Tüm öngörüleri doğru çıkan emekli Büyükelçi Şükrü Elekdağ’dan Libya krizi konusunda çarpıcı yorumlar


Şükrü Elekdağ, başlıktaki tespiti yaptı ve ekledi: “Ankara askeri restleşmeden kesinlikle kaçınmalıdır Böyle bir girişimin Türkiye’ye hem askeri, hem ekonomik bakımdan çok ağır bir bedel ödeteceği açık


Sevgili okurlarım,

Libya’daki kriz nedeniyle Ankara- Kahire hattında tehlikeli bir gerilim hüküm sürüyor. Mısır’ın kırmızı çizgi olarak ilan ettiği Sirte ve Jufra kentlerine Türkiye tarafından desteklenen Trablus merkezli Ulusal Mutabakat Hükümeti (UMH) birlikleri karşı askeri harekat için yığınak yapıyor. Bu durumda, UMH planladığı taarruzu gerçekleştirir, Mısır da geri adım atmazsa Türkiye ile Mısır arasında sıcak çatışma ihtimali ortaya çıkıyor.

Tüm öngörüleri gerçekleşen emekli Büyükelçi Şükrü Elekdağ ile bugünkü söyleşimizde, ülkemizin çıkarları açısından kritik ve karmaşık jeopolitik sorunlara yol açacak bu durumla ilgili muhtemel gelişmeleri değerlendireceğiz.

★★★

UĞUR DÜNDAR (U.D.): Söyleşimize Libya’daki son askeri ve siyasi durumun analiziyle başlayalım Sayın Elekdağ.

ŞÜKRÜ ELEKDAĞ (Ş.E.): UMH ordusu, Trablus’u kuşatan Hafter birliklerini ezici bir yenilgiye uğrattıktan sonra, onların peşine düştü ve Trablus’un 450 km. doğusundaki Sirte kenti yakınındaki Vişke’yi 6 Haziran’da ele geçirdi. Buradan Sirte’ye karşı üç koldan taarruza başlayan UMH ordusu, kentin batı girişine ulaştıysa da bu noktada operasyon tıkandı. Bunun nedeni, Trablus’tan uzaklaşan UMH ordusunun hava savunma sisteminin sağladığı şemsiye dışında kalması ve Hafter birliklerini destekleyen SİHA’ların (Silahlı İnsansız Hava Araçları) yoğun bombardımanına maruz kalarak ciddi kayıplar vermesiydi. Halen cephenin iki tarafında bundan sonraki muharebeler için yığınak ve hazırlık yapılıyor. Sirte ve güneyindeki Jufra çevresindeki arazi bilardo masası gibi dümdüz. Dağ ve orman yok. Bu nedenle de kara unsurları hava saldırılarına karşı “sittingduck” (kolay av) konumunda. Yani tamamen korunaksız. UMH ordusunun yeni bir harekata başlamadan önce kendisine hava savunması ve hava üstünlüğü sağlayacak önlemleri mutlaka alması zorunlu.

(U.D.): Mısır’ın müdahalesi durumunda bu önlemlerin alınması zorlaşır mı?

MISIR, RUSYA, FRANSA’NIN KIRMIZI ÇİZGİLERİ ORTAK

(Ş.E.): Mısır’ın müdahalesi hem savaş, hem de siyasi koşulları temelden etkiler. 20 Haziran’da Sisi, Sirte ve Jufra’nın saldırıya uğramasının Mısır ulusal güvenliği açısından kırmızı çizgiyi oluşturduğunu ve böyle bir saldırı halinde Birleşmiş Milletler (BM) şartının Mısır’a batı sınırlarını koruma hakkı sağladığını açıklamış ve ordusuna savaşa hazır olun talimatını vermişti. Tobruk Parlamentosu Başkanı Akila Salih de 24 Haziran’da Sirte’nin saldırıya uğraması halinde, buna karşı koymak için Mısır’ın askeri müdahalesini talep edeceklerini belirtmişti. UMH’nin Sisi’ye cevabı ise “Sirte ve Jufra’yı almadan, masaya oturmayacağız” şeklinde oldu. UMF, Hafter’in BM aracılığıyla imzalanan Aralık 2015 tarihli barış anlaşması hükümlerine uymasını ve kuvvetlerini anlaşmayla çizilmiş olan sınırlara çekmesini istiyor. Bunun anlamı; Hafter birliklerinin Sirte, Jufra ve Fizan’dan geri çekilmesi demek. Anımsayacaksınız, Cumhurbaşkanı Erdoğan, Trablus kuşatmasının kırılmasından sonra “Bundan böyle Trablus yönetimin hedefi Sirte ve Jufra’yı ele geçirmek olacak” demişti.

(U.D.): Ankara, Mısır’ın kırmızı çizgilerini ciddiye almış görünmüyor...

