Siz, Türkiye’yi yönetenler...

Yıllardır terörle mücadele edilen bu ülkede, kolu bacağı kopmuş, bedeninin her yanına bomba parçaları saplanmış ağır yaralı bir askere sağlık hizmeti sunmanın, hele hele eski adıyla GATA’da (Gülhane Askeri Tıp Akademisi) doktor, hemşire veya personel olarak görev yapmanın ne anlama geldiğini bilir misiniz?..

★★★

Son bir umutla GATA’ya yetiştirilen ağır yaralı bir Mehmetçiğin ya da gencecik bir subay, astsubay veya uzman çavuşun son nefeslerini o askeri hemşirelerin kucaklarında verdiklerinden haberdar mısınız?..

★★★

Bir şehidin göz kapaklarını titreyen ellerle indirmenin, bir insanın ruhunda ne gibi depremler yaratacağını, rüyalarına girecek kadar acı izler bırakacağını, acaba hiç düşündünüz mü?..

★★★

Yatağa zor sığan heybetli Mehmetçiğin birazdan hayata veda edeceğini bilmenin kahredici ruh haline rağmen, gözlerinin içine  bakıp gülümseyerek “İyileşeceksin aslanım” demenin... Ya da gözyaşlarını saklayıp bir daha hiç yürüyemeyecek kahramana “Yürüyeceksin yiğidim yürüyeceksin, hatta birlikte koşacağız, yeter ki dayan ve iyileşeceğine inan” diyerek direnme gücü ve moral vermenin...

Şehit olan silah arkadaşının durumunu sorduğunda “Yaşıyor, o da seni soruyor” deyip, yaşama tutunmasını sağlayabilmenin...

Maaşla, parayla, pulla izah edilemeyecek görevler olduğunu hiç aklınızdan geçirdiniz mi?..

★★★

Göğsünü vatana siper eden kahraman bir subayın eşi doğum kliniğinde ilk çocuklarını dünyaya getirirken, kendisinin o sırada aynı hastanenin acil servisinde insanüstü çabalara karşın şehit düşmesinin, nöbetteki tüm sağlık personelinde onarılmaz travmalar yaratacağını birileri size hiç anlattı mı?..

★★★

Ağır yaralı bir Mehmetçiğe verilen kan torbaları tükendiğinde, saatlerdir çırpınmaktan bitap düşmüş olmasına aldırmadan “Benim aynı gruptaki kanım bu yiğide son damlasına kadar helal olsun” diyerek, kolunu uzatan doktor, hemşire veya hastabakıcıdaki vatan ve insan sevgisinin göz yaşartan boyutlarını hiç hayal ettiniz mi?..

★★★

Siz, günlerce uykusuz kaldıktan sonra nihayet derin bir uykuya dalmış bir doktor veya hemşirenin acil çağrıyla yatağından fırlayıp, yolda giyinmeye çalışarak, sanki huzur içinde deliksiz bir uyku çekmişçesine müthiş bir enerji ve azimle can kurtarmaya koşmasının, sözcüklerle ifade edilemeyecek kadar yüce bir davranış olduğu konusunda hiç kafa yordunuz mu?..

★★★

Mayın patlaması sonucunda ayağı bileğinden kopmuş bir Mehmetçiğe ilk müdahaleyi yapmanın, helikopterle getirildiği askeri hastanede bazen 10, bazen de 15 saat süren mikrocerrahi ameliyatlarıyla kopuk ayağı yerine yerleştirmenin ve ardından sabırla sürdürülen rehabilitasyon sürecinin sonunda onu eskisi gibi yürütebilmenin, çok özel uzmanlık gerektirdiği konusunda acaba bilgi sahibi olabildiniz mi?..

Bilmiyor olabileceğinizi düşünerek hemen bir örnek sunayım:

★★★

Yıl 1998...

Günlerden 14 Şubat...

Çanakkale Boğazı’ndan kopan rüzgar, uğultularla denizi kabartmaya, fırtına da “geliyorum” demeye başlayınca, devriye görevini yapan karakol gemisi TCG Koçhisar’ın komutanı, rotasını Bozcaada Limanı’na çeviriyor.

Mendireği bile aşıp, feribot iskelesi ve rıhtıma kadar ulaşan dev dalgalar, geminin ilk manevrada iskeleye yanaşmasını engelliyor.

Halatlar fora edilip, ikinci manevra yapılırken, güvertedeki personelden Astsubay Abdullah Eği, sol ayağını halat düğümüne kaptırıyor. O sırada gemi açıldığı, halat da hızla aktığından, gencecik subayın ayağı deliğe sıkışıp kopuyor!

★★★

Bundan sonra yaşananlar, soluk soluğa seyredilen gerilim filmlerini andırıyor.

Acılar içinde kıvranan Astsubay Eği’nin ayağının denize fırladığını gören gemi komutanı önce gözlerine inanamıyor. Ancak kendisini hemen toparlıyor ve sağlık personeline ilk müdahaleyi yaptırıyor.

