Sadece iki ay önce...

Libya’ya asker göndermek için cumhurbaşkanlığı tezkeresi hazırlanmıştı, Tbmm’de oylama yapıldı.

Hemen peşinden, Akp merkez karar yönetim kurulu toplantısı yapıldı, asrın liderimiz o toplantıda habire umreye giden Akp milletvekillerini fırçaladı.

“Bundan böyle umreye kim gidecekse, bana sorsun, hacca gitmek farz ama, umre canın sıkıldıkça gidilecek bir yer değil, orası Antalya değil, umreyi turistik yere çevirdiniz” dedi!



Sadece bir ay önce...

Çin’den yayılan virüs o gün itibariyle 90 ülkeye bulaşmıştı, İran’da ölümler başlamıştı, İran sınırımızı kapatmıştık, Irak sınırımızı kapatmıştık, İtalya’da ölümler başlamıştı, İtalya’ya uçuşları durdurmuştuk, Yunanistan’da Bulgaristan’da Gürcistan’da Kıbrıs Rum Kesimi’nde, bütün komşularımızda vardı.

O vahim ortamda...

21 bin 500 vatandaşımızın, en ufak önlem bile alınmadan, uyarılmadan, engellenmeden, umreye gitmesine izin verildi.



Akp’ye meclis oylamasında parmak kaldıracaksan, umreye gitmen sakıncalıydı, turistik geziydi, izin alman gerekiyordu, kafana göre gidemezdin.

Akp’ye o an için lazım değilsen, umre dini vecibeydi, virüs mirüs hikayeydi, canın istediğinde gidebilirdin.



“Süreci çok iyi yönetiyor” denilen sayın hükümetimizin, yönettiği süreç işte bu!



İnsanlar toplu halde birarada bulunmasın, virüsü birbirlerine bulaştırmasınlar diye, çok doğru bir karar vererek, sinemaları, tiyatroları, kafeleri, kıraathaneleri, hamamları, spor salonlarını, hatta camileri bile kapatıyorsun, sonra, bu verdiğin doğru kararın tam aksine, umrecileri toplu halde yurtlara tıkıyorsun.



Üstelik... Virüs dünyayı sarmışken 21 bin 500 vatandaşımızı umreye gönderiyorsun, dönüşte bunların sadece üç bin kadarını yurtlara topluyorsun, geriye kalan 18 bin 500 umreciden hiç bahsetmiyorsun.



Üstelik... Kendi vatandaşlarını virüsü bile bile umreye, yurtdışına göndermişsin, şimdi “bizde virüs yoktu, yurtdışından geldi” diyorsun.



“Süreci çok iyi yönetiyor, kendisine teşekkür ediyoruz” denilen sağlık bakanımızın, tebrik edilen süreci de işte bu!



Peki “süreç” nasıl yürütülür derseniz?



Güney Kore mesela...

Çin’in burnunun dibindeydi.

Virüse ilk maruz kalan ülkelerden biriydi.

2015 yılında tüm dünyada Ortadoğu kökenli Mers salgını olmuştu.

Güney Kore’de 38 kişi ölmüştü.

O salgından ders aldılar, “ulusal virüs salgını stratejisi” geliştirdiler.

Çin virüsü patlak verince, düğmeye bastılar.



Bismillah ilk iş... Ülkenin en büyük dört ilaç şirketine derhal lisans verdiler, derhal para verdiler, test kiti ürettirmeye başladılar.

Haftada 140 bin test kiti üretmeye başladılar.

Her gün 20 bin kişiye test yapmaya başladılar.

Testler ÜCRETSİZ!

Vatandaşlarından bir kuruş bile almadılar.

Şu ana kadar, Türkiye’yi zaten boşverdik, Japonya’nın 40 misli, ABD’nin 120 misli fazla test yaptılar.



Sırf bu virüs testleri için 24 saat aralıksız çalışan 96 tane dev laboratuvar kurdular.