(Ş.E.): Evet, Ankara Sisi’yi hafife alıyor... Bu tutumu  gayet hatalı buluyorum!.. Çünkü Sirte ve Jufra, gerçekte Rusya’nın da kırmızı çizgilerini oluşturuyor. Rusya Dışişleri Bakanı Lavrov’la Savunma Bakanı Şoygu’nun, Türk mevkidaşlarıyla Libya’daki durumu görüşmek üzere planlanan İstanbul toplantısının sürpriz şekilde iptal nedeni, Moskova’nın UMH’nin Sirte ve Jufra operasyonlarına karşı çıkmasından ve bu talebin Ankara tarafından reddedilmesinden ileri gelmişti.

RUSYA’NIN İHTİRASLI STRATEJİK PLANLARI VAR

(U.D.): Rusya’nın Jufra’ya özel önem atfetmesi, orada Wagner paralı askerleri ile MiG-29 ve Su-24 uçaklarının konuşlanmasından mı kaynaklanıyor?

(Ş.E.): Rusya’nın Libya’ya yönelik ihtiraslı (tutkulu ve kapsamlı)  stratejik planları var. Rusya, Tobruk yönetimiyle anlaşarak Jufra’yı hava üssü, Sirte’yi de deniz üssü olarak kullanmayı tasarlıyor. 

(U.D.): Peki, Türkiye ne yapacak? Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın açıklaması doğrultusunda UMH’ni Sirte ve Jufra’yı ele geçirmeye teşvik ederek, Mısır’la ve onu destekleyen Rusya, Suudi Arabistan ve BAE ile çatışacak mı?

TÜRKİYE VE MISIR’IN ASKERİ GÜÇLERİ BİRBİRİNE YAKIN

(Ş.E.): “Global Firepower Index-2020” yılı verilerine göre Mısır, dünyanın en güçlü orduları arasında 9. sırada, Türkiye ise 11. sırada yer alıyor. Bu kuruluş değerlendirmelerini yaparken, silahların yaşını, kalitesini, ülkenin silah üretim ve sanayi kapasitesini, incelenen ordunun eğitim, savaş deneyim ve moral gücünü dikkate almıyor. Bu bakımdan yaptığı sıralama tartışmalı olabilir. Fakat yine de hazırladığı endeks, ülkelerin envanterlerindeki silahlar hakkında açık bir fikir veriyor. Nitekim endekse göre, 920 bin kişilik Mısır ordusu 215’i savaş uçağı ve 81’i helikopter olmak üzere bin uçağa, 4 bin 295 tanka, 11 bin 700 zırhlı araca ve bin 100 roketatara sahip... Yabana atılmayacak bir deniz gücü de olan Mısır’ın envanterinde Fransız yapımı Mistral tipi iki helikopter gemisi de bulunuyor. 2020’de Türkiye’nin savunma bütçesinin 19 milyar dolar, Mısır’ın ise 11milyar dolar olduğunu da kaydedelim. Endeks verilerine bakılırsa, Mısır’ın salt silah gücü bakımından Türkiye’nin arkasında olmadığı anlaşılıyor. Mısır’la sınırdaş olsaydık, ulusal çıkarlarımızın gerektirdiği bir durumda bir savaşı hiç tereddütsüz göze alabilirdik. Ancak, Anadolu’dan bin kilometre uzaklıkta bulunan bir coğrafyada sahip olduğumuz askeri imkan ve kabiliyetlerle Mısır ve müttefikleriyle savaşmaya karar vermenin büyük yanlışlık ve basiretsizlik olacağını söylemek için strateji dehası olmaya gerek yok. Böyle bir girişimin Türkiye’ye hem askeri, hem de ekonomik bakımdan çok ağır bir bedel ödeteceği açıktır...

(U.D.): NATO ve ABD, bir ara Türkiye’nin yanında yer aldıkları izlenimi yaratan girişimlerde bulunmuşlardı.

ZOR DURUMDAKİ TRUMP’IN SÖZLERİNE GÜVENMEK BÜYÜK İHTİYATSIZLIK OLUR

(Ş.E.): NATO Genel Sekteri, UMH Başbakanı Sarrac ile görüşerek talep halinde yardım edeceklerini söylemiş, bilahare Erdoğan’a da aynı yolda ifadelerde bulunmuştu. Ancak, Makron’un tutumu nedeniyle halen Libya konusunda NATO içinde çatlak oluşmuş bulunuyor. Diğer taraftan, Erdoğan’la Trump kurulacak üst düzey bir ortak çalışma grubunun, iki ülkenin Libya konusundaki iş birliğinin çerçevesini çizmesi hususunda mutabık kalmışlardı. Ancak bu gruptan ses seda çıkmadı. ABD şu sıralarda şiddetli bir türbülanstan geçiyor, her şey altüst olmuş durumda. İşsizliğin tavan yaptığı ülkede bir çok şehirde asayiş de korunamıyor. TV konuşmalarında çaresiz ve şaşkın bir görünüm veren Trump liderlik sergileyemiyor. Seçim kampanyası da umut verici şekilde gelişmiyor. Anketler Biden’ın 14 puan ileride olduğunu gösteriyor. Bu durumda Trump’ın sözüne ve desteğine güvenmek büyük ihtiyatsızlık olur.

