Türk Silahlı Kuvvetleri’nin 26’ncı Genelkurmay Başkanı emekli Orgeneral İlker Başbuğ’dan tarihi açıklamalar:


Sevgili okurlarım, 10 Kasım Atatürk’ü anma etkinlikleri çerçevesinde düzenlenen panele katılmak üzere Türk Silahlı Kuvvetleri’nin (TSK) 26’ncı Genelkurmay Başkanı emekli Orgeneral İlker Başbuğ ile Lefkoşa’ya gitmiştik. Panelin açılış konuşmasını Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC) Başbakanı Ersin Tatar yapmıştı. Tatar, “Türkiye ve Kıbrıs halkı her anlamda ortak mücadele içindedir. Bizi hiçbir güç ayıramaz. Biz et ile tırnak gibiyiz” demişti.

Daha sonra söz alan İlker Başbuğ, Atatürk ve devrimleri hakkında konuşmuş, 1974 Kıbrıs Barış Harekatı’ndan söz ederek, KKTC’de geçmişini unutanlara sitem etmişti.



UĞUR DÜNDAR (U.D.): Sayın İlker Başbuğ, söyleşimize o paneldeki siteminizin nedenini sorarak başlamak istiyorum. Evet, neden sitem ettiniz?

İLKER BAŞBUĞ (İ.B.): Geçen sene kasım ayında Kıbrıs’a birlikte davet edilmemizden önce, KKTC Cumhurbaşkanı Sayın Mustafa Akıncı’nın 1974 Kıbrıs Barış Harekatı’na ilişkin talihsiz bir değerlendirmesi olmuştu.

Akıncı, “1974’te biz adına Barış Harekatı desek de bu bir savaştı ve akan da kandı” demişti.

Bu sözlere uygun bir şekilde cevap vermeye çalışarak, panelde şunları söylemiştim:

“1974’ten sonra Kıbrıs’taki Türklerden hayatını kaybeden oldu mu? Güvende misiniz? Huzur içinde misiniz? Bunun başlangıcı nedir? 20 Temmuz Kıbrıs Barış Harekatı’dır. İsmi de çok doğrudur, sonuçları ise çok açıktır. 1974’ten öncesini ne çabuk unutuyoruz? 1963 ve 1964’te neler yaşandı burada?..”

TÜRKİYE, KIBRIS HAREKATI YETKİSİNİ HUKUKTAN ALDI

Türkiye uluslararası hukuktan aldığı yetkiye dayanarak, 20 Temmuz 1974’te Kıbrıs Barış Harekatı’nı icra etmiştir. Barış Harekatı’nın hukuki dayanağı ise Garanti Antlaşması’nın 3’üncü maddesidir. Bu noktaya Barış Harekatı esnasında hiçbir devlet itiraz edememiştir.

Barışın simgesi beyaz güvercindir. Sayın Bülent Ecevit ise biliyorsunuz siyasal olarak güvercin ile özdeşleşmiştir. Bülent Ecevit kadar insancıl, nazik bir siyasetçi bulmak çok zordur. 1974’te TSK’nın icra ettiği bu harekatın isim babası merhum Bülent Ecevit’tir. Kıbrıs Barış Harekatı’nın Başbakanı Ecevit’e saygı göstermede de herkes dikkatli olmalıdır.

Onunla birlikte Kıbrıs Barış Harekatı’nda önemli roller üstlenmiş olan Sayın Rauf Denktaş, Başbakan Yardımcısı Sayın Necmettin Erbakan ve Genelkurmay Başkanı Sayın Org. Semih Sancar’ı da rahmetle analım.

BARIŞ HAREKATI KIBRIS’A HUZUR VE GÜVEN GETİRDİ

Asıl önemli olan nokta ise 20 Temmuz 1974 Kıbrıs Barış Harekatı’nın Kıbrıs Adası’na gerçekten huzuru, güvenliği getirmiş olduğudur. O gün adada akan kana son verilmiştir. 20 Temmuz 1974’ten bugüne kadar da Kıbrıs’ta hiçbir Türk’ün burnu bile kanamamıştır. Bunun önemini herkesin anlaması gerekir.

(U.D.): Garanti ve İttifak antlaşmaları gerçekten çok önemli. Bazen Garanti ve İttifak antlaşmalarının da tartışma konusu yapıldığına şahit oluyoruz. Bu konuda ne diyorsunuz?

(İ.B.): Garanti Antlaşması, 16 Ağustos 1960’da imzalanmıştır. Antlaşmanın bir tarafında Kıbrıs Cumhuriyeti -ki bugün böyle bir devlet yoktur- diğer tarafında ise Yunanistan, Türkiye ve İngiltere vardır.

Garanti Antlaşması ile Kıbrıs’ın bağımsızlığının, ülke bütünlüğünün ve güvenliğinin korunması amaçlanmıştır. İngiltere, Yunanistan ve Türkiye garantör üç devlettir.

Bir de aynı tarihte imzalanan İttifak Antlaşması vardır. İttifak Antlaşması; Türkiye’ye ve Yunanistan’a, Kıbrıs’ta asker bulundurma hakkını tanımaktadır.

Bu iki antlaşma aslında, Kıbrıs Cumhuriyeti Anayasası’na eklenmişti.

