İnsanlık yaşamının en önemli oluşumlarından birisi devlet yapısıdır. Kurumlaşmanın ileri bir aşaması olan bu gelişme, kişisellikle gelişigüzellikten kurallarla oluşma ve yönetime uzanan bir çizgi izlemiştir. Güç yerine kural, görüş yerine adalet yükselişi insanlığa pahalıya mal olmuştur. Tarihsel gelişmeler siyasette uygarlığın, yönetimde insanlığın kanlı ve acılı evrelerinin unutulmaz tablolarını ibret kanıtları olarak bilgiye sunmaktadır. Devletleşmenin, kişi ve aile yönetiminden, bakıcı düzenlerden demokrasiye geçmenin bedelini insanlık çok ağır biçimde ödemiştir. Tüm bu kanlı ve kara geçişlere karşın bugün yaşamakta olduğumuz düzenin gerçek bir demokrasiye dönüştüğünü kimse içtenlikle savunamaz.

Nitelik, içerikten belli olur. Adı krallık olan demokrasiler (Avrupa’da olduğu gibi), adı cumhuriyet olan diktatörlükleri (Güney Amerika ve Afrika ile Asya’da olduğu gibi) yapının geçerliğinde adın ve biçimin önemli olmadığının kanıtlarıdır. Ulus olarak bizim yaşadığımız yönetimlerin çağdaşı olan CUMHURİYET, Kurtuluş Savaşı’nı kazanan ordularımızın Başkomutanı’yla arkadaşlarının değeri ölçülemez armağanıdır. Kurtuluşu izleyen kuruluş sürecinde yoksunluklara, savaş yıkımlarına ve olanaksızlıklara karşın saygın ve güçlü bir devleti oluşturmak çok büyük bir başarıdır. 1950 seçimleriyle başlayan demokrasi dönemi, yöneticilerin yapıları ve yanlışları nedeniyle özleneni getirememiş, yetkileri ve görevi kötüye kullanmalar sonucu geçirilen siyasal tehlikeli ve güç durumlar (bâdire) yakınmalara neden olmuştur. Günümüzdeki tek kişilik yönetim biçimi de diktanın makyajlısıdır. Adıyla içeriğinin çelişkisi uygulamalarla sırıtan durum, baskıcı ağırlığın belirtisidir. Hukuksuzluğun yaygın olması “hukuk devleti” adının gerçeği yansıtmadığını göstermektedir. Kişisel tutum, kişisel ağırlık ve öncelik, aşırı yetki ve partizanlık hukukla bağdaşmaz. Gerçek hukuk devleti, gerçek demokrasinin varlığıdır. Hukuk, demokratik bir devletin kan damarıdır. Devlet, hukukla işleyen, çalışan siyasal bir kurumdur, yapıdır.

Gerçek yönetimin saptanması için adının ve biçiminin koşul olması gerekmez. Adı değil yapısı ve yaşam biçimi önemlidir. Düzenlemeler, yöneticilerin belirlenmesi, yetkilerle görevler ve halkın katılımı, düzenin niteliğini ortaya koyar. Yukarda değindiğimiz gibi “Krallık” adına karşın demokrasiyi günümüzde en iyi yaşayan ulusların durumu gerçeği yansıtır. Hukuk sözcüğüne ve bu sözcüğün devlet adında kullanılmasına değil, ne ölçüde yaşama geçtiğine bakmak gerekir.

Hukuk, kişisel ve toplumsal yaşamın sağlık ve güvenliğini koruyarak adaletli düzenin sürekliliğini sağlayan kurallar bütünüdür. Yaşam güvencesi, yaşam mutluluğu ve ulusal birlikle barışın kan damarıdır. Siyasal tutkular ve partizanlıkla, aldatmalarla, demokrasiyi kötüye kullanıp sömürerek, siyasal bir yalan olarak yineleyerek kimse kimseyi kandıramaz. Hukuku içselleştirmemiş bir devlet ve devlet yöneticisi toplumu bir süre, kendini her zaman kandırır, sonunda bedelini öder. Hukuk toplumsal yaşamın hiç batmayan güneşidir. Adaleti vererek toplumu mutlu kılan hukukun önemini ve değerini hukuku kötüye kullananlarla, kötü siyasetçiler dışında kimse yadsıyamaz. Adaletsiz yönetim “Hukuk devleti” adını kullanarak geçersizliğini sürdürür ama egemen kılamaz. Adaletsiz Adalet Bakanlığı olamaz. Adaletsiz yaşanmaz.