CHP Ankara Millet-vekili Murat Emir, AKP iktidarınca kapatılan Refik Saydam Hıfzısıhha Enstitüsü’nün yeniden açılması için bir yasa teklifi hazırladı. Yasa önerisini Meclis Başkanlığı’na sunarken yaptığı konuşmada; “Gelişmiş ülkeler, aşı için milyarlarca dolar harcıyor. Türkiye’de de aşı çalışmaları, geçmişte olduğu gibi üniversitelerle işbirliği içerisinde tek elden, güçlü bir finansal destek modeli ile yürütülmeli. Hıfzıssıhha tecrübesiyle kendi aşımızı kendimiz üretmeliyiz” dedi. Ayrıca, 1928 yılında kurulan, ancak 2011 yılında da kapatılan Refik Saydam Hıfzıssıhha Enstitüsü’nün geçmişte birçok aşıyı başarıyla ürettiğini de hatırlattı.

★★★

Milletvekili Emir çok haklı.

Zira stratejik öneme sahip bu kurumun kapatılmasıyla Türkiye’nin neler kaybettiğini, Refik Saydam Hıfzısıhha Enstitüsü’nün eski başkanlarından, Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Uzmanı, değerli bilim insanı Prof. Dr. Sedat Arıtürk, bakın nasıl anlatıyor:

★★★

“Büyük insan, Dr. Refik Saydam’ın kurmuş olduğu bu müessese, ilk yıllarında tifüs, kolera, tetanos hatta kuduz ve grip aşıları ile yılan, akrep serumları ve daha birçok serum çeşitlerinin üretimini sağlayarak, ülke ihtiyacını karşıladığı gibi, bir kısmını da yurt dışında ihtiyacı olan ülkelere ihraç etmiştir.

Bu çok önemli müessesede başkanlık yaptığım yıllarda, bugün hâlâ ithal edilen tüm aşıların ülkemizde üretilmesi konusunda oldukça ciddi ve kapsamlı bir rapor hazırlamıştım. Bunlar arasında polio (çocuk felci), kızamık, hepatit aşıları olmak üzere, birtakım biyolojik ürünlerin bünyemizde yapılması da yer almaktaydı.

Bu amaçla Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) ile temas kurarak Dr. Perkins başkanlığındaki bilim insanlarından oluşan bir heyetin müessesemize gelmesi sağlandı ve günlerce bizim uzmanlarımızla birlikte çalışılarak, yerli aşı üretimi konusunda gerekli bina, ortam, yöntemler ve cihazlarla deney hayvanları için uygun koşullar hazırlandı.

★★★

Orta Doğu Teknik Üniversitesi’nin bu konudaki olumlu görüşleri de alındı. Enstitümüzde görev yapan uzmanlarımız Kopenhag’daki Dünya Sağlık Örgütü’nde üç ay kadar eğitim gördüler ve üretim konusunda her şey hazır halde geldi.

Sağlık Bakanlığı aracılığı ile konu Resmi Gazete’de yayımlandı. Ama daha sonra yerli üretimin çok da fizibil (uygun) olmayacağı düşünülerek, aşı üretim projesi hayata geçirilmedi. Eğer bu aşıların üretimine başlanmış olsaydı, bilimselliğimiz kanıtlanacak ve ithalat için ödenen dövizler ülkemizde kalacaktı.

Dr. Refik Saydam’ın kurduğu bu müessesede çalışan kendi konularında uzmanlaşmış bilim insanları, her türlü bilimsel yeterliliğe sahiptiler. Nitekim o yıllarda Rusya’dan ithal ettiğimiz kızamık aşısının etkinliğini kaybettiğini, viroloji laboratuvarlarımızda çalışan değerli uzmanların tespit etmesi üzerine, aşıların iptalini sağlamıştık. Akabinde Rus Sağlık Bakan Yardımcısı, beraberindeki bilim insanlarıyla birlikte ülkemize geldiler ve onlar da bizim laboratuvarlarımızda aşılarla ilgili testler yaptılar. Sonuçta haklı olduğumuzu ifade ettiler ve bu aşıların yerine, yeni üretilen aşılardan tedarik olundu.

Eğer Dr. Refik Saydam Merkez Hıfzıssıhha Enstitüsü’nün bu önemi yeterince takdir görebilseydi, burada çalışan bilim insanlarının da bu örnekteki gibi, birçok aşıyı, hatta günün konusu olan koronavirüs aşısını da gerçekleştirilmeleri sürpriz olmayabilirdi. Bugün böylesine yararlı ve stratejik bir müessesenin kapanmış olması, herkes gibi beni de üzmektedir...”

★★★

AKP iktidarı “olmayanı ithal etme anlayışıyla” Refik Saydam’ı kapatmak yerine, aşı üretimindeki önem ve değerini görüp destek sağlamış olsaydı, belki de Türkiye, bugün başkalarının ürettiği aşıların denendiği ülke olmak yerine, aşıyı ilk üreten ve koronavirüse karşı toplumunun sağlığını en güçlü biçimde koruyan ülkelerden biri olacaktı...

Yazık, çok yazık!..