Suriye, Libya ve şimdi de korona virüsü.

AKP hükümeti, bu krizlerinden hepsinde “insan hayatı mı yoksa ideoloji mi” ikileminde kaldı. Ve hepsinde de insan hayatını hiçe sayıp ‘dava’sını, ideolojisini seçti.

- Suriye’de mesela: Esad’ı devirip yerine AKP’nin ideloloji kardeşi “Müslüman Kardeşleri” getirmek için ülke darmadağın edildi. Bunda en büyük rolü, önce ABD ve Araplarla, ardından Rusya ve İran’la işbirliği yapan AKP hükümeti oynadı.En son İdlip’de Mehmetçik, amacı bir türlü belirlenemeyen operasyonlara sokuldu. “Neden oradayız” diye soranlara “hain” damgası vurulurken, tek bir saldırıda 34 gencecik Mehmetçik şehit oldu. İdlib’de AKP’nin nedenini bir türlü açıklayamadığı operasyonda toplamda 50’den fazla genç insanımızı kaybettik. (İslam dinine göre sadece Allah’ın takdir edebileceği şehitlik unvanı, ne yazık ki AKP hükümetinin ideolojisine “araç” haline getirildi. O kadar ki İdlib’de Ruslarla yapılan ateşkes sonrasında AKP lideri Erdoğan çıkıp, “Müslümanın, Müslüman ile savaşı durdu” dedi. Hiçbir AKP’li de “Madem Müslüman, Müslümana karşı çatışıyordu, neden şu kadar Esad askeri öldürdük diye övündünüz” diye sormadı)

- Libya’da durum hiç farklı değil: Yine AKP’nin “ruh ikizi”, Trablus’a sıkışmış Müslüman Kardeşler hükümetini korumak adına, tarihin en riskli maceralarından birine daha girildi. Libya’da şimdiden iki şehit verdik. Bunu yazan, eleştiren gazeteciler ise hapse atıldı. (Hapisteki meslektaşlarıma selam olsun. Yine çıkacak, yine yazacaksınız...)

- Şimdi de Korona krizinde, AKP hiç çekinmeden ideoloji uğruna insanı hiçe sayan uygulamalara imza atmaya başladı bile. Salgın endişesiyle okullar, üniversiteler kapatıldı. Kuveyt gibi şeriat ülkeleri bile vakit namazları için ezan değiştirip “Evinizde kılın” çağrısı yaparken, AKP cuma namazlarından  vazgeçmedi.

Çocuklar korunma uğruna evlere alınırken, babaları, ağabeyleri, dedeleri cuma namazında virüse maruz bırakıldı. (Elbette o babalar, ağabeyler, dedeler eve dönüp çocukları kucakladı).

Diyanet İşleri Başkanı, cuma namazında önündeki yüzlerce kişilik kalabalığa, alay eder gibi “Kalabalık ortamlara girmeyin” vaazı verdi. (Tepkiler gelince Diyanet bu kez, “Yüksek risk grubunda olanlar, cuma namazını evlerinde öğle namazı olarak kılsın” açıklaması yaptı. Cuma namazları durdurulmadığı için yüksek risk grubunda olmayanlar geldi, virüse maruz kalıp evdeki yüksek risk grubunun yanına gitti. Şaka gibi...) AKP’li Sağlık Bakanı, yurtdışından gelen herkesin karantinaya alınması gerektiğini söyleyedursun, umreden gelen 21 bin kişi sadece “nasihat” edilerek aramıza salındı. Yetmedi, AKP’li vekiler, belediye başkanları umreden dönenleri Meclis’te ağırladı, ziyaretlerine gitti.

- Ya “Avrupa’yı korkutacağız” diye sınır kapılarına gönderilen sığınmacılar?

Yıllardır ideolojisine uygun şekilde sığınmacılar için “ensar, muhacir” söylemi yürüten AKP hükümeti, siyaset uğruna birden bire “ensarlığı” rafa kaldırdı. Binlerce sığınmacı, çoluk çocuk, geçemeyecekleri belli olmasına rağmen Avrupa ile olan sınır kapılarına yönlendirildi. Türkiye’de en zor şartlarda yaşayan sığınmacılar, sınır kapılarında başlarının üzerinde bir çatı bile olmadan, topluca önce Yunan polisinin insafına -ki böyle bir insafın olmadığını gördük- ardından kaderlerine terk edildi. (İşin hiç konuşulmaması istenen yönü ise AKP’nin ‘Suriyeliler Avrupa’ya gitsin’ diye açtığı kapılara hücum edenlerin Suriyeliler olmaması. Sınıra gidenler çoğunlukla AKP hükümetinin Suriyelilere tanıdığı sağlık, iş, eğitim ayrıcalıklarını sağlamadığı diğer ülke vatandaşları oldu. Edirne’ye yığılan sığınmacılarda Afgan, Pakistanlı, Bangladeşli, Somalililer ilk sıralarda. Ardından da kim geliyor biliyor musunuz? Öz be öz Türk vatandaşları. AKP’nin açtığını söylediği sınıra gelen en küçük grup Suriyeliler. Bu yazılmasın diye, gazeteciler şimdi sığınmacıların sınırda topluca bekledikleri alanlara sokulmuyor)

Resim bu... Tarih, Türkiye’nin AKP’li yıllarını, küçücük bir kesimin politik hırsları, amaçları uğruna insan  ömrünün hiçe sayıldığı yıllar olarak anacak...