Algı ile olgunun savaşı dünya siyaset tarihi kadar eski.

Ancak belki de hiç Türkiye’deki kadar somutlaşmamıştı.

Algı ve olgu artık Türkiye’de iki keskin cephe.

Cephenin algı tarafında AKP hükümeti ve ortağı MHP var.

Olgu tarafında ise muhalefet; ideolojik/siyasi tüm farklılıklarına rağmen, bir bütün olarak muhalefet.

“BEKA”YA KARŞI “EKONOMİ”

İşin algı tarafında bol bol hamaset var;

AKP hükümetinin “beka” deyip geçmişte seçim kazanmışlığı var.

Ancak artık “beka”meselesi işlemiyor Türkiye’de;

“Beka” adı altında Suriye’de girilen maceranın sınırlarına dayanıldı. Hatta Rusya’nın etkisiyle gerileme başladı.

Suriye macerası sona yaklaşınca, bu kez Libya iç savaşı Türk seçmenine “beka” diye anlatılmaya çalışıldı. Ama Libya çok uzak, ekonomik sıkıntılar ise çok yakın. Dolayısıyla bu da işlemedi.

“Gurur” duygusunu da kullanmaya kalktı AKP hükümeti; “Dünya lideri” masalını satabilmek için, pek çok ülkeye tonlarca maske, önlük, tıbbi malzeme gönderildi. Ancak ona buna tıbbi malzeme saçarken, kendi vatandaşına maske dağıtmayı beceremeyince, “dünya lideri” imajı/algısı da söndü, gitti.

Artık seçmene verebilecek zenginlik gibi, gurur gibi, pozitif bir hayali/duygusu kalmayan AKP iktidarı da “sopa” siyasetine geçti.

“Darbe tehdidi” raflardan indirildi. AKP hükümetinin sosyal medyadaki trolleri “28 şubat’a dönme” söylemini tedavüle soktu hem muhaliflere, hem de ekonomik krizden bunalan ve yeni arayışlara giren AKP seçmenine “sopa” olarak.
Bu da tutmayınca sıra kadının toplumdaki yerine, din sosuna bulanmış nefret söylemine geldi. Ama belli ki, bunun da alıcısı kalmamış Türkiye’de.

“ALGI”YA KARŞI “OLGU”...

Muhalefet cephesinde ise farklı şeyler oluyor bu dönemde.Kararların sadece tek kişi tarafından verildiği “Türk tipi Başkanlık” rejimine geçildiğinden beri, pek birşey kalmamıştı zaten muhalefetin kullanabileceği. Devlet yönetimi AKP’de, para muslukları AKP’de, yargı etki altında.

Dolayısıyla elinde kalan tek şeye döndü muhalefet; halka döndü.

Somut olgularla muhalefet başladı. AKP “din” dedikçe, “beka” dedikçe, “fakirlik”, “israf” dedi muhalefet. Geçen yılki yerel seçimlerde yaldızları düşen, “seçim kaybetmez” algısı yerle bir olan AKP’nin karşısında, “halka hizmet” sloganını ortaya koydu ve Büyükşehir belediyelerinin çalışmaları ile bunu somutlaştırdı muhalefet.

TRUMP EL VERİRSE..

Koskoca Türkiye ekonomisinin liyakattan çok aile bağları ya da sadakata emanet edildiği Türkiye’de, tam da bu aşamada ortaya çıktı erken seçim tartışmaları.

Kitabın ortasından konuşmak gerekirse, 2020 yılı içinde seçime gitmek rasyonel değil AKP hükümeti açısından.
Ama 2021’de durum farklı olabilir.

ABD ile ilişkilerde, ”tüm yumurtalarını” Trump sepetine koyan AKP hükümeti, bir yandan Washington’a taviz üzerine taviz verirken (S-400’lerin çalıştırılmaması gibi, ABD’ye maske yardımı gibi) diğer yandan ekonomiyi raya sokmak için gözünü ABD Merkez Bankası’na dikmiş durumda.

Kısa dönemde ekonomiyi soluklandırmak için swap anlaşması peşinde koşulurken, orta dönemde İhracatı arttırma yolu seçilmiş görünüyor. (IMF ile anlaşma elbette gündemde yok. Ama bunun sebebi sanıldığının aksine Erdoğan’ın hamasi söylemi değil. IMF ile anlaşma olması halinde Türk ekonomisinin IMF denetimine açılması gerekiyor. Bu da hem ekonominin bakkal yönetir gibi, yasasız kuralsız yönetildiğinin açığa çıkması, hem de yandaşa istenildiği gibi para/ihale dağıtılamayacak olması anlamına geliyor.)

Bu çerçevede Ankara’nın iştahını kabartan ise, Trump’ın korona salgınını bahane edip Çin’e karşı başlatacağının işaretlerini verdiği ticaret savaşı. ABD’nin Çin’i, en önemli aktörlerinden olduğu küresel tedarik zincirinin dışına çıkarma planı ilerledikçe, belli ki kendisine yer açılacağını hesaplıyor AKP hükümeti.

Ama elbette bunun en önemli şartı Trump’ın ABD’de Kasım ayında yapılacak Başkanlık seçimlerinde yeniden seçilmesi.

Peki ya Trump seçilemezse;

İşte o zaman “Yandı gülüm keten helva...”