Cumhuriyet’in ilk yılları...

Ülkenin nüfusu 13 milyon civarında...

Halkın büyük çoğunluğu köylerde yaşıyor...

Yaklaşık 40 bin köyün 38 bininde okul yok!

2 milyon kişi sıtmanın pençesinde kıvranıyor.

1 milyon tifüs ve frengi hastası, 3 milyon da trahomlu var.

Bebek ölümleri ise neredeyse yarı yarıya!..

Tablo vahim, hem de çok vahim...

★★★

Sağlık ordumuza gelince;

Koca ülkede 337 hekim,

60 eczacı,

4 diplomalı hemşire mevcut!..

40 bin köye düşen ebe sayısı ise; 136

Peki ya diş hekimleri?

Onların sayısı sıfır! Yanlış okumadınız, evet sıfır!..

Diş ağrısı çekenler doğruca berberlere koşuyorlar. Onlar da kerpetenle bağırta bağırta söküyorlar dişleri!,.

Kan durdurucu olarak da tuz veya tütün basıyorlar!

(Çocukluğumun yaz tatillerini geçirdiğim Silivri’nin Akören Köyü’ndeki berberde, ben de bu acı deneyimi yaşamak zorunda kalmıştım...)

★★★

Çünkü sağlıkçılarımız
Balkan, 1’inci Dünya ve Kurtuluş savaşlarında hep cephede olmuşlar. Hatta bir bölümü daha öğrenciyken vatan savunmasına koşmuş. Çoğu şehit düşmüş, çok sayıda hekim de kolera ve tifodan hayatlarını kaybetmiş.


Çanakkale Şehitleri Abidesi’ni ziyaret edenlerle, yolu Erzurum’daki Fevzi Çakmak Hastanesi’ne düşenler, kitabelerdeki şehit adlarıyla, öykülerini okumuşlardır.

★★★

Bilim Kurulu Üyesi Prof. Dr. Ateş Kara, “Türkiye bugün tedavide birçok gelişmiş ülkeden daha iyi. Bunu Cumhuriyet’in tıp eğitimine borçluyuz” derken, isabetli bir tespitte bulunuyor.

Cumhuriyet’in sağlık görevlileri çok zor koşullarda ve kıt olanaklarla çalışarak, halkı kırıp geçiren hastalıkları en aza indirmeyi başardılar. Onların öğrencileri de, hocalarından devraldıkları bayrağı, aynı azim ve kararlılıkla taşıdılar.

Bugün de insanoğlunun karşılaştığı en tehlikeli hastalıklardan biri olan Covid-19’la mücadele ederlerken aynı başarıyı gösteriyor ve 2’nci Dünya Savaşı sırasında İngiltere Başbakanı (Sir) Winston Churchill’in Kraliyet Hava Kuvvetleri pilotları için söylediği şu minnet dolu sözleri hatırlatıyorlar:

“Hiçbir millet, hiçbir zaman bu kadar az sayıda insana borçlu kalmamıştır...”

★★★

Biz de bu savaşta sağlık ordumuza minnet borçluyuz...

★★★

Bugün, dünyada bir ilk olan 23 Nisan’ın ve Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin kuruluşunun 100’üncü yıl dönümü...

Sokağa çıkamıyoruz ama bu yasak, onu coşkuyla kutlamamıza engel teşkil etmiyor.

Büyük Önder Atatürk en zor zamanlarda, örneğin 1921 yılında vatan emperyalistlerin işgali altındayken, Yunan askerleri Polatlı’ya kadar gelmişken, Kuvay-ı Milliye güçleri onların kışkırtmasıyla başlayan isyanları bastırmaya uğraşırken, 23 Nisan’ı, Hakimiyet-i Milliye ve Çocuk Bayramı olarak kutlamayı ihmal etmedi.

O halde durmayalım, sokağa çıkma yasağı nedeniyle evlerimizin camlarından, balkonlarından şanlı bayrağımızı dalgalandıralım... İstiklal Marşımızı her zamandan daha güçlü bir sesle haykıralım... Sosyal medyada mesajlarımızı paylaşıp, cümle aleme, en başta da Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün muhteşem eserlerine sırtlarını dönenlere, 23 Nisan tarihe geçecek müthiş bir coşkuyla nasıl kutlanırmış gösterelim!..

UĞUR DÜNDAR’IN NOTU:

Yazıma esin kaynağı olan çalışması nedeniyle değerli beyin cerrahı, hocaların hocası Prof. Dr. Cengiz Kuday’a sonsuz teşekkürlerimle...