ABD özel kuvvetlerinin seçkin savaşçısı, Vietnam gazisi, haksızlığa karşı tek başına dur diyen, koca ABD ordusunun yapamadığını tek başına ve hatta neredeyse tek elle beceren, ordunun en beceriksiz albayı tarafından sürekli göreve çağrılan ve her görevde esir düşen bu albayı da filmin sonunda mutlaka kurtaran muhteşem askeri bilirsiniz; John Rambo.

Yetmiş dört yaşındaki Amerikalı oyuncu Sylvester Stallone tarafından 1982-2019 yılları arasında altı seri halinde çekilen Amerikan aksiyon gerilim filmi.

Hayali bir kahraman, Amerikan propaganda ürünü bir asker.

Yıllarca sevgili Cüneyt Arkın’a haksızlık ettiğimizi sayesinde fark ettiğimiz tek kişilik ordu.



SAT komando kursu süresince anladık ki, Rambolar sadece filmlerde oluyor ve gerçek orduların Rambolara değil, birbirini bütünleyen ve tek bir yumruk gibi hareket edebilen takımlara ihtiyaç var.



Bu anlamda, Cehennem Haftası sona erdiğinde bizler de birbirine kenetlenmiş bir ekip haline gelmiştik.

Örneğin, eğitmenlerimizden yedi kişilik takıma ilave ettikleri yetmiş kilo ağırlığındaki şişirilebilir botumuz sekizinci kardeşimiz olmuştu.

Son derece dar, engebeli, yokuş yukarı ve arasından geçmenizin çok zor olduğu dikenli çalılarla kaplı patika geçiş safhasında, her biri kırk kiloya yaklaşan ağırlıklarıyla toplam yedi kişinin çantasını ve bir de yetmiş kiloluk botla birlikte üç yüz elli kiloyu kafanızın üstünde taşıyabilmek için takım olmak zorundaydınız.

Boy farkı olduğunda uzun boylulara daha fazla yük binen ancak kısa boyluların da elleri, omuzları, yürekleriyle destek oldukları bu patika geçişinde, hangi kurs döneminde olursa olsun, acıdan gözünden yaş gelmeyen hemen hemen yoktur.

Yine de bu safhayı birbirine kenetlenerek ve acıyı da yükü de paylaşarak geçen kursiyerler sadece birbirlerine kenetlenmekle kalmayıp, yolun sonundan da başladıklarından çok daha güçlü çıkarlar.



İş hayatı da, özel hayat da, tek başınıza kaldıramayacağınız yükleri paylaşmanızı, böylece olmazı oldurabilmenizi ve elbette kazanabilmenizi, öte yandan başarıdan kaynaklı sevinci de çoğaltmanızı hedefler.



2006-2008 yılları arasında, Almanya Federal Cumhuriyeti Berlin Deniz Ataşeliğini yaptım.

Berlin’de görev yaptığımız yıllarda, çok güzel iki de kardeşimiz oldu. Aile dostlarımız, Berlin Askeri İdari Ataşesi Hava Muharebe Başçavuş Remzi Erbil ve eşi Yasemin’di.

Dört yaşındaki kızları Yaren ile üç yaşındaki oğlumuz Serhan, bu iki yıllık süreçte sıklıkla birlikte oynardı.

Bir gün Berlin’e Romanya’dan sirk geldiğini öğrenen Remzi, bilet almış, böylece Serhan ve Yaren’i o haftasonu eğlendirme işi de iki baba olarak bize kalmıştı.

Gösterinin yapılacağı alana vardığımızda, sirkten ziyade kendi halinde panayır havasında olduğunu gördük, çadıra yaklaştık.

Kapıda biletlerimizi kesen genç bir Romen hanım vardı.

Karşılıklı tebessümle biletlerimizi kestirdikten sonra yerlerimize oturduk.

Çok büyük beklenti içinde olmamamız gerektiğini anladığımız gösteri, çocuklarımızı eğlendirecek bir faaliyet olsun, bizim için yeterdi.

Gösterinin açılışını orta yaşlı zarif bir hanım yaptı ve ilk gösteri için olabildiğince kolik kıyafetli bir palyaçoyu anons etti.

Palyaçonun çocukları eğlendiren kısa gösterisinin ardından, aynı orta yaşlı zarif hanım tekrar elinde mikrofonla çıkarak; “Şimdi de at üstündeki muhteşem gösterisiyle karşınızda Anastasiaaaa” dedi ve kapıda biletlerimizi kesen, anons yapan hanımefendinin kızı olduğunu öğrendiğimiz Anastasia sahneye at üstünde çıktı.

İyi bir jimnastikçi olan Anastasia at üstünde gerçekten zor ve çok hoş gözüken gösterisini bitirir bitirmez bu kez köpekli gösteri için bir beyefendi ve onlarca köpek çıktı sahneye.

Çocuklar mutlu, biz mutluyduk.