Adadaki komando bölüğünün komutanı Yüzbaşı Deniz Atahan da Boğaz Komutanı Tuğamiral Yalçın Ertuna ile Çanakkale Deniz Hastanesi Baştabibi Albay Mennan Esener’i arayıp, kazayı ve hastanın durumunu rapor ediyor. Bu arada Güney Saha Deniz Komutanlığı’na da haber veriliyor. Baştabip Esener, yardım ekibine talimat verirken “Yaralıyı bize getirin ve kopan ayağı da bulmaya bakın... Eğer ayak dikime uygunsa, 6-7 saat içinde yerine bağlanabilir” diyor. Ayağın bulunması halinde yapılması gerekenleri söylemeyi de unutmuyor: “Naylona sarın, buz kutusunun içine koyun, ama ayak buz parçalarına doğrudan temas etmesin! Haydi göreyim sizi!..”

★★★

Bu arada ada halkı da işi gücü bırakıp, yardıma koşuyor. Çok geçmeden gönüllü dalgıçlar dondurucu soğukta peş peşe denize dalmaya başlıyorlar. Geminin manevraları sırasında deniz bulandığından, dalgıçların ilk bir saatlik arama çabaları başarısızlıkla sonuçlanıyor. Ümitlerin zayıflaması üzerine yaralı astsubay, ambulansla feribota bindiriliyor ve Çanakkale Deniz Hastanesi’ne gönderiliyor.

Ümitsizliğe kapılan dalgıçlar birer birer sudan çıkarlarken, en deneyimli dalgıç Kerim Kılavuz, gemi komutanının ısrarla işaret ettiği yere son bir dalış yapıyor. Ve mucize böyle başlıyor. Çünkü su üstüne çıktığında, bir ahtapotun kollarıyla sarmak üzere olduğu kopuk ayak, elinde duruyor...

★★★

Bunun üzerine adanın güzel insanlarından biri, buz kutusunu kaptığı gibi, motoruna atlıyor ve dalgaları yara yara kopuk ayakla karşıya geçiveriyor...

★★★

Yaralı astsubayla kopan ayağı, yaklaşık onar dakika arayla, Çanakkale Deniz Hastanesi’nin ameliyathanesine getiriliyor.

Albay Mennan Esener, müdahaleyi anlatırken “Yapacağımız uygulama sınırlıydı. Yaralının hayati durumunda büyük bir tehlike olmadığından, kanamayı durdurduk ve serumla, kopan ayağı steril hale getirdik. Ayrıca tetanos iğnesi yaptık” diyor ve ekliyor: “Asıl endişemiz, hastane bahçesine indirdiğimiz helikopterle ilgiliydi. Çünkü hava kararmaya başlamıştı. Helikopter, gece uçuşuna elverişli değildi. Oysa yaralının mutlaka birkaç saat içinde dikimin gerçekleşeceği GATA’nın Haydarpaşa Askeri Eğitim Hastanesi’ne gitmesi gerekiyordu...”

Mucize orada da devam ediyor. Geçmişte Olağanüstü Hal Bölgesi’nde görev yapan helikopter pilotu, İstanbul’a gidemeyeceğini, ancak yaralıyı Çorlu’ya kadar götürebileceğini söylüyor.

★★★

Sonrası... Evet sonrasında nefesler tutuluyor. Çorlu’dan ambulansla Haydarpaşa’daki hastaneye geçiliyor... Mikrocerrahi bölümündeki uzman ve deneyimli ameliyat ekibinin başarılı operasyonu tam yedi saat sürüyor... Bir ara kan stoku tükenince, askeri hemşirelerden biri kendi kolunu uzatarak “Kanım Abdullah kardeşime helâl olsun” diyor.

Ve... Uykusuz geçen gecenin sabahında gelen haber bitap durumdaki ekibe tonik etkisi yapıyor: “Hastanın ayağına kan akışı sağlandı! Yani yaralı, ileride ayağını kullanabilecek...”

★★★

Sevgili okurlarım,

Abdullah Eği süratle iyileşti. Hatta konuk ettiğimiz Arena stüdyosunda mucizede büyük payı olan Dalgıç Kerim Kılavuz’la karşılıklı futbol bile oynadılar!..

Sonra evlendi, mutlu yuvası, dünyaya gelen bebeğiyle şenlendi...

★★★

Bu yazıyı mutlu sonla noktalamayı çok isterdim. Ama ne yazık ki, mümkün değil. Zira olağanüstü gayret ve engin birikimleri sayesinde başarıyla yaptıkları ameliyatlarla Abdullah Eği örneğinde olduğu gibi, birçok yaralıyı ayağına, koluna ve sağlığına kavuşturan o günlerin askeri sağlık personeli çok mutsuz.

Çünkü  GATA’ları ellerinden alınmış durumda!..

★★★

Değerli ve başarılı olanları tenzih ederim ama yerlerine kimlerin getirildiklerini gördünüz!

Entarili başhekim yardımcıları...

Liyakat yerine tarikat tercihi, bakalım bize daha neler gösterecek?..