Sadece şehir şehir değil, yoğun bulaşma görülen semtlere bile mobil laboratuvarlar kurdular, milletin gelmesini beklemediler, milletin ayağına götürdüler, 100 kadar mobil laboratuvarla, mahalle mahalle, apartman apartman test yaptılar.

Yol kenarlarına test istasyonları kurdular, otomobilinden bile inmeden, direksiyondayken teste tabi tuttular, insanlar gaza basıp gitti, ertesi gün telefonla arayıp, testin sonucu bildirdiler.

Yaşlıların evine gittiler, evlerinde test yaptılar.



İnsanları otobüslere doldurup, üniversite yurtlarına topluca tıkmadılar.

Her pozitif çıkanı, kendi evinde izole ettiler, sokağa çıkmasını engelleyip, kendi evinde karantinaya aldılar.

Tek tek 24 saat takip ettiler, sadece durumu ağırlaşanları hastaneye aldılar, böylece hastanelerde yığılmayı önlediler.



Vatandaşın inisiyatifine bırakmadılar, emniyette özel virüs birimi kurdular, yurtdışından gelenleri 14 gün boyunca kredi kartlarından takip ettiler, bu 14 gün boyunca nerelere gittiklerini, oralarda başkasına virüs bulaştırıp bulaştırmadıklarını kontrol ettiler.



Vatandaşın maske peşinde, dezenfektan peşinde koşmasına gerek kalmadı, çünkü, maskeyi dezenfektanı bizzat devlet sağladı.

Dedim ya, teee 2015’ten beri hazırlık yaptıkları için, vatandaşın maskeye dezenfektana ihtiyacı olacağını biliyorlardı.

Devletin ücretsiz dağıttığı maskeyi dezenfektanı toplayıp stoklayanlara, 42 bin dolar para cezası verdiler, iki yıl hapisle yargıladılar.



İlk virüslü hastayı yakaladıkları anda, derhal okulları kapattılar.

Peyderpey değil, tam 136 ülkeyle uçak seferlerini şak diye durdurdular.

Yurtdışından deniz ulaşımını kestiler.

Vizeleri askıya aldılar, ülkeye giriş çıkışı tamamen yasakladılar.



Bizdeki gibi saklamadılar, şeffaf davrandılar, virüs tespit edilen şehirleri derhal açıkladılar, hatta semt semt rakamları açıkladılar, bölgedeki vatandaşlarının daha dikkatli olmalarını sağladılar.



Virüs tespit edilen her vatandaşın cep telefonuna GPS benzeri bir program yükleyip, kimliklerini açıklamadan, sadece “nokta” olarak işaretleyerek, canlı haritayla yayınlamaya başladılar.

Herkes bu canlı haritayı cep telefonuna indirdi, böylece herkes, bulunduğu ortamda virüslü kimse olup olmadığını görebildi.



Netice?



Virüsün dünyadaki öldürme ortalaması yüzde 3.4...

Çin’deki oran yüzde 3.8

İtalya’daki oran yüzde 6.3

Güney Kore’de ise yüzde 1’in altında!

Yüzde 0.7...



İtalya çok vahim bir hata yapmıştı...

Sadece hastalandığı için hastanelere gelenlere test yapmıştı.

Güney Kore ise, kimsenin hastalanmasını beklemedi...

Neredeyse her gördüğü vatandaşına test yaptı.



İtalya kırılıyor.

Güney Kore sıyırdı.



“Süreci çok iyi yönetiyor” denilen Türkiye, şu ana kadar maalesef, İtalya’nın yaptığını yaptı.



İtalya ve Güney Kore, virüsün bulaştığı tarih itibariyle, bizden bir ay kadar ilerdeler... Hayati derecede kritik bir ayımız var.



Yılışık yalakalığa değil, çıplak gerçeğe ihtiyacımız var.



Önümüzdeki bir ay’ın, her saatinin her dakikasının kıymetini bilmemiz gerekiyor.

O her bir dakikanın bir insan hayatı olduğunu, artık kavramamız gerekiyor.