Ulusal yaşamın, toplumsal barışın güneşi sayılan demokrasi, siyasal aydınlığın kaynağıdır, dayanağıdır. Demokrasiyi biçimsel bir yönetim düzeni sayarak sınırlamak onun amacına ve işlevine uzaklık olduğu gibi değerini de yadsımaktır. Demokrasi, her şeyden önce çağdaş bir yaşam biçimidir. Anlayış, düşünce, davranış aydınlığı ve güvencesidir. En belirgin özelliği, toplumcu ve özgürlükçü olmasıdır. Bu nedenle kişisel ve sınıfsal yönetimlere karşıdır. Birlik, dayanışma, duygu ve düşünce ayrılıklarına saygı, en büyük yaşam güvencesi olarak demokrasinin nedeni ve amacıdır. Değişik ve türlü tanımları yapılabilecek bir siyasal yönetim biçimidir. Günümüzde ise özellikle siyasetçilerle yazarların dilinden düşmeyen ama yaşanan biçimiyle de asla yeterli ve doyurucu olmayan, asla tam gerçekleşip uygulanmayan bir düzenin adıdır.

Dünyanın birçok ülkesinde olduğu gibi ülkemizde de; demokrasi nutukları çok atılmasına karşın onu yadsıma (inkâr) ve kötüye kullanma anlamında birçok tutarsızlıklar, çelişkiler, aykırılıklar yaşanmaktadır. Bunların en önde gelenleri, cumhuriyetin ocağı olan TBMM’nin ötelenmesi, yönetimin koyu partizanlığı ve kişiselleşmesidir. Kötü bir Anayasa değişikliğiyle dayatılan “başkanlık sistemi” hem cumhuriyetin kuruluş felsefesine ve amacına aykırı, hem de ulusal özelliklere ters düşen bir çağdışı kalmış yönetim biçimidir. İzlenen uygulamalarının neden olduğu aykırılıklar, hakkında yapılan eleştiriler ve değerlendirmeler durumu gösteriyor. Demokrasi sözcüğü kullanılarak bir siyasal aldatma biçiminde kişisel yönetim, tüm yanlışlık ve aykırılıklarına karşın yürütülmek istenmektedir. Bu, sakat bir siyaset ve yönelim anlayışının, gerçek dışı anlatım ve kimi dayatmalarla sürdürülmesi çabasıdır.

AKP lideri Bay RTE’ın, son günlerde hukuk devleti gerekleriyle bağdaşmayan bir önerisi; “..kanun maddeleri yerine vicdanın sesine kulak vermek” olarak açıklanmıştır. Keyfîlikten sakıncalara kadar uzanacak nice olumsuzluk ve kötülüğü içerecek böyle bir uygulama, hukuksuzluğun cehennemine yol açar. Siyasal etki ve ilişki kötülüklerinden yakınıldığı günümüzde kişiselliği, gelişigüzelliği, her tür el atma ve aykırılığı içerir. Bay RTE’nin kanal direnişi de böyledir. İstanbul onun ya da AKP’nin değil, tüm ulusundur. Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İMAMOĞLU’nun haklı ve yerinde tepkisine karşı çıkışıyla Bay RTE, dikta türü bir tutum sergilemektedir. “Dediğim dedik” inadının gerçek demokrasilerde yeri yoktur. Siyasal derebeylik geçmişin çukurlarına gömülmüştür. Partizanlık inadı demokratlıkla bağdaşmaz.

AKP liderinin yukarıda değindiğimiz önerisi, kural yerine kuralsızlığın geçerli olmasıdır. Sakıncalıdır. Zaten temel kuralda; “Anayasa’ya, kanuna ve hukuka uygun olarak vicdanî kanaatlerine göre hüküm verirler” denilerek, hâkimlerin görevlerinde bağımsız oldukları vurgulanmıştır (Anayasa Mad. l38/l). Bu kural kişiselliğe kıydırılamaz. Türkiye’miz kimsenin çiftliği değildir. RTE’nin güç deneme türü direnişi, demokratik değil, baskıcı bir tutumdur.