Dolar’la alakalı kriz olduğunda “holding profesörleri”ne hiç bakmam ben... “Tahtakale profesörleri”ne bakarım.



Parayla alakalı yazı yazacaksam, öncelikle mutlaka Tahtakale profesyonellerini yakından takip etmemi, finans dehası olarak tanınan rahmetli Profesör Salih Neftçi öğretmişti.

Sayesinde hiç yanılmadım.



Tahtakale, aslında taht’al kal’a.

Yani, kale altı.

Semte adını veren Bizans kalesi artık yok ama, gözetleme burcu hâlâ ayakta, şu anda atölye olarak kullanılıyor.

Tahtakale taa Bizans’ta da Osmanlı’da da bugünkü gibi ticaret merkeziydi.

“Eski İstanbul” tabir edilen nostaljik sokak dokusunun en iyi korunduğu muhitlerden biri.

81 vilayetten gelip buralarda iş tutmuş insan tiplemeleriyle, karmakarışık, çarpık, şıkışık, harala gürelesiyle, Türkiye’nin özetidir.



Kabaca “Tahtakale” deniyor.

Ama aslında, ayaklı borsa’nın merkezi Altıncılar Sokağı’dır.

Kapalıçarşı’nın yanıdır.

Her şey orada döner.



Döviz bürolarının çekirdekten yetişmiş simsarları, aynı anda bağıra çağıra konuştukları üçer dörder cep telefonlarıyla, piyasa rakamları üzerinde öylesine süratli sörf yaparlar ki, seyrederken adeta büyülenirsiniz.

Başdöndürücü kaos atmosferinde, akılalmaz derecede sakin adamlardır, onca yaygara gürültü içinde an’lık kararları gayet net verirler.

Zannedersin ciklet satın alıyorlar, halbuki havada servetler uçuşur, her telefon bazen 500 bin eurodur, bazen bir milyon dolardır.

Günlük işlem hacmi 50 milyon doların altına pek düşmez.

Finansal kriz dönemlerinde 300 milyon dolarlara tırmanır.

Şu anda 300 milyon doların bile çooook üstünde seyrediyor!

İşlemler nakittir.

Tiko para ödenir.

Çuvallarla taşındığı olur.

Abartmıyorum, patates taşır gibi, çuvalla para transferi yapılır.



Raconu vardır.

Söz senettir.



Laf ağızdan bir kere çıkar.

Asla değişmez.



Biri “aldım” derse, biri “sattım” derse, bitmiştir.

O sözden dönülmez.

En geç 15 dakika içinde döviz büroları arasında özel kuryeler vasıtasıyla, o söz’leşme üzerinden transfer gerçekleşir.



İşte tam olarak bu nedenle, siz değerleri okurların da tıpkı benim gibi Tahtakale’ye yakından bakmanızı istedim.



Yakından baktığınızda hayretle ilk gördüğünüz, kusursuz “güven”dir.



Bunca yüklü miktarda paranın, çuvalla sırtta taşınan paraların, tek kuruşluk bile eksik gedik olmadan, taa Bizans’tan beri kesintisiz her gün böylesine el değiştirebilmesinin sebebi “güven”dir.

Bizans’tan beri, Osmanlı’dan beri, Cumhuriyet’in kuruluşundan beri o sokakta ayaküstü verilen “söz”den dönülmemesidir.



Para trafiği eşittir güven’dir.



Türk Lirası’nın güneşte kalmış dondurma gibi erimesinin, piyasaların çölleşmesinin, kredi notumuzun Uganda seviyesine düşmesinin, risk priminin Senegal seviyesine yükselmesinin, Ruanda’yla aynı şartlarda borçlanabilmemizin sebebi... Hükümete duyulan güvensizlik’tir.



Almanya bizi kıskanıyor, dünyanın en büyük 10 ekonomisi arasına girmemize hiç bu kadar yakın değildik, tarımda Avrupa şampiyonuyuz, doğu batı eksenini değiştirecek miktarda doğalgaz bulduk, covid aşısı ürettik “söz”lerine “güvenilmemesi”dir.



Türk Lirası’nın dünya piyasalarında neden böyle aciz duruma düştüğünü merak edenlerin, üç saniye bile olsa Tahtakale’ye gidip, ibret alması gerekir.