Zamanı süsleyen, yaşamı değerlendiren durumların başında ulusal dayanışma, toplumsal barış gelir. Varlıkların ve olanakların maddî değerlerinin, manevî değerler yanındaki önemi söz konusu olmayacak kadar düşüktür, hattâ yoktur. Sağlık ve mutluluk olmayınca, başka katkıların yararı da bir anlam taşımaz. Yaşamı değerli ve unutulmaz kılan, toplumsal ilişkilerin olumlu etkileridir. Birbirine güç verme, örnek olma, yükümlülüklerle görevlerdeki başarı, insan değerini artıran, hattâ unutulmaz kılan güzelliklerdir. İnsan varlığının geçici yaşam süreci, katkılarıyla olumlu kanılar doğuran tutum ve davranışlarla renk alır ve değer kazanır. Bu doğrultuda, eğitimde görev alanların çalışmaları, çabaları kutsanacak durumlardır.

Hukuk alanında çalışmalarıyla örnek olmuş kişilerin başında öğretim üyeleri gelir. Meslek yaşamında unutulmaz, seçkin örnekler avukat, yargıç ve savcı olarak çoktur ama, yetişmeyi sağlayan öğrenim sürecinin ustaları öğretim üyeleridir. Dersleri, kitapları, yazıları ve bilimsel etkinliklere katılarak sürdürdükleri çabalarıyla hukukçuların yetişmesinde emekleri olan unutulmaz öğretim üyeleri vardır. Bunlardan biri de Prof. Dr. Bülent Nuri ESEN’di. 28 Aralık 1975’de sonsuza göçtü.

İyi giyimli Bülent Bey, derslerine meslek giysisi (cübbesiyle) gelir, güler yüzüyle öğrencilere iyi dileklerini açıkladıktan sonra, derse başlar, anlatım düzeni ve dil güzelliğiyle dinletir, arkadaş gibi yakınlığıyla konuşarak anlatımını güçlendirir, hattâ süslerdi. Toplumsal yaşamda da yankısı olan konuşmalarının yanında yazılarıyla da ışık tutan bir hukukçu idi. Güzel konuşur, yüzünden gülümsemeyi eksik etmez, asla yukardan bakmazdı. “Kasılma” denilen davranış onda yoktu.

Örnek olmak kolay değildir. Yaşamın hem ders, hem derslik olduğunu bilirsek hayatımızı renklendiren, yaşamı yaşanır kılan çabaların uzağında kalmayız. Bülent Nuri Esen, bir aydın olarak topluma ışık tutmak görevini de yerine getirmiştir. Onun her öğrencisi ülke karanlığına özgülenmiş bir ışıldaktır.

Bülent Nuri Esen’in (hocamız) 7 Ekim 1968 günkü Cumhuriyet gazetesinin ikinci sayfasında yayımlanan “Kabustan Selâmete Çıkılacak Yol” başlıklı yazısı, yurt özlemiyle geçen günlerden dönüşte karşılaştığı ulusal sorunlara ilişkin yakınmasını, lâikliğin önem ve değerine ilişkin vurgulamalarını, bu temel anayasal ilkenin anlamına ilişkin açıklamalarını içeriyor. Örümcek kafalı ülke yöneticilerinin mâbet içinde ülkenin temelinin dinamitlendiğini anlatıyor, günahsız Türk çocuğunun anlamını bilmediği şeyleri ezberlemekten uzak tutulmasını devletin lâik olması gerektiğini yineleyerek Başbakanın tersine söylemlerini eleştiriyordu. Bugün olsa kimbilir neler söylerdi. Devletin dini denetlemesi gereğini üstüne basarak, dini, devlet yaşamından uzak tutmayı önermiştir. “Atatürk ne yapmışsa, onları yapmayı” önererek inanç özgürlüğü ve lâikliğe sahip çıkma yükümlülüğü önerisini zamanın Başbakanına seslenişle bitirmiştir.

Tanrı’nın engin rahmeti içinde ışıklar içinde uyusun. Kendisine yaraşır olma çabamızı içtenlikle sürdürüyoruz. Başta oğlu Selim, çocuklarına ve torunlarına sağlıklı uzun ömür diliyorum.