Geyik...

Türk mitolojisinde çok önemli figürdür.

Türk destanlarında dişidir, bazen anadır, bazen tanrıçadır.

Orta Asya sanatında yarı insan/yarı geyik tasvirler vardır.

Halımızda, kilimimizde motiftir.

Geyiğin kültürel bir unsur olarak kullanıldığı ilk medeniyetlerden biri, Anadolu topraklarının medeniyeti, Hititler’dir.

1935 yılında Alacahöyük’ten çıkarılan ve başkentimiz Ankara’nın sembolü olan Hitit Güneş Kursu’nda geyik vardır.

Hacettepe Üniversitesi’nin logosu, stilize edilmiş geyiktir.



Geyikler sürü halinde dolaşır, topluca hareket eder.

Ama gelişigüzel değildir, sürülerin bir sistematiği vardır.

Genç, güçlü, sağlıklı olanlar, sürünün ortasında yeralır.

Yaşlı ve nispeten güçsüz olanlar, sürünün çeperinde yürür.

Sürünün çeperinde bulunanlar, sürünün ortasında bulunanların etrafında adeta çit görevi görürler, duvar görevi görürler.

Tehlikeye en yakın durumda olanlar, çeperde yeralanlardır.

Aslan, kaplan, çakal gibi yırtıcılar saldırdığında, ilk onlar yem olur.

Çeperdekiler hedef olurken, can pazarında hayatta kalma savaşı verirken, sürünün ortasında yeralan genç ve güçlü olanlar kaçabilme fırsatı bulur.

Bu nedenle, geyik sürülerinin çeperinde yeralanlar, her zaman daha tedirgindir, davranışları daha ürkektir, şöyle rahat rahat, ağız tadıyla su bile içemezler, her an kendilerine yönelecek tehdide karşı tetiktedirler, gözlerini bile kırpmadan devamlı etrafı kolaçan ederler.

Sürünün ortasında bulunan genç ve güçlüler ise, sürünün çeperindeki emniyet çemberi sayesinde, gayet rahat, gayet huzurludurlar, ölümcül tehlikenin kendilerinden uzak olduğunu bildikleri için, umursamazdırlar, sürünün diğer fertlerine dair hiçbir sorumluluk taşımadıkları için, en ufak bir tehditte kaçabilecek kadar vakitleri olduğunu bildikleri için, bencilliğin keyfini sürerler.



Teşbihte hata olmaz, darılmaca gücenmece yok...

Türkiye’nin koronavirüse karşı sosyal mesafesi, geyik sürüsü misalidir!



Dünyanın en saçma kararıyla, sadece 65 yaş üstündeki vatandaşlarımıza sokağa çıkma yasağı uygulandığı için...

Sağlık bakanlığımız, salgının başından beri, sadece 65 yaş üstündekiler ölümcül tehdit altındaymış gibi davrandığı için...

Gençler, kendilerini sürünün ortasında ve gayet güvenli sanıyorlar.

Ölse ölse yaşlılar ölecek, biz yırtacağız diye düşünüyorlar.



Sürünün çeperinde olduğunu düşünen yaşlılar, virüsle mücadele kurallarına ciddi şekilde dikkat ederken... Gençlerimiz sanki salgın yokmuş gibi, hayatlarına umursamazca devam ediyorlar.



İşte bu yüzden maalesef...

Tehlike, aslan kaplan gibi dışardan gelmiyor.

İçerden, sürünün ortasından geliyor.

Dünya istatistikleri net olarak gösteriyor ki...

Virüsü, bize bir şey olmaz diyen gençler taşıyor, gençler bulaştırıyor.



Sürü bağışıklığı diye diye, toplumu geyik sürüsüne çevirenleri bir kez daha uyarıyorum.



Dünyanın en saçma kararı olan 65 yaş yasağı, 65 yaş üstündekileri korumuyor, tam tersine, gençleri sorumsuz davranmaya teşvik ederek, yaşlıların normalden fazla ölümlerine sebep oluyor.