Köpek gösterisinin ardından gelen anons ise şöyle oldu; “Şimdi de trapezdeki muhteşem gösterisiyle karşınızda Anastasiaaaa.”

Bilet kesen, at üstünde cambazlık yapan Anastasia şimdi de trapezde muhteşem bir gösteri sunacaktı.

Anastasia gerçekten çok başarılı ve muhteşem bir kızdı ve günün kalanında Anastasia, kuşlarla, yer hareketlerinde, ikili gösteride defalarca sahneye çıktı.

İşin ilginci, neredeyse bir kişinin yetenekleri üzerine kurulu olduğu anlaşılan sirkin ilk yarısı bitip de ara verildiğinde, Anastasia bu kez üzerine eşofmanlarını giydi ve mısır arabasında patlamış mısır da sattı.

Anastasia gerçekten muhteşem bir kızdı!



Organizasyonlarda Rambo ya da Anastasia olmaya kalkarsanız, ancak yükünüzü arttırırsınız.

Organizasyonunuzu Rambolar ya da Anastasialar üzerine kurmaya kalkan bir yöneticiyseniz de, işinizi doğru yapmıyorsunuzdur.

Herkese Rambo-Anastasia görevi yüklenen organizasyonlar bireysellikten öteye gidemeyen, kişilerin başarıları üzerine kurulu, “tek kişilik gösteri” haline gelen, bu anlamda da başarının tesadüflere mahkum olduğu organizasyonlar olarak kalacaktır.

Rambo sadece bir film kahramanı, Anastasia da Romen panayırında her işe koşmaktan başka şansı olmayan yetenekli bir kızdır.

Rambo ya da Anastasia olmaya kalkarsanız, uzun dönemde başarılar elde etmeniz güçtür ve bu durum ne size, ne de organizasyonunuza fayda getirir.

Özel yaşamınızda da iş yaşamınızda da yükü paylaşmanız sıkıntıyı azaltırken, başarıyı ve mutluluğu da fazla fazla arttıracak bir faktördür.



Buraya kadar okuduğunuz muhteşem satırları, Ali Türkşen tarafından kaleme alınan “Asla Vazgeçme Asla” isimli kitaptan alıntıladım.



Kardak kahramanı, Balyoz kumpasının esiri, efsane SAT subayının sıradışı hayat hikayesi, bizzat kendi ağzından anlatılıyor.

Ama, yürekten söylüyorum, bir hayat hikayesinden çok daha fazlasını barındırıyor.



Çağdaş kuvayı milliye’nin yayınevi Kırmızı Kedi tarafından yayınlandı.



Arka kapaktaki sunum, kelimelerin efendisi Sunay Akın tarafından yazılmış.



Çorlu’daki tren katliamında dokuz yaşındaki oğlu Oğuz Arda’yı kaybeden ve bu adaletsiz düzende hukuk mücadelesi vermeye çalışan Mısra Öz’e adanmış.



* Vazgeçme virüsünün zihninize girmesine izin vermeyin * Ya bir yol bul, ya da bir daha dene * Başarı sessiz sedasız değil, beyninizde ona eşlik eden harika bir müzikle geliyor * Neden mücadele sporlarıyla ilgilenmeliyiz? * Herkes yüreği kadar korkar * Cesaret korkmamak değildir, cesaret, korktuğunuz halde idealleriniz, sevdikleriniz uğrunda yapmanız gerekeni yapabilmektir * Paraşüt, sosyal statünüzle ilgilenmez, şirket CEO’su, devlet bakanı diye ayrıcalık yapmaz, sizi kendinize getirecek, egonuzu küçültecek bir yardımcıdır * Kibir öldürücüdür * Yavaşladığınızda neler olur? * Neye katlandığın değil, nasıl katlandığın önemlidir * Yelkenli tekneler de yaşam da, birbirinin aynı kurallarla yürür * Herkesin gittiği yoldan giderseniz, herkesin gördüğünü görürsünüz, ara ve arka sokaklara girmeden hayatı öğrenemezsiniz. * Geçmişte yaşadıklarınızın sizi esir almasına, bugün yaşayacağınız güzelliklere engel olmasına izin vermeyin.



Böylesine ilgi çekici, gerçekten şaşırtıcı ve sarsıcı yaşanmış örneklerle dolu, 56 bölümden oluşuyor.



Analitik zekayla örülmüş bu kitap, bir kitabın anlatabileceğinden çok daha fazlasını anlatıyor.

Samimiyetle söylüyorum, çoook uzun süredir bu kadar başarılı ve üzerinde bu kadar düşündüğüm bir kitap okumamıştım.



Ali Türkşen’e yurttaş olarak teşekkür ederim.



Bu memlekette evlat yetiştiren herkesin bu ilham verici kitabı mutlaka okumasını ve memleketin geleceğine karamsar bakan evlatlarına mutlaka okutmasını öneriyorum.