Dün, 68 kuşağının İzmir’deki yiğit temsilcilerinden, değerli gazeteci dostum Okan Yüksel’i aradım. Okan, hem dürüst bir kalem, hem de hayatın tüm zorluklarıyla mücadeleden asla vazgeçmeyen yılmaz bir savaşçı. Örneğin son 5 yılda 4 kez kanser ameliyatı geçirdi. Çevresindekilerin kendisinden ümit kestiği günlerde o, hasta yatağından dimdik doğrulup, etkinliklere koştu ve etkileyici ses tonuyla Nazım’dan (Hikmet) şiirler okudu. Şimdi de koronavirüs karantinası yaşadığı evinde boş durmuyor, muhteşem arşivini düzenliyor, yeni öyküler ve yaşam sevinciyle dopdolu şiirler yazıyor.

★★★

Sohbet sırasında, hepimizde karabasan etkisi yaratan virüs endişelerini bir an için unutturup, umutlara yelken açmamızı sağlayacak çok güzel bir öyküden söz etti.

Bakın ABD’li yazar-ressam James Thurber, hayal ürünü çok sayıda dünya savaşının ardından beliren bir çiçeğin yarattığı mucizevi etkiyi nasıl da güzel anlatmış:

★★★

“XII. Dünya Savaşı, herkesin bildiği gibi uygarlığın çöküşüne yol açtı.

Kentler, kasabalar, köyler yeryüzünden silindi.

Bütün korular, ormanlar yok edildi; bütün bahçeler, bütün sanat yapıtları da...

Erkekler, kadınlar, çocuklar, en alt düzeydeki hayvanlardan aşağı düzeye düştüler.

Köpekler, umutsuzluğa kapılıp, bırakıp gittiler efendilerini.

Kitaplar, tablolar ve müzik dünya yüzünden kalktı!..

İnsanlar hiçbir şey yapamadan kalakaldılar oturdukları yerde!

★★★

Yıllar yılları kovaladı.

Geride kalmış birkaç yaşlı general bile, son savaşın neyi çözmüş olduğunu unuttular!..

Delikanlılar, genç kızlar, şaşkın şaşkın bakmaktaydılar birbirlerine.

Çünkü sevgi de yok olmuştu yeryüzünden!..

★★★

Bir gün, hiç çiçek görmemiş bir kız, dünyada hâlâ yaşayabilen son çiçeğe rastladı.

Koşup öteki insanlara, onun ölmekte olduğunu söyledi.

Kendi başına dolaşıp duran bir delikanlıdan başkası kulak vermedi genç kızın söylediklerine.

Delikanlıyla genç kız bakıp büyüttüler ölmek üzere olan son çiçeği.

Bir gün arıyla bir sinek kuşu, çiçeğe uğradılar.

Çok geçmeden iki, sonra dört, sonra birçok çiçek göründü ortalıkta.

Korular, ormanlar yeniden boy attı.

Genç kız üst başıyla ilgilenmeye başladı bu arada.

Delikanlı ona dokunmanın hoş bir şey olduğunu keşfetti.

Sevgi böylece yeniden döndü dünyaya!..

★★★

Çocukları güçlü, sağlıklı büyüdüler, koşmayı, gülmeyi öğrendiler.

Köpekler, kaçtıkları yerlerden döndüler efendilerine.

Çok geçmeden herkes taş üstüne taş koymayı, evlerini yapmayı becerdi.

Kentler, kasabalar, köyler fışkırdı her yerde.

Şarkılar dünyayı sardı yeniden.

Halk ozanları, hokkabazlar, terziler, ayakkabıcılar, ressamlar, heykeltıraşlar, tekerlek yapıcıları ve askerler...

Teğmenler, yüzbaşılar, generaller ve ‘kurtarıcılar’!..

Kimileri yaşamak için bir yana, kimileri bir başka yana gitmişlerdi.

★★★

Çok geçmeden, vadide yaşayanlar tepede yaşamayı, tepedekiler de vadiyi özler oldular. ‘Kurtarıcılar’, hoşnutsuzluğu ateşleyip alevlendirdiler.

Öylesine bir savaş patladı ki bu kez, hiçbir şey kalmadı yeryüzünde!

Bir delikanlıyla, bir genç kız, bir de tek başına bir çiçekten başka!..”

★★★

Özetleyerek vermeye çalıştığım “Son Çiçek” öyküsünden yola çıkarak diyorum ki; bu satırları okurken şöyle bir düşünün!

Ülkemizi ve dünyamızı saran koronavirüs salgını nedeniyle yaşananları, virüsün pençesinde yitip gidenleri...

Eğer çiçeklerin tükenmesini...

Eğer sevdaların yok olmasını istemiyorsak...

Eğer dostlarımıza “kalbiniz gibi geçsin hayatınız” demek istiyorsak...

Artık ayağa kalkmak ve yürekliliğimizi yitirmemek gerekiyor.

Yaşamı anlamlı kılalım, mücadelenin, paylaşmanın dayanışmanın, sevginin gücünü anımsatalım birbirimize; bıkmadan!

“Son Çiçek” için ayağa kalkın!

“Biz bu hayata sonuna kadar yüksek sesle yaşamak için geldik!”

Unutmayın!..