vazgeçmek, uzak durabilmek ne mümkün.

Boşuna söylenmemiş ‘Kadınlar doğum sancısını,  denizciler fırtınalı günleri unutmasaydı,  ne denizci olurdu ne de çocuk’ diye...

Her limandan sonra biran önce demir alma telaşı...

★★★

Koptu bir fırtına...

Yoksa kulaklarına şarkılar fısıldayıp, büyüleyen sirenler mi çağırdı, deniz sevdalısı Bekir Coşkun’u sonsuzluğa...”

★★★

Ve bizler, Bekir’i sevenler, onu çok özleyecekler...

Bakakaldık giden “Efsanenin” ardından uçsuz bucaksız masmavi boşluğa...