Galatasaray’ın UEFA Avrupa Kupası Şampiyonu olduğu 2000 yılında, İstanbul’da oynanan Galatasaray-Leeds United yarı final maçı öncesi, Türk ve İngiliz holiganlar kavga etmiş ve iki United taraftarı bıçakla öldürülmüştü.

Galatasaray’ın 2-0 kazandığı maç sonrası, rövanş karşılaşmasını izlemek üzere, kalabalık bir gazeteci grubuyla Leeds’e gittik. Atmosfer çok gergindi. Bulvar gazeteleri, sansasyonel haberlerle büyük olayları tetikleyebilecek tahrikler peşindeydi.

★★★

Hiç unutmuyorum, Elland Road Stadyumu’nda oynanacak maçtan bir gün önce Ali Kırca’nın “Futbol Meydanı” programına katılarak, yeşil çimlerin holiganlığa ve vahşete değil, dostluk, barış ve kardeşliğe ev sahipliği yapması gerektiğini söylemiş, Türkiye”nin yaşanan acı olaydan duyduğu üzüntüyü dile getirmiştik.

Program öncesi buluştuğumuzda, meslektaşlardan biri, açlığımızı bastırabilmek için stadyumun karşısındaki  Peacock Pub’a gitmeyi önerdi. Bu düşüncemizi stadın kapısındaki polise açtığımızda endişeli bir ifadeyle ‘‘Siz bilirsiniz, ama bana kalırsa gitmeyin!’’ dedi. Anlaşılan polis, birahanedeki sarhoş fanatiklerin bizi taciz edebileceği endişesini taşıyordu.

Leeds United-Galatasaray rövanş maçı öncesinde. Nisan 2000...


Peacock’ın duvarlarını süsleyen ‘‘kızarmış tavuk ve lezzetli yemek’’ afişleri hepimizi polisten daha fazla etkilemiş olmalı ki, oybirliğiyle gitmeye karar verdik.

Pub’a sessizce girip, köşedeki bir masaya oturmamıza karşın, bakışlar hemen bize çevrildi.

Yemeğimizi söyledikten sonra, bir hayli içkili olduğu anlaşılan bar müşterileriyle konuşmaya başladık. Tümünün bakışları, sarı-lacivertli kravatımdaki siyah yas kurdelesine takılmıştı. Pantolonundaki lekelerden boyacı olduğu anlaşılan biri bu jestimizden çok etkilenmişti.

‘‘Acımıza ortak olduğunuz için teşekkür ederim. Holiganizm bizde de var, hem de en kötüsünden var! Bizim bu serserilere şunu anlatmamız lazım: Futbol sadece bir oyundur ve sahada oynanır. Futbolun oyun ve eğlence olduğunu bu insanlara anlatabilirsek, sanırım yaşadığımız acılar o zaman son bulur’’ dedi.

Peacock Pub’da yaklaşık bir saat süreyle oturup, ülke sorunlarını ve maçla ilgili düşüncelerimizi konuştuk.

Bu süre içinde birahanedeki fanatik Leeds’liler, en azından ikişer büyük birayı daha devirmişlerdi.

Ayrılırken kapıdan son çıkan kişi bendim. Dönüp arkama baktığımda, içerideki herkesin el salladığını gördüm.

Onlara ertesi akşam oynanacak maçtan sonra da ellerin kavga için değil, dostluk ve barış için kalkmasını dilediğimi söyledim.

Nitekim karşılaşma 2-2 berabere bitti ve hiçbir kötü olay yaşamadan yurda döndük.

★★★

Galatasaray finali Arsenal’le oynayıp, penaltı atışları sonucunda UEFA Avrupa Kupası’nı Türkiye’ye getiren ilk takım olarak tarihe geçti.

Leeds ise önce alt lig Championship’e, sonra da bir küme daha inerek Leauge One’a düştü.

