Henüz 18 yaşındaydım.

Yeni Asır’da işe başlamıştım.

Mesaim bitince arşiv odasına girer, en az iki saat tozlu rafları kurcalar, gazetenin eski sayılarını tarardım.

Geçmiş yıllarda yaşanmış, toplumu derinden etkilemiş, günlerce manşet olmuş, sansasyonel haberleri okurdum.

En sarsıcı manşetlerden biri “Çine canavarı”ydı.



Aydın’ın Çine ilçesine bağlı Hacıköseler köyünde yaşıyordu.

Günümüzde Yenipazar ilçesine bağlı olan Hacıköseler, Madran dağının engebeli arazisine kurulu, huzurlu bir köydü.

Ta ki 1967’ye kadar...



1967’de...

Bu canavar denilen arkadaş, dayısının kızı Melek’i seviyordu, evlenmek için istemeye kalksa, vermeyeceklerini biliyordu, kaçırdı, hamile bıraktı.

Orda burda saklanıyorlardı.

Dayısı haber gönderdi, “böyle olmaz, geri dönün, düğününüzü yapalım, kızım evinden telli duvaklı çıksın” dedi.

Canavar bu barışma önerisini kabul etti, Melek’i getirdi.

Dayısı o sırada evde yoktu, yengesi, kayınbiraderi ve küçük yeğenleri evdeydi.

Melek’i bıraktı, kendi evine gitti.

Yarım saat geçti geçmedi, kayınbiraderinin, yani Melek’in ağabeyinin Melek’i dövdüğünü öğrendi.

İki tabanca bir tüfekle, dayısının evini bastı.

Kayınbiraderini vurdu.

Melek araya girmeye çalıştı...

Canavar “önümde durma” diye bağırdı.

Melek “yapma” diye yalvarıyordu.

Canavar, “hakkını helal et” dedi, Melek’i de vurdu!

Yengesi, yani Melek’in annesi Ayşe araya girmeyi çalıştı.

Ayşe de hamileydi.

Ayşe’yi de vurdu.

Dayısının çocukları çığlık çığlığa yardım istiyorlardı, 14 yaşındaki Gülsüm’ü vurdu, 13 yaşındaki Mürüvvet’i vurdu, 12 yaşındaki Hayrullah’ı vurdu, 10 yaşındaki Kamil’i vurdu, 8 yaşındaki Abidin’i vurdu.

Sekiz etti...

Dayısı değirmende çalışıyordu.

Değirmene gitti.

Dayısını da vurdu.



Biri sevdiği kadın, ikisi hamile, beşi çocuk, dokuz kişiyi öldürdü.

Kaçtı.



Yedi gün kayboldu.

Bu yedi gün boyunca gazetelerde tam sayfa haber oldu.

Çine canavarı şurda görüldü, Çine canavarı burda görüldü filan, jandarma takipleri yapılıyor, her taşın altına bakılıyordu.

Bütün Ege bölgesi diken üstündeydi.

Başka katliamlar yapmasından korkuluyordu, çevre köylerde tüfeklerle nöbet tutuluyordu.

Neticede teslim oldu.



Yargılandı.

İdama mahkum edildi.

O tarihlerde Türkiye’de idam cezası vardı, uygulanıyordu.

Çine canavarının asılmasına kesin gözüyle bakılıyordu.

Şak, Yargıtay idam cezasını bozdu.

Gene yargılandı.

Gene idama mahkum edildi.

Yıllar akıp geçiyordu.

1974’de genel af çıktı.

Canavarın idam cezası, önce müebbet hapis cezasına, sonra 36 yıl hapis cezasına dönüştü.

Bilahare çıkan aflardan da faydalandı.

Toplam 17 sene yattı, 1984’te serbest bırakıldı.

Köyüne döndü.



Dokuz ölü...

Kişi başına iki sene bile yatmadı.



Yeni Asır’ın arşiv sayfalarından not almıştım, 1984 yılında çıkar çıkmaz “Çine canavarı aramızda” diye manşet yaptım.

Sonraki yıllarda da sık sık takip ettirdim, muhabir gönderdim, röportajlar yaptırdım, haberler yaptırdım.

Mesela ne zaman “af” mevzusu olsa, hemen Çine canavarına muhabir gönderiyor, “duayen seri katil” olarak görüşlerini aldırıyordum.

“Genel af çıkmasını faydalı buluyorum ama cezaların bir bölümü affedilmeli, cezaların tamamı affedilirse suçluları teşvik etmiş oluruz, kurbanları mağdur etmiş oluruz” filan diye demeçler veriyordu.



Bu duayen seri katilimiz önceki gün öldü.

İkisi hamile, beşi çocuk, dokuz kişiyi öldürdü.

Kendisi 80 yaşına kadar yaşadı.



Şimdi diyeceksiniz...

Tee yarım asır önce ücra bir köyde yaşanmış hadiseyi bize niye anlattın?



Çünkü...

Tee yarım asır önce ücra bir köyde yaşanmış gibi görünen bu hadise, aslında hepimizi, demokrasi tarihimizi çok yakından ilgilendiriyor.



Çünkü...

İkisi hamile, beşi çocuk, dokuz kişiyi öldüren, idama çarptırılan Çine canavarı, tahliye olur olmaz, bu vahşi katliamı yaptığı köyüne geri döndü, sayın köy ahalisi tarafından muhtar azası seçildi iyi mi!



Dünyanın herhangi bir ülkesinde ikisi hamile, beşi çocuk, dokuz kişiyi gözünü bile kırpmadan takır takır öldüren “canavar”ın demokratik yollarla yönetime geldiği görülmüş şey midir... Bizde vardı.



Dokuz kişiyi katlettiği köyde, 10 sene yönetici olarak görev yaptı.



Hani bazen, nasıl oluyor da siyaset sahnemizde bunca hırsız, bunca it uğursuz, bunca suçlu var diye inanamıyorsunuz ya...

Ben ne zaman sizinle aynı duyguya kapılsam, aklımdan Çine canavarı geçerdi.

Maazallah, bizde böyle ahali varken, ya milletvekilliğine aday olsaydı diye düşünürdüm.



Allah memlekete hırsızın hayırlısını versin kardeşim, halinize şükredin!