Koronavirüse karşı dut pekmezi yiyin, konut kredisi çekin, 65 yaşındakiler sokağa çıkmasın, metroya ayakta yolcu alınmasın gibi bilimsel (!) önlemler sıralayan sayın büyüklerimiz, bence mutlaka Nobel’e aday olması gereken bir önlem daha buldu...

Restoran ve kafelerde müzik yasaklandı.



Kebapçıya pizzacıya suşiciye filan gitmende sakınca yok.

Ama müzik dinleyerek yemek yersen, virüs bulaşıyor.



Kafede istersen alt alta üst üste otur, sterilsin.

Müziği açarlarsa, tık diye pozitif oluyorsun.



Hiç unutmam, 2006 yılıydı.

Dünyanın en prestijli televizyon kanalı BBC’de “müzik”le alakalı açık oturum yapılacaktı.

Otorite canlı yayına çıkacak, merak edilenleri yanıtlayacaktı.

Beklenen an geldi, program başladı.

Sunucu sordu, otorite anlattı.

Sunucu sordu, otorite anlattı.

Müthiş sohbet oldu.

Çünkü, otorite enteresan bir adamdı, hiç öyle yayıncılık kuralları falan dikkate almıyor, ağzına geleni söylüyor, dan dun konuşuyordu.

Neticede süre doldu.

Sunucu “bizleri aydınlattığınız için teşekkür ederiz, çok doyurucu bir program oldu” dedi, otorite de “rica ederim, faydalı olabildiysem ne mutlu bana” dedi, program bitti, reklamlar girdi.



30 saniye geçti geçmedi...

Kepazelik ortaya çıktı.



Meğer, müzik otoritesi diye canlı yayına çıkarılan adam, otorite falan değildi.

Aslında bilgisayar teknisyeniydi.

İşsizdi.

Geçimini sağlamak için taksi şoförlüğü yapıyordu.

BBC’ye bir müşteri getirmiş, gelmişken iş başvurusunda bulunmuş, form doldurmuştu. Tam binadan çıkarken, resepsiyonun önündeyken, sözkonusu canlı yayın programının asistanlarından gelmiş, “Guy Kewney siz misiniz?” diye sormuştu.

Bizimkinin ismi Guy Goma’ydı.

Soyadı farklıydı.

Ama, biraz önce yaptığı iş başvurusu nedeniyle mülakata çağırdıklarını zannetti, heyecandan soyadını duymadı bile, “Guy” ismini duyunca “evet benim” dedi.

Gerçek konuk Guy Kewney hakikaten müzik otoritesiydi, internet teknolojisinin müzik piyasasına etkilerini konuşmak üzere davet edilmişti, 10 dakika kadar önce binaya gelmiş, bir başka asistan tarafından karşılanmış, ekrana çıkmadan önce makyajı yapılıyordu.

Gerçek otoritenin yüzü gözü pudralanırken, otorite zannedilen taksi şoförü apar topar stüdyoya sokulmuş, sunucunun yanına oturtulmuştu.

İşin ekstra matrak tarafı, gerçek otorite 60 yaşındaydı, sarışındı, otorite zannedilen taksi şoförü 30 yaşındaydı, Kongo’luydu, siyahtı.

Stüdyoya girer girmez kameraları, spotları, dekorları filan görünce, bir yanlışlık yapıldığını anlamıştı ama, sunucu şak diye programı başlatınca, hiç bozuntuya vermemişti, kafasına göre cevaplamıştı.

Sunucu Karen Bowerman, Oxford mezunuydu, İngiltere’nin en ünlü televizyoncularından biriydi, ödül koleksiyonu vardı ama, aslında işte bu kadar köfte bir haberciydi, kimi konuk aldığının bile farkında değildi.



BBC resmi açıklama yaptı, bu vahim hata nedeniyle izleyicilerden özür diledi.



Gel gör ki, neredeyse izlenme rekoru kırılmıştı, santrala telefon yağıyordu.

Kimisi langır lungur konuşan sahte otoriteye küfrediyor, kimisi de “muhteşem konuştu, tekrar yanına çıkarın” diyordu.

Hadise öylesine dallanıp budaklandı ki, İngiliz gazeteleri manşet yaptı, öbür televizyonlar tekrar tekrar yayınladı.

Taksici BBC’de işe giremedi ama, şöhret oldu, televizyon programlarından, gazete röportajlarından ciddi para kazandı.



E, şimdi bizim içişleri bakanlığı, koronavirüse karşı müziği yasaklayınca, şüphelenmedim dersem yalan olur.

Acaba bizim bilim kuruluna da profesör diye yanlışlıkla Akp’ye iş başvurusu için gelenleri mi oturttular?