Orada birkaç yıl mücadele verdikten sonra, tekrar Championship’e çıktı. Bu yıl büyük bir aksilik yaşanmazsa, yıllar sonra tekrar Premier Leauge’e yükselecekler.

★★★

Dibe vurdukları süreçte sayıları az da olsa bazı Leeds taraftarlarının sosyal medya hesaplarından Türkiye düşmanlığını körüklemeye çalıştıklarını görünce, “ARENA Genel Koordinatörü Mine Özbek kardeşimle oturup, kulüp başkanı Ken Bates”e özetle şu mektubu yazdık:

Sayın Bates,

Ben bir futbol tutkunuyum. Ülkemin tanınmış televizyon habercilerindenim. Koyu Fenerbahçeliyim. Kulübümde yöneticilik de yaptım. Bu mektubu size en başta ezeli rakibimiz Galatasaraylılar olmak üzere futbola gönül veren herkesin İstanbul’da yaşanan müessif olaydan duyduğu derin üzüntüyü ifade etmek için yazıyorum.

Türkiye, harikulade bir ülkedir. İnsanları da benzerine zor rastlanır ölçüde iyi kalpli konukseverdir. Hiç abartmadan söylüyorum; bizim insanlarımız yemez, misafirlerine yedirir!..

Gelin birlikte hareket edelim ve futbolun tüm renkleri birleştiren dostluk, barış ve sevgi platformunda buluşalım.

Bu büyük barışı gerçekleştirmek amacıyla, İstanbul’da hayatını kaybeden taraftarlarınızın ailelerinden dört kişiyi bir haftalığına Türkiye’de tatil yapmaya davet ediyorum. Uçak biletleri ve konaklama masraflarını ben üstleneceğim. Onlara güzel ülkemizin büyüleyici coğrafi ve tarihi zenginliklerini görmelerini, halkımızın konukseverliğine tanık olmalarını sağlayacağım.

Eminim onlar Leeds’e güzel duygularla dönüp dostluk elçisi olacaklar.

En iyi dileklerimle,

Uğur Dündar”

★★★

Maalesef Ken Bates “Ölenlerin yakınlarının seyahat edemeyecek kadar yaşlı oldukları” gerekçesiyle bu buluşmayı sağlayamadı.

★★★

Yıllar sonra bu olayı niçin yazdığıma gelince...

Yöneticilik yaptığım dönemde 2001’deki büyük ekonomik kriz sırasında on binlerce esnaf kepenklerini bir daha hiç açılmamak üzere indirmiş, yüz binlerce beyaz yakalı işlerini kaybetmiş, yığınlar işsizliğe mahkum olmuştu.

Onlar için hayata tutunacak tek dal, taraftarı oldukları takımların başarısıydı.

Bir yenilgi sonrası ufacık bir tahrikle önü alınamayacak kitlesel olayların çıkabilmesi an meselesiydi.

Bu nedenle basın sözcümüz emekli Koramiral Atilla Kıyat ile hep dostluktan, arkadaşlıktan, barış ve sevgiden söz ettik. Hiçbir kulübün yöneticisi, taraftarı ve oyuncularını rencide edecek sözler kullanmadık.

★★★

Bugün yine ekonomik kriz var.

Yalnız ve güzel ülkemizin iyi yönetilemediğini düşünen yığınlar çok gergin ve öfkeli.

Ufak bir kıvılcım, sorumsuzca sarf edilecek sözler, toplumsal olayları tetikleyebilir.

O nedenle, Türk futbolunu yönetenleri, kulüp ayrımı yapmaksızın uyaralım ve sorumsuzca davranıp düşmanlık tohumları ekmek yerine, tüm renkleri kucaklayacak dostluk söylemlerini benimsemeleri gerektiğini hatırlatalım.

Futbolun 11 kişiyle oynanan, basit ama tutku yaratan ve böylece milyonları etkileyen bir spor olduğunu asla unutmayalım!..