Bugün tam 65 gün oldu. Baharın müjdecisi güzel havaların demir parmaklıklı penceremden kısıtlı şekilde girdiği koca bir 65 gün. Kimine göre çok kısa zaman, kimine göre çok uzun...

Nazım Hikmet’in de dediği gibi; “Güneşe sorsan umursamayacak zaman ama kaleme sorsan bir ömür!..”

Ben ise oğlum, kızım, karım, ailemden ayrı geçen her günü bir ömür olarak nitelendirdiğim bir süre olarak değerlendiriyorum.

★★★

Tüm iddianameyi defalarca okudum. Adeta hatmettim.

İddianameyi hazırlayanlar tamamı niyet okuyarak herhangi bir delil sunmadan “case officer” kelimesini baz alarak MİT personelini ifşa ettiğimi iddia etmiş. Tahliye edilmeme sebebi olarak ise delilleri karartma, kaçma şüphesi görülmüş. Elbet mahkemede bunları çürüteceğim. Ben “case officer” kelimesinin ne olduğunu bilmiyordum. Sorduğum kişi saha elemanı yani meslek memuru olduğunu söylemişti.  

★★★

Ancak bu süreçte artık her şeye şüphe ile bakmaya başladım. Söylememin bir sakınca olup olmadığını bilmiyorum.

Ne tuhaf değil mi?

Suçsuz olduğumu, yapmadığım bir şey ispatlamak zorundayım. Elbet bu süreç bitecek suçsuzluğum ortaya çıkacak. Buna tüm kalbim ile inanıyor ve 24 Haziran’ı iple çekiyorum. Umarım yapılan hatanın farkına varılır ve yeniden kara kızımın, eşimin, oğlumun, ailemin yanına dönebilirim.

★★★

İddianameye baktığımda hakkımda hiçbir delil sunulmadığını görüyorum. Sundukları tek delil Sputnik’te kitabım hakkında Ahu Özyurt ile yaptığım radyo röportajı.

Dezenformasyon çalışması olarak da 5. Sulh Ceza Mahkemesinin verdiği tartışmalı kararı göstermişler. Ne bir telefon kaydı, ne sanıklar ile aramızda bir telefon konuşması, bir yazışma hiçbir şey yok.

HTS kayıtlarını daha görmedim. Orada da bir şey yok. Bırakın bir ayı, 12 ay geriye gitseler yine bir sonuç çıkaramazlar. Olmayan bir şey ortaya çıkmaz çünkü.

2008 yılına kadar gazeteciler katlediyorlardı. Üzerlerine kurşun, bomba yağdırıp katlediyorlardı. 2008 yılından sonra ise üzerlerine yalan, iftira, kumpas yağdırıp, cezaevinde beton dökmeye başladılar.

★★★

Türk milleti elbet silkelenecek, adeta küllerinden yeniden doğacaktır. Atatürk rozetçileri, bayrak milliyetçileri gerçek Türk milliyetçilerinin yanında yer alacak ve şanlı Türk tarihi aslına rücu edecektir. Mustafa Kemal Atatürk ve Kemalist devrimleri ilerici aydınlar tarafından savunulmaya devam edecektir. Kimsenin kuşkusu olmasın...  “

★★★

Değerli meslektaşım Murat Ağırel bu satırları tutukluluğunun 65’nci gününde, gazetesi Yeniçağ için kaleme almıştı. Üzerinden bir ayı aşkın süre geçti ve zindandaki gün sayısı 102’ye ulaştı.

Nihayet bugün hakim karşısına çıkıyorlar.

Murat’ın dediği gibi “Zaten yapmadığı bir şeyi yapmadığını ispatlayabilmek” gerçekten çok zor!..

Çünkü yapılmış bir şey yok!..

★★★

O nedenle bugünkü duruşmada tahliyelerini ümit ediyor, ona ve aynı dosyadan yargılandıkları Oda TV ekibinden değerli gazeteciler Barış Pehlivan, Barış Terkoğlu ve Hülya Kılınç’a, İzmir’den kucak dolusu sevgilerimi gönderiyorum.  Sincan’da yatan mangal yürekli gazeteci Müyesser Yıldız ile gazetecilik faaliyeti nedeniyle cezaevinde bulunan herkesin bir an önce özgürlüklerine kavuşmalarını diliyorum.