Sonsuza akıp giden zamanın bizim için unutulmaz günlerinden Atatürk’ümüzün adını koyduğu Bayramımızın 100. yılını kutlamanın bilinci, onuru ve kıvancıyla mutlu ve coşkulu olmanın tadını tam çıkarmamızı engelleyen güncel durumlar ve sorunlar yaşamaktayız. Siyasal ayrımcılıkların yarattığı gölgelerin ortamında, Atatürk’ün “23 Nisan, Türkiye millî tarihinin başlangıç ve dönüm noktasıdır. Bütün bir düşman dünyasına karşı ayağa kalkan Türk Halkı’ nın Büyük Millet Meclisi’ni kurmak hususunda gösterdiği harikayı ifade eder” sözünü asla gözardı edemeyiz ve unutamayız. Ulus kaynağına ve değerine, yönetim yetki ve görevine, yükümlü ve sorumlularla tüm görevlilerin cumhuriyet bağlamındaki birlikteliğine değinen bu güzel sözler, hepimize ışık tutan ilkelerdir.

Cumhuriyet bir aydınlanma ve kültür devrimi, bir yeniden doğuş, çağdaş yapılanma, ulusal kurumlaşma, gerçek bir halk demokrasisi ve tam eşitlikçi yurttaşlar düzenidir. Aklın özgürlüğü temelinde, bilgi ve bilimin öncülüğünde, eğitim ve sanatla yükseliştir. Atatürk’ün “Cumhuriyetin temeli kültürdür” sözü bu gerçeğin yinelenmesidir. Türk gençlerine ATATÜRK’ ün emaneti olan bu kurumu, sonsuza değin bağımsız yaşatmak görevi, yaşama değer katan bir yükümlülüktür. Bu ortak ve çoğulcu siyasal yönetim, gençlerimizin yetişmesinde özen gösterecekleri bir yaşam kurumudur. Hukuk dışılığa, diktaya, gelişigüzelliğe karşı tam bir güvence olan cumhuriyet kurumu kişiselliği değil, ulusallığı amaçlar ve bu düzenin adıdır. Yine Atatürk’ümüzün “Kimsesizlerin kimsesi” nitelemesiyle önemine değindiği cumhuriyet, TBMM’ nin varlık ve geçerlik koşuludur.

Günümüzde amacı ve nitelikleriyle oynanıyor olsa da ancak ad ve sözde biçim olarak kaldığını gösteren olumsuzluklar yaşansa da savunan ve koruyan yurtseverlerin duyarlığıyla asla yıkımı görülmeyecektir. Mustafa Kemal’in, 1919’da Yıldırım Orduları Komutanlığı’nı bırakıp İstanbul’a dönerken Adana Valisi Nâzım Bey’e, Adana’da söylediği, Sivas Kongresi döneminde Mazhar Müfit Kansu’ya not ettirdiği “cumhuriyet” O’nun ve TBMM’ nin en büyük eseridir.

Şimdilerde cumhuriyetin niteliğine, felsefesine ve amacına aykırı bir yapıya dönüşme çabaları ve çalışmaları, TBMM’yi büyük ölçüde öteleyen biçimde sürerken, rejimin sağlığı ve geleceği için hepimize büyük görevler düşmektedir. Partizanlığın, ayrımcılık ve karşıtlığı kin durumuna getiren sakıncalı anlayışının ve buna bağlı uygulamaların neden olduğu kötülükler unutulmamalı, bu tür eylemlere olanak tanınmamalıdır. Demokrasinin çağdaş bir yönetim biçimi olduğu gerçeği her konuda, her zaman anımsanmalıdır. Yinelemekte yarar var, eşitlikçi, kaynaştırıcı, ilerici ve adaletli bir düzen olan demokrasiyi kimi eksiklik ve aksaklıklarına karşın korumak, güçlendirmek ve yaşatmak kendini yurttaş bilen her bireyin asıl sorumluluğudur.

Siyasal düzenlerin (rejimlerin) adı değil, niteliği önemlidir. Baskıcı düzenlerin hiçbirinde “Diktatörlük” adı geçmiyor. Kişiselliğe ya da belli topluluğa dayalı yönetimlerin çoğulcu düzenlerle adlarından başka ilgisi yoktur. İçeriği dışlayan bir düzenin adıyla tanınmasının geçerliği tartışılır. Cumhuriyet ulusal bir siyasal yapıdır. Siyasal bağlamda bir yaşam ışığıdır.