Önceki akşam, sosyal medya hesabımdan bir video paylaştım.

Binlerce beğeni alan kayıtta bir şempanze, elindeki elmadan bir ısırık aldıktan sonra hemen yanı başındaki kaplumbağaya uzatıyor ve ona da yedirmeye çalışıyordu.

“Az veren candan, çok veren maldan” diyerek yayınladığım bu harikulade paylaşma örneği, binlerce beğeni ve çok güzel yorumlar aldı.

★★★

Aynı gece, ilerleyen saatlerde bir arkadaşım aradı.

Görüntüden çok etkilendiğini belirterek şu çarpıcı olayı aktardı:

“Varlık içinde yüzen para babası bir kişi, kendisine 40 yıldır hizmet ettikten sonra köşesine çekilen yaşlı bir çalışanını arayıp “Salgınla mücadele günlerinde sıkıntı içinde olabileceğini düşündüm. Eski günlerimizin anısına sana bir miktar maddi yardım gönderiyorum” demiş.

Emektar çalışanın “Çok şükür birikimlerimizle idare ediyoruz. Beni düşünmüş olmanız yeter. Hiç gerek yok” demesine karşın, iş insanı ısrar ederek, şoförüyle bir zarf göndereceğini söylemiş.

Çok geçmeden şoför gelip bir zarf uzatmış.

Şimdi sıkı durun.

Karun kadar zengin patronun gönderdiği zarftan ne kadar para çıkmış biliyor musunuz?

250 lira!..

★★★

Arkadaşımın söyledikleri karşısında ne diyeceğimi bilememenin şaşkınlığını yaşarken, aklıma bir başka zarf ve içinden çıkan paraların göz yaşartan öyküsü geldi...

Hemen onu anlattım.

★★★

Hayatını  mezunu olduğu Vefa Lisesi’ne adayan Muhittin Gelgin ağabey, Haliç-Fener’deki tek başına yaşıyor, huzurevine götürme ya da bakıcı tutma önerilerimizi geri çeviriyordu. İlerlemiş yaşına karşın yemeklerini kendisi yapıyor, çamaşırlarını da titreyen elleriyle leğende yıkıyordu.

Hiç evlenmemişti.

Sorulduğunda “Ben okulumla evliyim, lisemizin tüm öğrencileri de benim evlatlarım” diyordu.

Oysa bizim liseden sonra İktisadi Ticari Bilimler Akademisi’ni bitirmiş, çalıştığı Merkez Bankası’ndan da müdür olarak emekli olmuştu.

★★★

2006 kışında, yaklaşık 15 gün boyunca telefonlara cevap vermeyince, dernek başkanımız Hakkı Baliç’i haberdar ederek sağlığından endişelendiğimi söyledim. Zira son yıllarda peş peşe ameliyatlar geçirmiş ve kalın bağırsakları belindeki bir torbaya konulmuştu.

Hakkı Bey, “Merak etmeyin ben uğrar bakarım” dedi ve hemen Fener’deki eve gitti.

Kapıyı zorla açtırıp içeriye girdiğinde, yürek yakan yoksulluk görüntüsüyle karşılaşmış. Tek oda ve bir tuvaletten oluşan evde büyük bir masa, bir sandalye, yatak ve duvarda asılı kocaman Atatürk portresinden başka hiçbir eşya yokmuş. Muhittin ağabey, günlerdir, belki de hiçbir şey yemeden oracıkta yatıyormuş. Hakkı Bey koşulları anlatırken “Daha fazlasını söylemeye yüreğim el vermiyor” diyordu.

★★★

Masanın üzerindeki her şey Vefa Lisesi ile ilgiliymiş. Bir de zarf duruyormuş!

Zarfı açıp baktığında ne görsün?

Bir miktar para ve bunların burs olarak verileceği öğrencilerin listesi...

91 yaşındaki koca çınarın son nefesinde bile yoksul çocuklarımızı düşünmüş olması, Hakkı Bey’i hüngür hüngür ağlatmış...

★★★

Biri para içinde yüzen, diğeri bu dünyadan yokluk içinde göçen iki insan...

İki zarf ve iki öykü...

Yardımlaşmanın kaçınılmaz bir insanlık görevi olarak karşımıza çıktığı, büyük ekonomik ve sosyal yıkımların yaşandığı koronavirüs günlerinde yorum sizin...