(U.D.): Makron’un Türkiye’ye karşı sergilediği saldırgan ve düşmanca tutumunu nasıl izah ediyorsunuz?

(Ş.E.): Makron, Türkiye’nin Libya’daki başarılı operasyonları ile şimdiden askeri ve siyasi açılardan güçlü bir devlet imajı yansıtarak Tunus ve Cezayir’i etkilediğini gözlemliyor ve Türkiye’nin Vadiye’de hava, Misrata’da ise deniz üssü kurmasının Kuzey Afrika’nın stratejik mimarisini değiştireceğini, Sahra’da da diplomatik ve ekonomik gücünü hissettireceğini ve bu durumun kaçınılmaz olarak Fransa’nın bölgedeki nüfuzunu zayıflatarak çıkarlarına zarar vereceğini hesaplıyor. Bu durumdan derin endişe duyuyor. Yani, Sirte ve Jufra onun da kırmızı çizgisi...

(U.D.): Mısır’ın ciddi sorunları var. Etiyopya, Mısır’ın can damarı Nil Nehri sularında kısıntılara yol açacak Renaissance Barajı’nı Mısır’ın tüm itirazlarına rağmen inşa ediyor. Mısır, Sina’da İslam terörizmiyle baş edemiyor. En önemlisi Mısır’ın ekonomisi perişan durumda. Bu koşullarda Sisi, Libya’da bir maceraya girişmek ister mi?

SİSİ, İHVANCILARIN BAŞARILI OLMASINI ASLA İSTEMEZ

(Ş.E.): Sirte ve Jufra’ya girdiği takdirde Libya’nın enerji zenginliğinin ve ticaretinin yüzde 60’ını ve çok önemli bir stratejik bölgesini eline geçirecek olan UMH, ülkenin tümü üzerinde hakimiyet kuracak bir konuma gelmiş olacak. Sisi açısından Müslüman Kardeşler ağırlıklı UMH’nin Libya’nın tümüne hakim olması Mısır için beka sorunu yaratacak. Zira Sisi, iktidarına ve kendi hayatına karşı öncelikli tehdidin, darbeyle devirdiği Mursi’nin sütre gerisine çekilmiş İhvancı taraftarlarından kaynaklandığı kanısında. Sisi’nin endişesi, kendi ülkesinde katliamla tasfiye ettiği Müslüman Kardeşler hareketinin, Libya’daki İhvancı UMH’nden yardım alarak yeniden bir siyasi varlık olarak ortaya çıkması. Bu nedenle UMH’nin Sirte ve Jufra’yı ele geçirmesine göz yumması beklenmemeli.

Emekli Büyükelçi Şükrü Elekdağ, Libya’daki gelişmeleri Uğur Dündar’a değerlendirdi.

Türkiye diplomatik yollarla Libya’da bütünlüğü korumalı


(U.D.): Yaptığınız analizin ışığında ne gibi önerilerde bulunacaksınız?

(Ş.E.): Önerilerim özetle şunlar: Ankara askeri restleşmeden kesinlikle kaçınmalı. Zira savaş, Türkiye açısından askeri ve siyasi alanlarda felaket sonuçlar doğurur. Halen Türkiye’nin Trablus’taki konumu sağlamdır ve Türkiye’yi buradan sökmek zordur. Ancak, Sirte önünde askeri bir yenilgi Türkiye’nin Trablus’taki konumunu da zafiyete uğratır. Yenilginin bir sonucu da Libya’nın Trablus ve Tobruk diye ikiye bölünmesinin tesciline yol açacak olmasıdır. Bu da Türkiye’nin aleyhine olur. Zira Trablus yönetimi ile deniz yetki alanları konusundaki sınırlandırma anlaşmasını geçerli kılacak olan arazi, Tobruk bölgesindeki Bingazi sahil kuşağında. Ayrıca, Türkiye’nin yenilgisinin, Rusya’nın, Yunanistan’ın, Güney Kıbrıs’ın ve Fransa’nın işine yarayacağı ve bu ülkelerin bu durumu ülkemiz aleyhine istismar edecekleri dikkate alınmalı. Bu durumda Ankara’nın politikası diplomatik yollardan Libya’nın bütünlüğü için çalışmak olmalı. Ankara bu alandaki çalışmalarını, Türkiye’nin Libya’daki mevcudiyetine Rusya’nın etkisini sınırlandırması açısından olumlu bakan NATO ve AB ülkeleriyle -örneğin AB’nin yeni dönem başkanı Almanya- iş birliği çerçevesinde yürütebilir. Bu kapsamda Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Libya’ya asker gönderilmesinin nedeni olarak yaptığı şu açıklamayı anımsatmakta yarar görüyorum: “Amacımız, Libya’da güç dengesini sağlamak, Trablus Hükümeti’ni Hafter’in saldırılarından korumak ve Hafter’i müzakere masasına oturtmaktır...”