Kumpas sürecinin en vahşi günleriydi.

O zamanlar Aydın Doğan’ın Hürriyet gazetesinde yazıyordum.

Maltepe askeri cezaevine gitmeye başladım.

Silivri, Hasdal, Hadımköy, Mamak, Sincan, Şirinyer’i temsilen, Maltepe’de gördüklerimi, dinlediklerimi kaleme alıyordum.

Asrın ihanetine uğrayan, kendi hükümeti tarafından esir alınan kahraman subaylarımızın sesi olmaya gayret ediyordum.



Maltepe askeri cezaevinin avlusunda, sisler içindeki Büyükada’nın karşısında, oturmuş yazarım bu şiiri... / Eylül başlarında bir cumartesi sabahı, lodos titretiyor ağaçları, yağmur geceden yıkamış çiçekleri / gökyüzü mavi, bulutlar beyaz, ardından baharın geçti koca bir yaz, hapisteyiz hâlâ ve güzün ilk serinlikleri / avlunun dört bir yanı dikenli teller, tellerin gerisinde nöbetçiler bekler, kapanır uykusuzluktan gözleri / on gündür çocuk sesi duymadım, özledim “baba” deyişini kızımın, özledim beni görünceki sevincini / hayatım benim, kırk yıllık hayatım, seni başarabildiğimce dürüst yaşadım, içim burada da pırıl pırıl şimdi / geçer, güzelim, bu günler de geçer, sökülüp atılır dikenli teller, koparır halk bir gün zincirlerini.



Bu mısralar, varlığıyla onur duyduğumuz Ataol Behramoğlu’na aitti.

Çünkü...

12 Eylül darbecileri, büyük ozan’ı Maltepe askeri cezaevi’ne tıkmıştı.

Hayata küseceğine, hayatı yeşertmiş, cezaevinin bahçesine ayva fidanı dikmişti.



12 Eylül’den yıllaaaar sonra asrın iftirasına uğrayarak Maltepe askeri cezaevi’ne tıkılan subay arkadaşlarım, işte bu ayva ağacının kuytusunda oturuyordu.

Çocuklarına, eşlerine, sevdiklerine, o ağacın altından mektup yazıyorlardı.



Ben de oturdum, “o ağacın altı” başlığıyla köşemde yazdım.



O gün odama geldi...

“Hürriyet gazetesinin genel yayın yönetmeni olarak değil, vatandaş olarak teşekkür ederim” dedi.

Yazımı manşet yaptı.



Aradan günler geçti...

Maltepe’ye mektup kampanyası başlattım.

Dünyanın en büyük ailesini, Türk milletini, kahramanlarımıza mektup yazmaya davet ettim.

Gene manşet yaptı.



Maltepe’deki arkadaşlarım bu mektupları derlediler.

Er Mektubu Görülmüştür adıyla kitap yaptılar.

Gazetenin birinci sayfasına koydu.



Casus diye suçlanan pırıl pırıl subaylarımızı anlatmak için Şirinyer askeri cezaevine gittim, yazdım.

Daha fazla sayıda insan okusun diye, gene manşet yaptı.



Murat Özenalp şehit oldu, cenazeyi yazdım.

Gene manşet yaptı.



Maltepe’deki arkadaşlarım, Murat için Hürriyet’e ilan vermek istedi.

Söz konusu ilanda şunlar yazıyordu...

“Bu kumpasın sayısız hukuksuzluğuna rağmen sessiz ve kayıtsız kalanlar, tarihin karanlık sayfalarında yerini alacaktır, Murat’ın kanı üzerinizde, öldürmekle bitmeyeceğiz!”

Kelimesi kelimesine bunlar yazıyordu.

Herkesin feto’dan üçbuçuk attığı, herkesin masanın altına saklandığı o dönemde, bu ilanı yayınlamak maça isterdi.

Yayınlattı!

Hem de ücretsiz yayınlanmasını sağladı!



Anayasa mahkemesi önünde adalet nöbeti başlatıldı, yazdım.

Gene manşet yaptı.

Günbegün takip ettirdi, günbegün haber yaptırdı.



Maltepe’deki arkadaşlarım nihayet tahliye edildi.

Genelkurmay’ın özel izniyle Maltepe cezaevine girdim, arkadaşlarımla birlikte, tıpkı Ataol ağabeyin yaptığı gibi bahçeye fidan diktik.

Onu da manşet yaptı.



Maltepe’deki arkadaşlarımın fotoğrafını odasına asmıştı.

Tablo gibi, poster gibi, odasına asmıştı.



Kumpasın belinin kırılmasında daima kahramanlarımızın yanında durdu, daima omuz verdi.

Görmezden gelebilirdi.

Yazılarımı köşemde bırakabilirdi.

Aksine, daha fazla insana duyurmak için elinden geleni yaptı.

Kumpasların deşifre olması için, kelimenin tam manasıyla kelle koltukta çaba harcadı.



Ağır baskı yediğini biliyorum.

Tehdit edildiğini biliyorum.

Pabuç bırakmadı.

Bir kez olsun “geri adım atayım, başımı derde sokmayayım” demedi.

Cesurca, organize kötülüğün üstüne gitti.



Enis Berberoğlu.



Siyasetçi tarafını siyasetçiler anlatsın, ben gazeteci tarafına şahidim.



Kumpaslarla mücadele döneminin en yürekli gazetecilerinden biriydi.



“Fetoculara yardım etti” iftirasıyla tutukladılar.

Maltepe cezaevine koydular!

16 ay yattı, çıktı.



“Fetoculara yardım etti” iftirasıyla milletvekilliğini düşürdüler.

Gene Maltepe cezaevine koydular!

24 saat geçmeden, koronavirüs filan deyip, çıkardılar.



(Geceyarısı sokağa çıkma yasağı ilan edip, ertesi sabah “gönlümüz razı gelmedi, vazgeçtik” demeye benzemez bu iş.)



Demokrasinin, hakkın hukukun, adaletin böylesine yok sayılması... Kumpas çabalarının tamgaz devam ettiğinin kanıtıdır.