Ülkemiz sık sık toplumsal olayların alanı olmaktadır. Günümüzün değişik sorunlarına karşı duyarlıklar kimi tepkileri çekmekte, yaşanan durumlar da niteliğine göre olumlu ya da olumsuz karşılıklar bulmaktadır. Siyasal olayların ilgilisine ve yanlarına göre değerlendirilip benimsenmesi ya da benimsenmemesi nasıl doğalsa ekonomik olaylar da yöneticilerin uygulamalarına göre karşılanıp nitelendirilmektedir. Siyasal değerlendirmelerle yapılan bu çalışmalar toplumsal durumun ölçekleri olmaktadır. Ekonominin, sanayinin, hattâ eğitimin bilimsel gereklerden çok siyasal yönelişlerle yönetildiği ülkemizde iktidarın anlayış ve uygulamaları etkili olmakta, bu da beklenen ve özlenen sonuçları vermemektedir. Bilimden ve gerçeklerden uzak siyasal, hattâ kişisel yönelişler olumsuz durumların kaynağı olmaktadır.

Ege depreminin hepimizi üzdüğü günlerde bir de sendika liderleriyle isçilere karşı polisin aşırı sert davranışı düşünceleri ağırlaştırmıştır. Çirkin ve acımasız davranan anlayışsız yönetim, demokrasiyle asla bağdaşmayan, yaralayıcı görünümlere neden olmuştur. İktidar baskısını zulme dönüştüren saldırgan uygulamalar, polis gücünün kötü kullanıldığını göstermiştir.

Deprem, sağlık, güvenlik ve kent sorunları iktidarın yadsıması (inkârı) ile ağırlaşıyor, artıyor. Siyasal sorunlarla sarmalanan acılar yürekleri yakıyor. Sağlık sorunlarıyla birlikte öbür sorunlar da büyümekte, yıkımı ağırlaştırmakta, yaşam tadını bozmaktadır. Hukuksallık gözardı edilip aldatmalar, oyalamalar, savsaklamalar, yanlışlıklar yürütülüyor, sürdürülüyor. Siyasal kılıflarla geçiştirip erteleme artık kimseyi kandırmıyor.

Bir yazarımıza “Adalete güven sıfırlandı. Hukuksuz ülke olduk” dedirten durum çok üzücü. Adaletin güvenliğinden ve aydınlığından yoksun kalmak, yaşamı zindan bilmektir. Siyasal iktidarın etkisi altında kaldığı tartışmaları ve eleştirileri giderek artan ve yoğunlaşan adalet yapısının en büyük, en önemli sorun olduğu benimsenmezse çözümleri güç olur.