Türkiye’de sanayi, üretim ve ticaret denildiğinde akla gelen ilk isim olan merhum Vehbi Koç, hazırlayıp sunduğum “İşte Hayatınız” programında Cumhuriyet’in kalkınma mucizesini anlatırken şu çarpıcı anıyı paylaşmıştı:

“Devletimizin ilk resmi binalarını yapmaya başlamıştık. Ama mühendisler başta olmak üzere; demir, çimento, çivi, cam, tuğla, kiremit yani bir inşaatta gerekli olan her şey ithal ediliyordu!..”

Dayanamayıp sormuştum:

“Peki yerli bir şey yok muydu?”

“Vardı. İşçilerimiz!..”

★★★

Vehbi Koç’un anlattığı gibi, Atatürk ve arkadaşlarının işleri hiç de kolay değildi.

Zira savaşlar ve kötü yönetimin sonucu olan ekonomik sıkıntılar, devasa borç yükü ve kurumsallaşmış cehaletin çökerttiği imparatorluğun enkazından doğan genç Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni, yığınla sorun bekliyordu.

Örneğin tasarrufla sağlanan kaynaklarla başlatılacak kalkınma hamlesini destekleyip, gerektiğinde çeşitli alanlardaki sanayileşme hareketine kendi imkânlarıyla katılabilecek milli bir kuruluşa büyük ihtiyaç vardı. Bu amaçla bir bankanın kurulması zorunluydu.

★★★

Atatürk’ün baldızı Vecihe Hanım, bu fikrin doğuşunu bakın nasıl aktarıyor:

“Atatürk, İzmir’deki evimizin selamlık kısmında özel odasında çalışırdı. Bakanlarla bu çalışma odasında görüşürdü. Celal (Bayar) Bey de sık çağırdığı bakanlarındandı. Gene böyle bir gün, Celal Bey önce Atatürk ile onun çalışma odasında görüştü, sonra da bizim yanımıza geldi. Biz; Latife ablam, ben ve babam, selamlık bölümünde oturuyorduk. Babam ile Celal Bey arasında, Atatürk’ün 250 bin lirasının nasıl değerlendirilmesi gerektiği üzerinde konuşuldu. Babam ihracat ve ithalatın yabancılar tarafından yapıldığını hatırlatarak bu işleri üstlenecek bir Türk şirketinin kurulmasını önerdi. Celal Bey de bankacılık işlerinin yabancılar elinde olduğunu hatırlatarak, milli bir banka kurulmasının daha yararlı olacağını söyledi. Sonunda da görüş birliğine vardılar. Bugün gibi aklımda; güzel bir akşamüstü idi. Daha sonra Atatürk de çalışma odasından çıkıp aramıza katıldı...”

★★★

Cumhuriyet döneminin ilk ulusal bankası olan Türkiye İş Bankası’nın kuruluş fikri işte böyle doğmuştu. Nitekim Atatürk’ün direktifleri ve İzmir Birinci İktisat Kongresi’nde alınan kararlar doğrultusunda 26 Ağustos 1924 tarihinde kuruldu. Genel Müdür Celal Bayar’ın liderliğinde 2 şube ve 37 personel ile hizmete başladı. Bankanın 1 milyon TL olan nominal sermayesinin 250 bin TL’lik bölümü, bizzat Atatürk tarafından karşılandı. Geri kalan bölüm binbir güçlükle toplandı.



9 Eylül 1924 günü, İzmir’de şenlik vardı. Çünkü o gün hem kurtuluş kutlanıyor, hem de bankanın İstasyon Caddesi’ndeki ilk şubesinin açılışı yapılıyordu. Törene devlet erkanı, hükümet üyeleri, mebuslar, kordiplomatik ile Ankara eşraf ve tüccarı davetliydi. Davetli sayısı 150’yi bulduğundan ve bu kadar kişiyi alacak salon olmadığından, konuklar gruplar halinde ağırlanıyordu.

Törende dağıtılan limonata ve pastaların tutarı 120 lirayı buluyordu!..

★★★

Yazımızdaki “kumbara” fotoğrafının öyküsüne gelince:

Fotoğrafını gördüğünüz o kumbara, bizim kuşağın çocukluk efsanelerinden olduğu kadar, en büyük sevinçlerimizin de kaynağıydı.

Çünkü kilidi açıldığında şakırtılarla dökülen bozuk paralar, tasarrufun hayatımızdaki önemini ve değerini anlatır, ayrıca çocuklara İş Bankası sevgisini aşılardı.

Nüfus cüzdanında “ekmek karnesi verilmiştir” damgası bulunan, okullarına yamalı giysiler ve pençe yapılmış kunduralarla giden yaşıtlarım, bu sözlerle demek istediğimi çok iyi anlarlar...

★★★

O nedenle İş Bankası sadece bir banka olmadığı gibi, Cumhuriyet’in ilk 10 yılındaki eşsiz kalkınma hamlesi ile bütünleşen “yerli ve milli” bir anıt kurumdur!..

Kurucusu Atatürk, simgesi de bu kumbaradır.

İşler sarpa sardığında, iç ve dış politikalardaki yanlışların ürünü olan sorunlar içinden çıkılmaz hal aldığında, siyasi iktidarın gündemi değiştirmek için kullanabileceği sıradan bir finans kurumu hiç değildir.

Çünkü İş Bankası, “yerli ve milli” özelliğinin yanı sıra, her şeyimizi borçlu olduğumuz “Kurtuluş ve Kuruluş” demektir, “Laik, Demokratik Cumhuriyet” demektir.

Türkiye İş Bankası’na el atmak, Atatürk’ün vasiyetine ve mirasına el atmaktır!.. Hukuku yok saymaktır!..