Tedavi etkisi olmayan, farmakolojik etkisi olmayan sözde ilacın, telkine bağlı olarak etki yaratmasına “plasebo” deniyor.



İlaç diye verilen, aslında ilaç değil...

Ama, beynimizi kandırmaya yetiyor.

Tedavi algısı yaratıyor.

İyileştiğimize inanmamızı sağlıyor.



Aşıların güvenlik ölçümleri “plasebo” yöntemiyle yapılıyor.



Aşı denemesi için gönüllü olanlar iki gruba ayrılıyor.

Bazılarına gerçek aşı yapılıyor.

Bazılarına aşı etkisi olmayan bir sıvı şırınga ediliyor.

Aşıların üzerinde sadece kod numaraları yeralıyor.

Aşıyı yapanlar da, aşıyı olanlar da, hangisinin gerçek aşı, hangisinin plasebo aşısı olduğunu bilmiyor.

Gönüllüler arasında belirli sayıda hastalık oluştuğunda, geriye dönüp, kod numaralarına bakılıyor, kime gerçek aşı yapılmış, kime plasebo aşısı yapılmış tespit ediliyor.

Böylece, aşının ne ölçüde güvenli olduğu ortaya çıkıyor.

Aşı güvenliyse, gerçek aşı olanlar paçayı kurtarıyor, plasebo etkisi yaşayanlar hastalanıyor.



Türkiye’yi parça parça satın alan Katar mesela, Türkiye’nin aldığı Çin aşısından alayım demedi, Biontech ve Moderna’yla anlaştı.

 İsrail de öyle, hem Biontech aldı, hem Moderna aldı.

 Kuveyt, Biontech aldı.

 Suudi Arabistan enteresan bir tercihte bulundu, Alman hükümetinin ortak olduğu Alman biyoteknoloji şirketi Curevac’la anlaşma imzaladı. Curevac şimdilik biraz geride bulunuyor ama, 2021’in başında, ocak-şubat gibi aşıyı hazır hale getireceği konuşuluyor. Ve, bir anda hücuma uğrayacak gibi görünüyor. Çünkü, Bill Gates Vakfı’nın da desteklediği Curevac şirketi, tee temmuz ayında Tesla’nın sahibi Elon Musk’la anlaşma imzaladı. Elon Musk bu Curevac aşısı için “seyyar molekül yazıcı” geliştiriyor. Elon Musk’ın geliştirdiği bu “mikro fabrikalar” sayesinde, Curevac aşıları kolayca nakledilecek, dünyanın en ücra köşelerinde bile üretilebilecek. Yani, Suudi Arabistan aslında bu projeye yatırım yapmış oldu.

 Mısır, hem Biontech alıyor, hem Astrazeneca alıyor. Astrazeneca’yla ne zaman anlaşma imzaladı biliyor musunuz? Teee haziran ayında imzaladı... Yani, bizim sayın yöneticilerimizin “salgını yendik, normalleşiyoruz, tatile gidin” dediği tarihlerde, Kahire yönetimi bugünleri öngörerek aşı bağlantısı yapıyordu.

 Ürdün, Biontech aldı.

 Avrupa Birliği’nden bağımsız hareket eden İsviçre, Astrazeneca’yla anlaşma imzaladı.

 Norveç, hem Biontech’le hem Moderna’yla hem Astrazeneca’yla el sıkıştı.

 İran, en prestijli tıp ödülünü Profesör Uğur Şahin’e vermişti. Geçen ay, Tahran Teknoloji Parkı’na Profesör Uğur Şahin’in büstünü dikti.

 Tayland, Astrazeneca aldı.

 Eminim hatırlarsınız, Akp iktidara geldiğinde “Malezya mı oluyoruz?” diye tartışma konusu vardı. En azından aşı konusunda Malezya olmadığımız kesinleşti. Çünkü Malezya Biontech aldı.

 Güney Kore’nin nüfusu 50 milyon kişi, şimdilik 20 milyon Biontech, 20 milyon Moderna, 20 milyon Astrazeneca aldılar, nolur noolmaz diye 4 milyon da Johnson&Jonhson aşısı aldılar.

 Meksika, hem Biontech aldı, hem Astrazeneca aldı, Rusya’nın Sputnik aşısına şimdiden 32 milyon doz sipariş verdi.



İspanya’dan Japonya’ya, Peru’dan Yeni Zelanda’ya, İsveç’ten Yunanistan’a, bütün ülkeler aşı konusunda pozisyon aldı, herkes erken davrandı, rezervasyon yaptı, elinden geldiğince öne geçti.



Türkiye ise “plasebo” yaşadı.



Dünyanın bütün ülkeleri, nisan ayından beri aşı peşinde koşarken, sayın ahalimiz nisan ayından beri “koronavirüs salgınıyla mücadelede dünyanın en başarılı ülkesi” olduğuna inandırıldı.

“Şehir hastaneleri sayesinde dünyanın en kaliteli hastanelerine sahip olduğuna, Avrupa’dan katbekat fazla yoğun bakım ünitesine sahip olduğuna, sağlık sistemi çöken ABD’ye maske yardımı yaptığına, zavallı ABD hastanelerine tıbbi malzeme gönderdiğine, çaresiz durumdaki Avrupa’ya şefkat elini uzattığına, Almanya’nın bizi kıskandığına, Oxford Üniversitesi’yle birlikte Astrazeneca aşısını geliştiren İsveç’in iflas ettiğine, mahvolmuş İsveç’ten özel uçakla mağdur hastasını getirecek kadar zengin bir devlet olduğuna, yerli ve milli solunum cihazı icat ettiğimize, sağlık bakamızın vaka/ölüm sayılarını gizlemeden şeffaf bilgi verdiğine, ölüm sayılarının gizlenmediğine, vaka sayısının gizlenmediğine, sağlık bakanımızın Nobel alması gerektiğine, Bilim Kurulu sayesinde bilimsel önlemler aldığımıza, bu önlemler sayesinde salgını kontrol altına almayı başardığımıza, tatile gidecek kadar normalleştiğimize” inandırıldı.

Bütün dünya fellik fellik aşı bağlantısı yaparken, bizim hiç ihtiyacımız olmadığına, yerli ve milli “koronavirüs ilacı” icat ettiğimize, yerli ve milli “koronavirüs aşısı” icat ettiğimize, yerli ve milli aşımızı en geç yılbaşından itibaren vurulmaya başlayacağımıza inandırıldı.



Dünya aşı olurken hazin şekilde farkedecek ki...

A’dalet ve

K’alkınma

P’lasebosuna maruz kaldı!