Önceki akşam Habertürk Tv’de, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nu izlediniz mi?

Programın sonunda bir kez daha inandım ki karşısına hangi iktidar yandaşını çıkarırlarsa çıkarsınlar, o mutlaka kazanır.

Çünkü müthiş bir “Q” faktörü var!

“Q” faktörünün ne olduğunu da hemen anlatayım:

★★★

İnsanın aklından geçenleri okuyacak bir cihaz, belki çok ileri bir tarihte üretilecek, belki de hiçbir zaman!..

Ama televizyon ekranı, buna en yakın buluş olma özelliğini insanlar yaşadıkça koruyacak!..

★★★

Bunu, kişisel tespit ve deneyimlerimden yola çıkarak değil, bilimsel verilere dayanarak söylüyorum:

Televizyonda konuşan bir kişinin bakışları, mimikleri ve ses tonu birleşerek, biz profesyonellerin “Q” faktörü dediğimiz özelliği oluşturur.

“Q” faktörü somut bir şey değildir, görülemez ama hissedilir.

★★★

Seyirciler ekran aracılığıyla bulundukları ortama konuk olan kişilerin gözlerinin içine bakarak, ses tonuna ve konuşma biçimine dikkat kesilerek, onun hakkında kanaat notu verirler.

Bir süre izledikten sonra “Bu kişi dürüst, içten, yapmacıksız, mert, zeki, bilgili vs.” derler ya da tam tersi bir kanıya sahip olarak; “Çok yapmacık, hiç de samimi değil, beni kandırmaya çalışıyor, içten pazarlıklı, mertlikten uzak, üstelik bomboş vs.” gibi yakıştırmalarda bulunurlar.

İşte “Q” faktörü tam da budur!..

★★★

“Q” faktörü zayıf olan bir kişi ağzıyla kuş tutsa seyirciden geçer not alamaz!..

“Q” faktörü yüksek olan ise -yanlış yapmadığı sürece- asla sınıfta kalmaz!..

★★★

Televizyon ekranında danışıklı dövüşler de gizlenemez. Diyelim ki bir tartışma öncesi taraflara sorular önceden verildi.

Ekran kısa sürede seyirciye yutturulmak istenilen bu mizanseni ifşa eder!

Çünkü kararlaştırılmış sorunun cevabı, seyircide müsamere seyrediyormuş gibi bir etki yaratır.

Bunu hissedince de hem torpil yapana, hem de kolayca cevaplayana “kırmızı kart” gösterir.

Enayi yerine koyulmayı asla affetmez!..

Kendisini avlamaya gideni o avlar!..

★★★

Tartışmalarda soru yöneltenler, taraf olmaya başlayıp “Q” faktörü yüksek bir kişiyi sürekli köşeye sıkıştırmaya çalıştıklarında, seyirci psikolojisi hemen saldırılanın, yani mağdurun yanında yer alır.

Bu nedenle ekran tartışmalarını “kızılarak seyredilen” saldıranlar değil, bilgi ve belgeyi sinirlenmeden, basit cümlelerle ama zekice paylaşanlar kazanır.

Hele bu paylaşımlar, alaya dönüşmeyen, zeka ürünü ince mizah örnekleriyle de desteklenirse, işte o tartışma hafızalara mıh gibi yerleşip kalır.

Aradan yıllar geçse bile “Lafı gediğine nasıl koymuştu ama denilerek” hatırlanır.

★★★

“Q” faktörü yüksek Ekrem İmamoğlu’nun kendisi vahim yanlışlar yapmadıkça, karşısındaki kim olursa olsun, bu tür tartışmaları hep kazanır.

Ona saldırarak yeneceklerini zannedenler ise “kızılarak seyredilenler” arasındaki yerlerini alır.