Ne zaman bir uyuşturucu baronunun yakalandığını duysam, ya da zehir tacirleriyle ilgili bir haber yapsam, gözümün önüne hemen o kahredici görüntü gelir.

★★★

AIDS (HİV) vakalarının Türkiye’de de görülmeye ve bulaşma yollarının tartışılmaya başlandığı günlerdi.

Arena ekibini arayan bir kişi, kendisinin de bu hastalığa yakalandığını ve ölmeden önce toplumu, özellikle gençleri uyarmak istediğini söylüyordu. Telefon numarasını ve verdiği adresi doğrulattıktan sonra İstanbul’da, Balat semtindeki evine gittik.

Karşılaştığımız görüntü anlatılacak gibi değildi.

★★★

Evde hiçbir eşya, hatta camlarda perdeler bile yoktu. Salonun ortasındaki yer yatağında, uzun boylu, bir deri bir kemik, 25-30 yaşlarında genç bir adam yatıyordu. Kapıyı güçlükle açıp, bizi içeri alırken nefes nefese kalmıştı.

Yatağa uzanarak anlatmaya başladı. Eroinmanmış!.. Zehrin tutsağı olduktan sonra işini, ailesini ve her şeyini kaybetmiş. Evdeki tüm eşyaları eroin alabilmek için satmış!

★★★

Hırıltılı nefesler arasında sözü AIDS’e nasıl yakalandığına getirdi:

“Güzel bir turist kadınla tanışmıştım. O da madde bağımlısıymış. Gecenin bir saatinde eve gelip eroin aldık. Aksilik bu ya tek enjektör kalmıştı. Önce o damardan girdi, sıra bana gelince kolonya ile iğneyi sildim. Ama sonradan anladım ki hastalığı kapmışım! Gençler benim halimi görsünler, ibret dersi çıkarıp uyuşturucunun her türlüsünden uzak dursunlar. Çünkü bu zehir, mutlaka öldürüyor!..”

Hastaneye yatması için iknaya uğraştık. “Sayılı günlerimin kaldığını biliyorum. Komşular eksik olmasınlar kapıma kadar yemek getiriyorlar” deyince, şifalar diledik.

Tam çekim ekipmanlarını topluyorduk ki, öksürük nöbetine yakalandı. Lavaboyu işaret edince koluna girip oraya kadar götürdük.

Sonrasını hatırlarken tüylerim ürperiyor:

Çünkü hortumla sıkılırcasına kan kusuyordu!..

★★★

Kendimizi dışarı atıp, haber verilebilecek tüm kurumlara bildirdik ve acilen hastaneye kaldırılması için uğraştık.

Durumunu takip ederken öğrendik ki, mahallelinin ısrarına karşın, tedaviyi reddetmiş.

Bir hafta kadar sonra da vefat etmiş!..

★★★

Bu yürek yakan olayı neden anlattığıma gelince:

“İranlı Zindaşti” adını duymuşsunuzdur.

Duymayanlara da ben anlatayım:

Uyuşturucu baronu olduğu öne sürülen Naci Şerifi Zindaşti, “adam öldürmek”, “cinayete azmettirmek” ve firari Ergenekon Savcısı
Zekeriya Öz’e gizli tanıklık yapacak kadar “FETÖ ile iltisaklı bulunmak” suçlamalarıyla tutuklanmıştı.


Ancak bir gece yarısı operasyonuyla yakalanıp tutuklanan Zindaşti, altı ay sonra, yine bir gece yarısı operasyonunda, hakim kararıyla serbest bırakılmıştı! Savcılığın tahliyeye itirazı üzerine yeniden tutuklama kararı verilmiş, ancak Zincani, cezaevinden çıkar çıkmaz sırra kadem basmıştı!..

★★★

Olayın kamuoyuna yansımasından bir süre sonra ortaya vahim bir iddia atıldı. AKP kurucularından, eski millevekili, Cumhurbaşkanlığı Başdanışmanı, Anayasa Profesörü Burhan Kuzu’nun, Zindaşti’nin tahliye edilmesi için gayret sergilediği öne sürüldü. Hatta Zindaşti ile kendisini aynı masada gösteren fotoğrafları yayımlandı.

Burhan Kuzu bu iddialar üzerine yaptığı açıklamalarda Zindaşti’nin tahliyesi konusunda en ufak bir girişimde bulunmadığını ve hiçbir hakimle görüşmediğini belirtti.

★★★

Oysa, Habertürk’ten Mustafa Şekeroğlu’nun haberine göre; bunun tam tersi yaşanmış.

Hakimler ve Savcılar Kurulu (HSK) müfettişlerinin soruşturmasında, ifadelerine başvurulan tüm hakim ve savcılar, Zindaşti’nin tahliyesi sürecinde Burhan Kuzu’nun baskısına maruz kaldıklarını, hatta kendilerinin Cumhurbaşkanlığı Sarayı’ndan sabit telefonla ve “Başdanışman” sıfatıyla arandıklarını iddia etmişler.

Özetle Zindaşti dosyasına el süren hakim ve savcılar, karşılarında Burhan Kuzu’yu bulmuşlar!..

Daha önce hakimlerle konuşmadığını altını çizerek duyuran Kuzu ise, bu kez hiçbir yargı mensubuna baskı yapmadığını açıklamış!...

★★★

Uyuşturucu baronları zehir satar, karşılığında can alırlar!..

Onların ve suç ortaklarının adları, insanlık tarihine kanlı harflerle yazılır, lanetle anılırlar!..