Korona salgını ile birlikte tüm dünyada ezberler bozuldu. İnternetin insan hayatına girmesiyle başlayan değişim, korona salgınıyla iyice vites artırdı.

İnsanların birbirleriyle ilişkileri, işçinin işverenle ilişkisi, vatandaşın devletle ilişkisi, sermaye yapısı, tedarik zincirleri, tüm kurallar yeniden yazılmaya başlandı.

Türkiye, ne internet çağından, ne de korona salgınından elbette muaf değil. Toplumda değişim başladı. Ancak yönetim, AKP hükümeti bu büyük değişimi görmezden geliyor, yokmuş gibi davranıyor.

İşte örnekler:

- Korona ile birlikte “kahraman” tanımı da değişmeye başladı. Artık ülkeyi koruyan askerlerden çok, insanı koruyan sağlık çalışanları “kahraman” olarak görülüyor. Ancak AKP hükümeti, “kahramanların” büyük çoğunluğunun temsil edildiği Türk Tabipleri Birliği’ni yok saymaya, kendi kurduğu Bilim Kurulu’nun bile tavsiyelerini dinlemekte direnmeye devam ediyor.

- Küreselleşmeden yerele dönüş başladı. Salgın, nüfus yoğunluğuna, coğrafi koşullara bağlı olarak her yerde aynı şekilde baş göstermiyor. Binlerce kişinin enfekte olduğu ve olmaya devam ettiği, nüfus yoğunluğu fazla büyük şehirler ile daha küçük yerleşim yerleri salgını çok farklı yaşıyorlar. Elbette buna göre de “yerel önlem almak” önem kazanıyor. Ancak AKP hükümeti, büyük şehirlerin çoğunda seçimi muhalefet kazandı diye hâlâ “merkezi önlem silsilesinde” ısrara devam ediyor. Yerelin sesi hiç duyulmuyor, alınacak önlemler Saray’daki tek kişinin uzmanlığına, hayat görüşüne, bilgi ve görgüsüne, insafına bırakılmış durumda. Belediye başkanlarının -sırf muhalefet partisinden oldukları için- bağış toplayıp, halka ulaştırmalarına bile yasak konuluyor. (Ancak bu arada hükümete yakın dernek ve vakıfların özgürce bağış toplamasının önü açılıyor.)

AKP hükümeti, enfekte olan bölgeler için “özel önlemler” almak yerine, tüm Türkiye’yi kapsayan, “65 yaş üstü” ya da “20 yaş altı” sokağa çıkma yasakları gibi -yarım yamalak- kararlarla “önlem alıyormuş gibi” görünmeye çalışıyor.

- Salgınla birlikte ağırlık kazanan küreselden yerele dönüş eğilimi, ekonomiyi de derinden etkiledi. Tedarik zincirleri sekteye uğrayınca, “kendi kendine yetmek” doktrini ağırlık kazandı. Ancak Türkiye özeline bakıldığında acı gerçek ortaya çıktı; AKP’nin son 18 yıllık yanlış tarım ve sanayi politikaları, bir dönem “kendi kendine yetebilen” Türkiye’yi zaten darmadağın etmişti. Salgın döneminde “zararın neresinden dönülse kârdır” demelerini, tarım ve sanayiyi kurtarmak için önlem almalarını beklerken, AKP hükümeti yine tek bildiği -ve sevdiği- rant kapısına ağırlık verdi; inşaat sektörü. Gözler o kadar karartılmış olmalı ki, tüm Türkiye can derdindeyken, AKP hükümeti Kanal İstanbul gibi tek getirisi bir grup insanı zengin edecek proje için ihale yapmaktan bile kaçınmadı.

- Devletin her alanda ağırlığı artmaya başladı. Salgınla birlikte piyasa ekonomisi kendini çeviremez hale gelirken, devletin hem ekonomi, hem de insan hayatı üzerindeki etkinliği artmaya başladı. Piyasa ekonomisinin bayraktarlığını yapan Almanya gibi, Kanada gibi ülkeler, salgın karşısında çalışamayan işçilere de işverenlere de pek çok güvence getirdi. Serbest piyasanın kralı ABD bile bu akımdan bigane kalamadı: Amerika’nın “en piyasacı” Başkanı Donald Trump imzasıyla tüm ABD vatandaşlarına devlet kesesinden para dağıtıldı. Trump, “fakirler için sağlık sigortası” getirdi diye yerden yere vurduğu bir önceki Başkan Obama’nın politikalarının çok önüne geçen önlemlere imza atmak zorunda kaldı... Korona testi ABD’de ücretsiz yapıldı. Şimdi tedavi masraflarının da Amerikan devletince üstlenilmesi üzerinde çalışılıyor.

Dünyada devlet vatandaşına mali destek verirken, Cumhurbaşkanı Erdoğan çıkıp halktan para istedi.

Bitmedi...

AKP hükümeti salgınla mücadele kapsamında sokağa çıkan herkese maske zorunluluğu getirirken, vatandaşlarına bu zorunlu maskeleri ücretsiz vermeyi aklına bile getirmedi.

Korona ile mücadele kapsamında AKP hükümetinin bir kanadı sürekli Erdoğan’ın bağış kampanyasında kaç para toplandığına ilişkin övünç dolu açıklamalar yaparken -o bağışların büyük kısmı da devlet kurumlarından bu arada. Para devletin bir cebinden çıkarılıp, diğerine konuluyor- AKP hükümetinin Ticaret Bakanı çıkıp, “maskeleri uygun bir fiyatla satacaklarını” açıklamaktan imtina etmedi. Ücretsiz maske dağıtma işi de vatandaştan bağış toplaması yasaklanan CHP’li büyükşehir belediyelerine “ihale” edildi.

Kısacası...

Devlet mekanizmasına ve orduya kendi dönemlerinde yerleştirilen FETÖ’cülerin yaptığı darbeye karşı halka savunma çağrısı yapan...

Depreme karşı hiçbir önlem almayıp, deprem vergilerini çarçur ettikten sonra, deprem anında parayı halktan toplamaya çalışan...

Salgın hastalıkta vatandaşına sahip çıkmayıp, yine çareyi bağış kampanyalarında bulan bir yönetimle karşı karşıyayız.

Eğer depreme, salgına, darbeye karşı önlem alamıyorsanız, siz orada ne yapıyorsunuz, vergilerimizi nereye harcıyorsunuz diye sormak hakkımız değil mi?