Türkiye ve KKTC açısından Garanti ve İttifak antlaşmalarının aynen korunması, tartışmaya açılmaması, bana göre hayatidir. Bu antlaşmalar TBMM’nin onayından geçmiş antlaşmalardır.

Annan Planı tartışmaları sürecinde bile bu konu üzerinde önemle durulmuştur. Hatta İsviçre’nin Bürkenstock kasabasında gerçekleşen toplantının kesilmesi ihtimali karşısında bile Türkiye, bu konudaki ısrarını sürdürerek, Garanti ve İttifak antlaşmalarının aynen korunmasını kabul ettirmiştir.

KKTC Cumhurbaşkanı Akıncı’nın, Guterres Çerçeve Açılımı süresinde, 2018 yılı içerisinde yürütülen görüşmelerde, Garanti ve İttifak antlaşmaları ile ilgili olarak; noktası ve virgülü değişmez, olduğu gibi devam eder, tartışamayız, düşüncesi yanlıştır, diye bir açıklaması olmuştu.

AKINCI’NIN BU KONUDA SÖZ SÖYLEME YETKİSİ YOKTUR

Bu açıklama elbette kabul edilemez. O günlerde bir televizyon programında bu konu bana soruldu. Ben de bu soruya şöyle cevap vermiştim:

Akıncı’nın garantilerin kaldırılması konusunda söz söyleme yetkisinin olmadığını, bu konunun TBMM’nin vereceği bir karar olduğunu ifade etmiştim.

Bu konuşmam KKTC medyasında yer aldı. Aleyhimize yazılar da yazıldı.

Bu ifade ile Kıbrıs konusunda kitap yazmış birisi olarak, elbette benim söylemek istediğim şuydu:

Garanti ve İttifak antlaşmaları elbette KKTC’yi de ilgilendirir. KKTC’yi ilgilendirdiği kadar da Türkiye’yi de ilgilendirir. “Türkiye’nin olurunu almadan” KKTC Cumhurbaşkanı Akıncı’nın bu konuyu tek başına gündeme getirmesinin, doğru olmadığını ortaya koymaya çalışmıştım. Amacım buydu. Bu konu nedense bizim medyamızda pek yer almadı!..

YUNANİSTAN VE KIBRIS RUM YÖNETİMİNİN HEDEFİ NE?

Annan Planı çalışmalarında bile Garanti ve İttifak antlaşmalarından taviz vermeyen Türkiye’nin bugün de bu konudaki hassasiyetini aynen korumasının önemli olduğunu hatırlatmak isterim. Yunanistan ve Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nin ana hedeflerinden birisinin Garanti ve İttifak antlaşmalarının kaldırılmasını sağlamak olduğu unutulmamalıdır.

AKINCI’NIN TAYFUR SÖKMEN İLE İLGİLİ SÖZLERİ TALİHSİZ

(U.D.): KKTC Cumhurbaşkanı Akıncı son günlerde de yine talihsiz bir açıklama yaptı. “İkinci bir Tayfur Sökmen olmayacağım” dedi. Bu konu hakkında ne söylemek istersiniz?

(İ.B.): Yine çok talihsiz bir söz.

İlk önce şunun bilinmesi gerekir; 30 Ekim 1918 Mondros Ateşkes Antlaşması imzalandığında Hatay, yani İskenderun Sancağı Osmanlı toprağıydı. Çünkü o gün, orada Türk askeri vardı.

İngiltere, Mondros Ateşkes Antlaşması’nı çiğneyerek, zorla Hatay’ı, yani İskenderun’u işgal etti.

İskenderun’un göz göre göre elden çıkmasını Mustafa Kemal Atatürk hiçbir zaman kabul edemedi.

Atatürk, Hatay sorununu diplomasinin arkasına Türk Ordusu’nu koyarak, diplomasi yoluyla çözdü.

Fransa, İskenderun Sancağı’nın yönetimini orada yaşayan Türklere bıraktı.

5 Temmuz 1938’de de 2500 kişilik bir Türk birliği Hatay’a girdi.

Daha sonra Hatay’da seçimler yapıldı. Hatay Meclis’i 2 Eylül 1938’de Sayın Tayfur Sökmen’i devlet başkanlığına seçti.

Hatay Meclis’i 29 Haziran 1939’da oy birliği ile Türkiye ile birleşme kararını aldı. Atatürk maalesef o günü göremedi.

Şimdi burada önemli olan şu:

İlk önce kimse, bugün Akıncı’dan bir Tayfur Sökmen olmasını istemiyor.

Tayfur Sökmen, Hatay Meclis’i tarafından devlet başkanlığına seçilen, bir vatanperver, kahraman ve Atatürk sevdalısı.

Tayfur Sökmen gibi bir kahramanın ismini kullanırken insanların en azından dikkatli ve saygılı olması gerekir.

(U.D.): Bu konularda son sözleriniz ne olur?

DOĞRULARI SÖYLEMEYE HEP DEVAM EDECEĞİM

(İ.B.): Daha önce de defalarca ifade ettiğim gibi, İlker Başbuğ olarak benim çizgim belli ve net. Benim için her şeyden önce vatan toprağımızın ve milletimizin birlik, bütünlüğünün korunması gelir.

Son katıldığım televizyon programında da ifade ettiğim gibi, benim bundan başka bir amacım yoktur.

Bunun için de doğru bildiklerimi dün olduğu gibi, bugün de ve yarın da söylemeye devam edeceğim.